Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak (EMR-İ Bİ’L MARUF VE NEHY-İ ANİL MÜNKER)

Muharrem Günay 20 Mart 2010 Cumartesi 02:00:00
  Hatta Kıptiler ve Nebatiler evlere girerek kılıçları omuzları üzerinde Kur’an-ı ayakları altında tepeleyerek, kadınların yaşmaklarını sıyırıp ayaklarındaki halhallarını söküp almışlardır.(C. Zeydan, s: 154) Halbuki Peygamber Efendimiz:
“Medine halkını zulmetmek suretiyle korkutanlar, Allah’ı korkutmuş gibidir. Allah’ın meleklerin ve bütün halkın laneti onların üzerinedir. Kıyamet gününde Allah günahlara karşı fidye kabul etmez.” (Hadisi Buhari, Müslim, Nesai ve Ahmet bin Hambel nakletmiştir.) (Mevdudi, s:248) Mevdudi, “Bu olaylar sırasında bin kadar kadının kendi kocalarından gayrı kimselerden hamile kaldığını nakleder. (Mevdudi, s:247, Taberi ve İbni Esir, El bidaye ven-Nihaye’den nakil)
Hicvi 132 Miladi 750 yılında Emevi saltanatının yıkılması ve yerine saltanata Abbas Oğullarının geçmesi, saltanat ve anlayış açısından hiçbir şeyi değiştirmedi. Bir zorba saltanat yıkılırken yerine bir başka zorba saltanat kuruldu.
Yeni kurulan devletin Sultanı Abbasoğullarından Abdullah b. Muhammed’di. İslâm devlet başkanlığını Emevilerden zapteden bu ilk Abbasi Sultanı, kendilerinden önceki Emevilerin, ve onları destekleyenlerin kanlarını akıtmakla işe başladı. Ne var ki o, bu işi o denli ileri götürdü ki, yaptıklarının İslâm hukuku açısından hiçbir açıklaması yoktur. Nitekim O’na es-Seffah (kan dökücü) isminin takılmış olması manidardır.
Devlet yönetimini Türklerin ve İranlıların yardımlarıyla ele geçiren Abbasoğulları suçlu suçsuz Emevilerden kimi ele geçirdi iseler kellesini uçurdular, Emevilere karşı bir soykırım uyguladılar ki bu yapılan işleri hiçbir dini dayanağı yoktur.
Ebu’l-Fida’nın tarihinde geçen şu rivayetler Abbasi vahşetini olanca açıklığı ile gözler önüne sermektedir:
Abbasoğulları doksan kadar Emevi erkeğini sopalarla dövdükten sonra yere yatırıp, inleyen bu insanlar üzerine deriden yapılmış yemek sofralarını serdiler. Can çekişen bu insanlar üzerinde yemek yerken, sofra altındaki bu insanlar teker teker can verdiler…
Emevi ailesinden –bir yolunu bulup kaçabilenler hariç- ne bir erkek, ne de bir kadın bırakıldı. Çocuklarıyla beraber öldürdükleri bu insanları, aç köpeklere yem yaptılar… Muaviye b. Ebi Süfyan dahil, Emevi sultanlarının çoğunun kabirleri açılarak, vücutlarından kalanlar yakıldı, vücudu bozulmamış olan Hişân b. Abdülmelik’in cesedi ise çarmıha çakıldı, daha sonra o da yakıldı. (İ.Süreyya Sırma, a.g.e. s:15) Şüphesiz ki bu yapılanların hepsi dinin yasakladığı şeyler olup saltanat hırsı uğruna yapılıyordu.
Abbasi Sultanlarından Mansur kendi isteği doğrultusunda görev yapmayan ve fetvalar vermeyen İslâm alimlerini dövdürdü, zindanlara attı. İşi o kadar azıttı ki İmam-ı Azam’ı bizzat kendi elleriyle zehirleyerek öldürdü.
Alimler Dövülüyor
İnsanların, özellikle idarecilerin en çok sevmedikleri insanlar, gerçekleri ve doğruları bilip söyleyen ve halka anlatan insanlardır
Bu tür insanlar özellikle alimler hemen her devirde hoş karşılanmamış, hakkı söyledikleri ve haykırdıkları için bir çok ezâ ve cefalara uğramışlar, hapislere atılmışlar, işkence görmüşler, öldürülmüşlerdir. Bunlardan birisi de İmam-ı Azam Ebû Hanife’dir.
“İyiliği emretmek, kötülükten insanları men etmek (Al-i imran suresi, ayet 104)”, “İslam’a aykırı bir iş gördüğümüzde onu elimizle düzeltmek, buna gücümüz yetmiyorsa dilimizle uyarıda bulunmamız, buna da gücümüz yetmiyorsa kalben buğz etmemiz”(Hadis-i şerif) her Müslüman’ın yapması gereken birer dini görevlerdir. Sevgili Peygamberimiz “En büyük cihat zalim devlet başkanı huzurunda söylenen hak sözdür” buyurmuştur.
Yüce Allah (cc) kitabımız Kur’an’da “Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de (yani makam ve mevkilerini, paralarını, dünyevi çıkarlarını düşünerek Allah’ın emrettiklerini söylemeyenler, susanlar) bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır.”(Bakara 174) buyurarak İlim adamalarını uyarmıştır.
Bazı ilim adamaları bu uyarıları görmezden gelerek, dünyayı dinleri için değişmişler, bazı ilim adamaları ise her zaman doğruyu hayatları pahasına bile olsa söylemişlerdir. İmam-ı Azam gibi, İmam-ı Şafi gibi… Çünkü Sevgili Peygamberimiz “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyuruyor.
Bu İslâm alimleri Lokman suresi 17. âyette “Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emir ve tavsiye et, kötülükten sakındır. Bu yüzden maruz kalacağın şeylere katlan” buyurulduğu gibi başlarına gelen bela ve musibetlere de katlanmışlardır. İşte bu alimlerden birisi de büyük müçtehit İmam-ı Azam Ebû Hanife’dir.
Halife Mansur ilim ve nüfuzunu takdir ettiği İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin nüfuzundan istifade etmek ve yaptığı icraatları meşrulaştırmak içi n O’nu devlet kadısı yapmak istedi. Ebu Hanife bu teklifi kabul etmedi. Çünkü O, Mansur’un kötü icraatlarına siyasi fetvalar vererek alet olmak istemiyordu. Bunu üzerine Mansur Ebu Hanife’yi kırbaçlatmış ve hapse atmıştır.
(Devamı yarın)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER