Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İŞİMİZ SADECE BU: YA HAKK VEYA BATIL YÖNDE KARAR VERMEK!

İçinden çıkılmaz gibi görünen problemler yaşadığımızda, bizi günlerce haftalarca meşgul eden çözüm bulamadığımız sıkıntılarımızda, vücut kimyamızı değiştiren darlık, zorluk anlarımızda kul olarak yapmamız gereken aslında tek bir şeydir. Bu gibi durumlarımızda da sadece Hak ve Batıl arasında karar vermemiz gerekmektedir. Çünkü kulların Allah indinde Billahi anlamda tek özgürlük alanı budur; Hak olanla Batıl olan arasındaki seçme yetkimiz! Bunun Kur’an ayetleri ve hadislerden edinilen bir mana olarak “Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi” şeklinde tanımlandığını paylaşmıştık. Bu ifade ayet ve hadislerden çıkarılmış olup, bu konuda bize anlatılmak istenen manayı ifade sadedinde kullanılmaktadır (Dündar Y, Talibin Başlangıç Çizgisi).
Kişi hayatı boyunca karşısına çıkan olaylarda daima bir karar vermektedir, vermemiz gereken karar budur: Ben Allah’ın muhtariyetinden, hürriyetinden bana kulu olarak Biiznillah verdiği Hakk veya Batıl olanı tercih yetkisini kullanarak o yaşadığımız olayı değerlendirmek, kanaat oluşturmak, yorum yapmak, çözüm önerileri üretmek. Ancak bütün bunları yaparken bu yetkiyi Hakk yolda, Hakk idrakla kullanmak, yani süreçteki kararlarımızı Hakk olarak oluşturmak, bu idrakla karar vermek. İşte kul olarak yalnızca bu noktada (karar, tercih noktasında) özgürüz! Kul tercihini yapıp kararını verdikten sonra ne yapacağı, nasıl yaşayacağı konusunda özgür değildir. Eğer kulun tercihi Hak’tan yana ise, Allah indinde makbul olandan yana ise, yani Allah’ın “ben bundan razıyım” dediği hali tercih etmişsek zaten hemen araştırmaya başlarız: Bu konuda ayetlerimiz bana ne diyor? Rasulullah (sav) bana ne demiş, O’na sımsıkı sarılan inananlar karşılaştıkları bu gibi durumlarda nasıl davranmış? Bunları araştırır, öğrenir yani işitiriz. Sonra da ayetler gereği “işittik ve itaat ettik” diyerek ayet ve hadislerdeki önerilere uymamız, o önerilerden razı olmamız, o önerileri sevip onları sahiplenmemiz gerekir. Çünkü Rabbimiz Bakara 285’de razı olduğu kulluk haline sarılanları, hayat tarzını yaşayanların ne dediklerini (aslında ne yaptıklarını) bize şöyle diyerek öğretiyor: “Onlar ‘İşittik ve itaat ettik, Ğufran’sın Rabbimiz, dönüşümüz sanadır’ dediler.”
Efendimiz (sav) birçok hadislerinde, kendisine “hayat nedir?” diyerek hayatı/yaşantıyı soran sahabelere (ra), “hayat iman ve cihattır” buyurmuştur. Bu ifadeyi içeren hadisleri okumuş, duymuşsunuzdur. Hayat Efendimiz (sav) tarafından iki kelime ile tanımlanmıştır: İman ve cihad! Bu durumda bu iki kelimeyi doğru tanımamız ve anlamamız çok önem arz etmektedir. Bu hadislerde ve diğer hadislerde işaret edilen iman, Allah’ı ve yarattıklarını İhlâs Suresi’ne uygun şekilde tanımaya dayanan imandır. Yani Allah’ı Ehadiyetiyle (dışı sınırı olmayışıyla) kabule ve tanımaya dayalı olan Billahi manada imandır ki bu iman duniHİ algıyla inanmayı (bir Allah var bir de O’nun dunu, dışı var ve orada yarattığı varlıklar, güçler, kullar var zannına dayanan inanışı) reddeder! Hayatı Allah indinde makbul kılan tanımında Efendimiz ilkin işte bu imanı zikretmiş, sonra da cihadı eklemiştir. Bu hadislerdeki “cihad” ise hayatı, yaşantıyı, yaşarken karşılaştığımız olaylardaki tercihlerimizi, kararlarımızı bu Billahi imanla yaşama gayretinin adıdır; cihad öncelikle budur ki Efendimiz (sav) buna “Büyük Cihad” demiştir. Elbette hadislerdeki cihad kapsamına “cihad” kelimesinin içerdiği tüm manalar; hakk tüm gayretler, mücadeleler, hatta savaşlar da girmektedir. Ama daima Billahi anlamda bir iman ile yaşamanın gayreti olarak; evde, işte, hayatın her detayında, hatta savaş meydanında…
Hayatı tarif eden bu hadislere ve Bakara 285 ayetine sarıldığımızda, hayatımızda içinden çıkılamaz sandığımız ne varsa hepsini Rabbimizin izniyle çözümleyebiliriz. Önce Muhtariyeti Tercih Gücü yetkimizle Hak yolda bir tercih yapmak, karar vererek birinci adımı atacağız, sonra Rabbimiz Allah’a Billahi imanlı bir teslimiyetle “işittik ve itaat ettik” diyeceğiz. Sonuç her şey gibi Rabbimiz Allah’a aittir ki O bize yeter: Hasbünallah! O’nun mümin kulları için Vekil oluşu, Veli oluşu, Nasiyr oluşu bir inanana huzur vermeye, hayatı güvenle ve emniyetle yaşamasına yeter.
Sorumluluğumuz Hak ve Batıl arasındaki tercihimizdir diyoruz ya, bunun Kur’an’da bize anlatılan Rasul ve Nebi hayatlarından veya müminler üzerinde verilmiş, yaşanmış birçok örneğini bu bakışla hatırlamak güzel olacaktır inşaAllah. Hadislere de bu gözle yaklaşmak, İslam tarihine, Efendimiz ve sahabelerine ait olaylara da bu bakışla yaklaşmak faydalı olacaktır. Bunlardan birisini Hz. Ali (ra)’ın yaşadığı şu olayda görebiliriz. Hz. Ali (ra) bir gün mescide gireceğinde mescidin kapısında önünde duran adamdan, kendisi mescitten çıkana kadar atını bekleyip bekleyemeyeceğini sordu. Kişi “evet” deyince Hz. Ali mescide girdi. Ancak adam hayvanın yularını alıp hayvanı başıboş bırakıp gitti. Hz. Ali ona vermek üzere beş dirhem hazırladı, atına göz kulak olması sebebiyle ona beş dirhem vermeye niyetlenmişti. Fakat hayvanı tek başına ve yuları alınmış olarak başıboş buldu. Evine döndü. Yanında çalışan birisini yeni bir yular alması için çarşıya gönderdi, o da beş dirheme bir yular aldı geldi. Hz. Ali yuları görünce çalınan yular olduğunu fark etti ve şöyle dedi: “Rızkı insanın elinde değildir, ne artar ne eksilir. Ancak o rızka helal ya da haram yoldan ulaşmak kişinin elindedir. O böyle yapmasaydı da ben de ona beş dirhem verecektim.”
Bu örnekte de gördüğümüz insan rızkına giden yolda Hak ya da Batıl tercihini yapıyor. Bu kararı verirken bunu kendisine dünya hayatı ile sınırlı olarak emaneten verilen Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi ile onu kullanarak yapıyor. Yine Hz. Ali (ra)’ın bir savaş esnasında düşmanı öldürmek üzereyken, kişinin yüzüne tükürmesi üzerine onu bırakması ve ona; “seni öldürmekten vazgeçtim. Ben seninle sırf Allah’ın razılığı için savaşıyordum, onun için seni öldürecektim. Sen yüzüme tükürünce öfkem devreye girdiği, o an öldürsem bunu sana olan kızgınlığımdan dolayı yapmış olacaktım, seni Allah için değil de kendim için öldürmüş olacaktım” demesi de Hak ve Batıl arasındaki tercihe hem de zor zamanda bir tercihe güzel bir örnektir. Oysa dışarıdan bakan biri için Hz. Ali (ra)’nin o an düşmanını öldürmesi Hak’tır ama sadırları bizzat bilen Allah için o iş Batıl’dır. İşte Hz. Ali (ra) o an bunu fark ediyor ve Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini savaşın o zor anında bile Rabbini örten öfke halinden sıyrılmakta kullanıyor, Hakk’tan yana kullanıyor. Bu ancak hayatını Billahi iman ve cihad ile değerlendirme gayretindeki bir müminin Biiznillah ulaşılabileceği bir haldir. Bu tercih süreci kesintisiz devam etmektedir. İnsan ister inansın ister inanmasın her an ve her nefeste bu tercihi kullanarak yaşamaktadır. Yaşantıda daima Hakk veya Batıl tercihler yapılmakta, her bir olayda Hakk ya da Batıl bir idrakın kararını vererek yaşamaktayız. Bu olay bize göre önemli önemsiz, sevimli veya sevimsiz olabilir ama Hakk ya da Batıl tercihlerle karar vererek yaşıyor olmamız değişmez. Dünya hayatıyla aktif hale gelmiş, insana verilmiş bu tercih gücü yetkisi, kişinin kendisine ölüm gelinceye kadar kesintisiz kullanmakta olan bir donanımdır. Ve insan bunun farkında değil, onu sahiplenmiş, ona büyük çoğunluğumuz ise o yetkiye zulmederek yaşıyor… Bu sebeple inanalar olarak biz de sığınıyor ve bu hali istiyoruz.
Allahım, merhamet ediver de bizi göz açıp kapama kadar bir süre için bile olsa nefsimizin şerrine bırakma ki Batıl tercihler yapmayalım. Bizi daim Hakk tercihte bulunanlardan kılıver; Hakkı fark ettirip sevdirdiğin, Hakk’a tabi kıldığın ve tercihlerini Hakk olarak yapabilmeyi kendilerine ikram ettiğin kullarından eyle (âmin).

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER