Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan ÖZPINAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İŞGAL GÜNLERİNDE AFYONKARAHİSAR-2 – Kocatepe Gazetesi

Hasan Özpunar 26 Ağustos 2013 Pazartesi 03:00:00
  Kıymetli okurlarımız,
Afyonkarahisar’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91. yıldönümünü kutlayacağımız bugünlerde 13 Temmuz 1922’den 27 Ağustos 1922’ye kadar geçen yaklaşık 14 aylık sürede işgal altında yaşayan insanlarımızın çektikleri acı ve sıkıntıları yine o günleri yaşayanların ağzından aktarmak istedik.
Geçtiğimiz yıl yayınladığım ‘’Anılar ve Fotoğraflarla İşgal Günlerinde Afyonkarahisar-1’’ isimli kitabımda yer verdiğim anılardan bazılarını gazeteniz Kocatepe’de birkaç gün boyunca okuyabilirsiniz. Bu anıların yanı sıra yine bugüne kadar ilk kez kitabımızda yayınlanan işgal günlerinde Yunan ordusunca çekilmiş fotoğraflarda Türk insanının o günlerde çektiği sıkıntıları anlamamızda en az fotoğraflar kadar yardımcı olacağına inanıyorum. Burada yer verdiğim anılardan daha fazlasını kitabımızda bulabilirsiniz.

BELCE KÖYÜ-İHSANİYE
Kaynak Kişi:
Mehmet Demirdelen (1323-1907 doğumlu)
‘’Ben o zamanlar12-13 yaşlarındaydım. Gün olarak hatırlamıyorum. Harman yerinde dikiliyorduk. Armutözü (Şehitler mezarı),Tuzla taşları, Samankıran, Türkmenkolu mevkiinden düşmanın gelmekte olduğunu gördük. Düşmanın bir kolu da Dereboğazı tarafına gelmiş, sonradan duyduk. Bütün köy halkı harman yerine toplandılar. Şaşkın şaşkın birbirimize bakıyorduk. Çocuk yaşımla pek durumu fark edemiyordum ama herkeste telaş olduğunu seziyordum. Oradan birkaç yaşlı büyükçe beyaz çarşaf bulup şimdiki caminin yerinde olan eski caminin minaresine çıkarak çarşafı salladılar.
Köyde 60-65 yaşlarında Kambur Mevlüt adında bir kişi beyaz bayrağı sırığa bağlayıp;
-Ben Yunan komutanının yanına gidiyorum, durumu anlayacağım dedi.
Bunun üzerine köy halkı ve karısı Kezban kadın gitmemesi için ısrar ettilerse de o aldırmadı. Eski şehir yolundan Azatlıdere Mevkiine doğru yola çıktı. Öldürürler diye çok korktuk. Sonra gözden kayboldu.
Dönüp geldikten sonra bize şunları anlattı.
– Zaptiye Ali tarlasına vardığım zaman iki düşman askeri yakaladı. Gözlerimi sıkıca bağladılar, bayır yukarı Tuzla taşlarının yanına Tekalıç Mevkiine götürdüler. Komutanın yanına çıkardılar. Komutan rütbesi omzunda sarı ve uzun boylu biri idi. Bana tercüman vasıtasıyla
– Neden geldin buraya’’ diye sordu. Bende ,
– Sizi tanımıyoruz, teslim bayrağını çektik, bizden ne istiyorsunuz ?’’ diye cevap verdim. O da
– Korkmayın, biz yokmuşuz gibi davranın, yarın köye asker göndereceğim’’ dedi.
Sonra çevredeki koyun sürüsünden bir koyun yakalayıp kestiler, işkembesini sırtıma sarıp gözlerimi bağladılar. Değirmen yoluna getirip serbest bıraktılar. Askerleri ve silahları çoktu,
diye Kambur Mevlüt bize anlattı.
Büyükler işgale karşı koyalım, düşmana zarar verelim diye konuşsalar da, bir şey yapamazdık. Köyde yaşlılar, kadınlar ve çocuklar vardı. Düşmanın topu tüfeği her şeyi var, bizde silah namına bir şey yok. Çok geceler uyuyamazdım, düşünceden. Tek derdimiz ırzımızı, namusumuzu korumak.
Bir hafta kadar düşman o sırtlarda kaldı. Yalnız ertesi gün köye 150 kadar atlı asker geldi. Köyü gezdiler, sağlam evleri tesbit ettiler. Bu evlere el koydular. Bazısına komutanlar, bazısına erler yerleşti. Bazı evleri de aşhane, kahve, berber, subay yeri, ahır, kantin yaptılar. Cephanenin büyük bir kısmını sırtlarda bıraktılar, başında çok nöbetçi olurdu. Tepelerde karakol, nöbetçi kulübeleri vardı. Duyduğumuza göre cephanenin bir kısmını da Dereboğazı’nda depolamışlar.
Bütün hayvanlarımızı aldılar. Bizimde 4 ineğimiz vardı, birini saklamıştık, diğerlerini götürürken sakladığımız ineğin böğürtüsünü duydular. Onu da aldılar, bizi de dipçikle dövüp Rumca küfür ettiler. Hala aklımdadır. ’’Estadiyola kamus devroz derşila’’ derlerdi. Bizim inekleri sürüp yemekhane olarak kullandıkları yere götürdüler bende oralardaydım, buzağılayıcı olan ineğin şahdamarına süngüyü kakınca inek yere düştü can çekişti. Ben ağlamaya başladım. Yine küfür ettiler.’’Kalo ispit eştadiyolo’’ (defol git) derlerdi.
Köyde en büyük rütbeli Alay komutanı olan albaydı. Sonra 10 tane omzunda rütbeli asker vardı. Komutan ve subaylar yeşil renkli elbise giyerlerdi.
Bizim köyde 3 çeşit asker vardı. Bunlar;
Köprücü askeri (istihkamcı): Elbiseleri kumandan elbisesi gibiydi. Lacivert ve kahverengi elbiseleri olurdu. Başlarında yatık kasket olurdu.
Telsizci askeri: Lacivert elbiseli olurdu ,tabancalıydılar. Türkçe bilenler çoktu genelde bunlarda yerli Rum ve Ermenilerdi. En çok eza cefayı bunlar yapardı.
Şeytan askeri: Açık yeşil elbiseli, deriden yapılmış siyah çizmeleri ve çizmenin ucunda püskülleri olurdu.( Efzun askerleri)
Subaylar at sırtında dolaşırdı, burada süvari birliği vardı. Nakliye için 50-60 tane atlı araba, 3 kamyon, ağır makinelileri taşıyan katırlar vardı. Hayvanların çoğunu bizden almışlardı.
Yemeklerini bizim evin ardında Karakız Nine’nin evinde pişirirler büyük bakraçlarla bölüklere dağıtırlardı. Akşamları sinemaları vardı oraya giderlerdi, bizleri çıkarmazlardı dışarı, erkenden eve kapanırdık. Bir yere gidecek olsak birgün önceden adımızı yazdırır, askerlerin nezaretinde gider gelirdik.
Köyden her insanı sırayla angaryaya götürürlerdi. Bizleri İlbulak dağlarına, Türkmendede mevkilerine götürüp çeşe ve ahlat ağaçları kestirirlerdi. Türkmendede’de öyle ağaçlar vardı ki 4-5 kişi yan yana gelse gövdesini kucaklayamazdı. O ağaçlardan hiç eser kalmadı.’ Odunu az kestiniz, arabayı az yüklediniz’’ diye tüfek dipçikleriyle sıksık döverlerdi. Gruli adında bir mekkare çavuşu vardı, çok acımasızdı. Öldürünceye kadar döverdi.
İşbirlikçilerde vardı …..’nun Ali Osman denilen kişi düşmanla çok samimi idi. Yediği içtiği ayrı gitmezdi. Bu adam köyde olup biteni hemen onlara iletirdi. Sevmediği kişileri, evinde silah olanları hemen ihbar ederdi. Onlarda silah bulacağız diye çok eziyet ederdi. Hatta bazı kişileri Afyon’da İmaret Camisi’ne hapsetmişlerdi. Yunan giderken onun kapısına ‘’muhbiri sadık’’ yazılı bir kağıt astılar. Savaştan sonra asılacaktı fakat köyden Hacı Haliloğlu Mehmet denilen kişi bizim komutanların yanında biri idi. O rica etmiş asılmadı.
Bozgundan bir hafta önce Türkmen dede ardında istihkam kurdular. Mevzi ve çukur kazdılar. Buradan Afyon rahatlıkla görünür.
Eski takvime göre 1338 (1922) olsa gerek. Ağabeyimi o günlerde Çal Köy’e ( Kütahya) angaryaya götürmüşlerdi. Sıcak Ağustos günleriydi. Şafak sökerken top sesleriyle uyandık. Top seslerinin ardı arkası kesilmiyordu. Kapılarımızı sıkı bir şekilde arkadan kürekledik. Camdan dışarıya baktığımda Yunan askerlerihin panik içinde oradan oraya koştuklarını görüyordum. Dışarı çıkan bir çocuğu süngü ile öldürdüklerini gördüm. O gece Mevlüt amcam yengemle bize gelmişler, bizde kaldılar. Amcamı her ihtimale karşı düşman eve girebilir diye Gusülhaneye saklayıp üzerine süpürgeler örttük. Birkaç kez kapı çalındı ama açmadık. Aradan bir müddet geçti, ben ve annem acaba gittiler mi diyerek kapıyı açtık. Gördüğümüz şuydu. İki Yunan askeri bizim dam kapısının üzerine oturmuş ,ayaklarını aşağı sallamış peksimet yiyorlardı. Hemen atlayıp içeri daldılar. Salınca çocuklar yatıyordu. Askerlerin birisi çocukların üzerlerinde para aradı. Bulamayınca bize dönüp para istedi. Yok deyince çok kızdılar, her tarafı aramaya başladılar. Gusülhaneye bakınca Mevlüt Amcamı buldular. Kolundan tutup dipçikle alabildiğince dövdüler, Ağlayıp yalvarmaya başladık. Kopsi bir tavuk dediler. Tavuğu getirince amcamı bıraktılar.
Ertesi gün sabah damın üstüne çıktık, Yunanlılar köyü boşaltıyordu. Türk askeri o ara Samankıran mevkiinden göründü. Çok sevindik. Kargaşa sırasında Çerkez Hasan diye biri evi bastı. Yengemi kaçırmaya kalktı. Biz karşı gelince dipçikle vurdu. Yengem geri eve kaçtı. O sırada evin önünden Yunan nakliye kamyonu geçiyordu. Çerkez Hasan geri dönüp ‘’gitmeseydik size gösterirdim’’ diyerek kaçtı. Zaten Yunan içinde yaşayan birisi idi.
Yunan sokakta genç ihtiyar kimi tutsa ‘’Zito Venizelos’’ diye bağırtırdı. Evlere girip çıkarlar, istediklerini alırlardı. Geceleri eğlence düzenlerlerdi. Bozgun günlerinde hamile kadınları süngülediler, ırza dokundular. Harman yerlerindeki sapları ,samanlıkları, evleri yaktı.
Bizim köyde 1000 kadar Yunan askeri esir alındı 20-25’i rütbeliydi. Bunları Afyon’a götürürlerken gördüm.
Ordumuzun içinde Rıza adında bizim köylü bir asker geldi. Köyde durup anasının elini öptü,
’’hakkınızı helal edin, düşmanı denize dökünceye kadar peşinden gideceğiz’’ deyip ayrıldı.
Savaştan sonra Yunandan kalan cephanelerden el bombalarını bilmeden patlatanlar oldu, bizim köyden bu şekilde 5 kişi öldü.’’1
HACIBEYLİ KÖYÜ-İHSANİYE
Kaynak Kişi: Halil Demirdelen
‘’Yunan geldiği zaman 13 yaşlarımdaydım. İlk seferinde geldi geçti Sakarya taraflarına gitti, geri döndü. 1 yıl kaldı. O zamanlar köy 40-50 hane kadardı. Balkan,1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşlarına bizim köyden 60 küsür kişi katıldı. İlk harpte iki kişi geldi, son harpte de üç dört kişi, gerisi oralarda kaldı.
Bizi habire angaryaya götürürlerdi. Dağlarda ne kadar meşe, ağaç varsa hep kestirdi.Döğer istasyonuna götürüp yığardık.’’memleketlerine götürüyor’’ derlerdi. O dağlardaki bütün odunu kış boyunca çektik. Bu sefer cephane taşımaya verdiler. 3 ay boyunca kendi cephanelerini çektirdiler. Ekinleri biçme zamanı geldi, bizi bıraktılar. Ekinleri biçtik, harman yerine geliyorlar, tartıp götürüyorlar. Bize bir şey bırakmıyorlar. Eğret’te (Anıtkaya) 5. fırkası varmış, buraların malını onlar alırdı. Köyün malını topladılar, 8-10 sürü koyun vardı. Sürün dediler Kozluca Köyüne. Koyunları, sığırları götürdük, 1,5 günde vardık oraya. Teslim ettik. Sonra pasaport verdiler geri döndük. Böyle böyle elimizde ne varsa aldılar.
Arpaları biçtiğimiz sıralarda kantarlarla tartıp alıyorlardı. Hayvanlarına veriyorlardı. Buğdayları biçeceğimiz sıralarda bizim asker Kocatepe’yi bozmuş, Balmahmut’ta tren yolunu kesmiş. Yunan bizim kağnılara kendi cephanelerini yükletti, Karacaahmet’e vardık. Oradan Eğret’e döndük. Buralarda duran bütün gavurlar Eğret’e toplanmış. Bizim Küllük dediğimiz yere gece 30-40 tane bizim asker inmiş. Şafak sökerken bir ateş, bir ateş. Bizde gavurla beraber kaçtık Dandır’a kadar. Orada tekrar kağnıları döndürdüler ,sardılar. Eğret’e geri döndük. Olucak’a varırken Mırıklar (Çatkuyu) köyü’nde bizim askerler üzerimize indi. Yunan, üç tane top kurdu ateşledi. Bizim asker topu saymadı indi dağdan. Ateş kesilince bizim asker Olucak’tan Höyük tarafına geçmiş, yaralıları camiye yatırmış. Bizde Olucak’a vardık, Yunan yaralıları camide görünce orayı ateşledi, yaralılar yandı. Bu sefer köye döndü. Köyün ahalisi damların üstüne çıktı. Yunan askeri damları ateşe verdi. Halk mecbur aşağı indi, köyün kıyısında bir tepede toplandı. Gavur komutanı emir verdi ’’malı yağma , ……’’ diye sabaha kadar köyü yaktı yıktı. Sabahta harmanı ateşledi. Köyden çıktık büyük çayın oraya vardık, suyu kestik. Biz, hayvanlar, gavur susuzdu. Değirmenin arkı dönmemeye yüz tuttu. Oradan çıktık Hamur köye vardık. Selkisaray’a geçiyorduk, tren yoluna. Bizim asker dağları tutmuş, gavur ve biz tepeye çıkıverince bir ateş bir ateş. Akşam ezanına kadar sürdü. Oradan çıkarmadı, tren yolunu vermedi gavura. Bizimkiler gene birçok top attı ama patlamadı çoğu, patlasaydı ne gavur, ne mal, ne de biz kalırdık.
Sabah ezanı oldu, Çal Köyü’nün üst tarafına abidenin olduğu yere vardık. Bizim askerler ortadan yol verdiler fakat Büyük Aslıhanlar’da Saraycık’a kadar cephe tutmuşlar. Gavurun haberi yok. Öğle geçinceye kadar harp oldu, duman oldu. Duman sıyrılınca herkes ölüsünü dirisini topladı. Orada tekrar yol verdiler, Büyük Aslıhanlar’a dağa vardık. Bizimkiler yine cephe tutmuş.Veriverdi ateşi. Hamur yoğurur gibi yoğurdu. Yatsıdan sonra yol verdiler Keçiller’e Gediz tarafına. Yunanın sağlamı, topun sağlamı yürüdü, ölüsü, yaralısı, atı arabası angaryası kaldı. Saraycık’a varınca Murat Dağını kavrayınca bizimkiler yine cephe tutmuş. Orada önünü kesiyor. Biz sabah çıktık, ölü ve yaralıların içinde yatmıştık. Geri döndük köyümüze geldik.
Köyümüzden Mehmet Ceylan’ın kardeşi de o sıralarda 13 yaşlarındaydı. Angaryacı olarak götürmüşler ve kurtulamamış. Atina’ya kadar beraberlerinde götürmüşler. 8 ay sonra becayiş
(esir değişimi) oldu ve öylelikle geri geldi. Geldiğinde yapılanları anlatırdı ve ağlardı. Biz de ağlardık.’’2
DİPNOTLAR
1- Anılar ve Fotoğraflarla İşgal Günlerinde Afyonkarahisar Hazırlayan Hasan ÖZPUNAR s.26
2- Anılar ve Fotoğraflarla İşgal Günlerinde Afyonkarahisar Hazırlayan Hasan ÖZPUNAR s.29

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER