Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Agah Bıyıkoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İZMİR FATİHİ YÜZBAŞI ŞERAFETTİN BEY VE ÜÇÜNCÜ KILIÇ

Milli Mücadele’nin dönüm noktası olan Sakarya Meydan Muharebesi kazanılmış, Türk ordusunun, Türk Milleti’nin morali düzelmiş, vatanı kurtarmak uğrunda herkes tek vücut olmuştu..
“Mazlum milletler” de bu zafere çok sevinmişler coşkuyla kutlamışlardı bu zaferi..
Artık Türklerin 1699’dan beri süregelen geri çekilmesi son bulmuş, düşman Polatlı’da durdurulmuş hatta fevkalade yıpratılmış ve geri çekilmeye mecbur edilmişti… Artık herkes bir taarruz bekliyor ve istiyordu.
İşte Ocak 1922’de ta Buhara’dan bir heyet geldi Ankara’ya. Hem zaferin coşkusunu paylaştılar, hem de taarruz için moral ve destek verdiler.
Heyet Buhara’dan boş gelmemişti. Yanlarında Buhara Halkı adına 3 değerli kılıç getirmişlerdi.
Kılıçlardan biri Başkomutan Mustafa Kemal’e verildi, 2. Kılıç İsmet Paşa’ya takdim edildi. Peki ya 3. Kılıç? 3. kılıç kimin içindi?
Buhara Heyeti’nin temsilcisi bu 3. kılıcın İzmir’e ilk girecek komutana verilmesini rica etti Mustafa Kemal’den.
Evet bu da gösteriyor ki İzmir ve İzmir’in kurtarılması o dönem için hem Türk, hem İslam dünyası için bir “Kızıl Elma” idi. Mustafa Kemal seve seve kabul etti bu teklifi.
26 Ağustos Sabahı taarruza başlamak üzre olan her askerin, her komutanın rüyalarını süslüyordu bu kılıç.
Ve işte 26 Ağustos sabahı Kocatepe’den Afyon’a, oradan Dumlupınar’a, Uşak’a ve İzmir’e doğru başlayan bu Büyük Taarruz , 9 Eylül 1922’de Türk Süvarilerinin İzmir’e girmesiyle sona erdi.. Her dakikası birer kahramanlık olan ve “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketi” düşmandan kurtaran kahraman askerlerimizden her birinin bir hikâyesi vardır şüphesiz .. İşte bu hikâyelerin önde gelen kahramanlarından biri olan Yüzbaşı Şerafettin Bey, Büyük Taarruz’da 2. Süvari Tümeni, 4. Alay Komutan Yardımcısı olarak Belova, Kula, Dereköy, Sabuncubeli ve Bornova’da savaştı. Bu ilk süvari birliklerimizin başında da Fahrettin Altay Paşa’nın gözbebeği, akıncı Yüzbaşı Şerafettin Bey vardı.
Belkahve sırtlarından Akdeniz’i gören Şerafettin Bey ve yanındaki yılmaz süvariler hiç hız kesmeden Bornova üzerinden düşman kurşunları arasından atıldı İzmir’e doğru… İşte Kordonboyu.. İşte Akdeniz.. Yanında da emir subayı Mülâzım Hamdi ve 4. Alaydan Mülazım Ali Rıza… Kordonboyu’nda, en önde onlar arkalarında bütün bir süvari müfrezesinin çıkardığı nal sesleri.. Önlerinde hafif dalgalı masmavi Akdeniz kurtuluşun sevincini yaşıyor gibi.. Konak’taki hükümet konağına doğru hızla akıyor süvariler… Güneşten yanmış yüzleri, gülen gözleriyle halkı selamlayan süvarilerimiz, terli ve tozlu üniformalar içinde birer efsanevi varlıklar gibi dik ve mağrur sürüyorlar atlarını.. Kordonda’ki kalabalık her an artıyor.. Evlerini, caddeleri Albayraklarla süsleyen Türkler sevinç heyecan ve gözyaşları içinde süvarileri alkışlıyor, çizmelerini öpüyorlar onların Can kaygısına düşmüş. Rumlar bir an önce kendilerini rıhtımdaki kayıklara, teknelere atmanın telâşı ve curcunası içinde.. Dağınık ve nereye gideceklerini bilmeyen şaşkın Yunan askerleri oraya buraya koşuyolar..
Yüzbaşı Şerafettin Bey, bir an önce Hükümet Konağı’na ulaşmak, Albayrağı göndere çekmek amacıyla kan ter içinde mahmuzluyordu atını.. Pasaport’a geldiğinde Fransız, Amerikan ve İtalyan denizci birlikleriyle karşılaştı; ancak zaman kaybetmek istemediğinden sıyrıldı çıktı aralarından bunların.. Tam o sırada silahlı bir sivilin üstüne geldiğini görünce “At silahı elinden“ diye ihtâr etti o kahpeyi. Fakat elindeki silahı atmayan kişi öteki elindeki bombayı Şerafettin Bey’e doğru fırlatıp kaçtı, karıştı kalabalığa.. Ortalık karışmıştı, sağa sola kaçışan insanlar çığlık çığlığaydı.. Atı ölen ve kendisi yaralanan Şerafettin Bey, olgunluğunu ve soğukkanlılığını hiç bozmadan ve hemen yaralarını ayakta sararak, kanlar içinde ve başka bir ata çevikçe atlayarak elinde kılıcıyla müfrezesinin başında dört nala Konak yönüne aktılar.. Önlerine çıkan ve sevinç gözyaşları döken bir gencin kılavuzluğunda ulaştı Konak’taki hükümet binasına …
Türklerden oluşan bir gurup coşkuyla karşıladı Şerafettin Bey ve müfrezesini.. Konağın kilitli kapısını kıran Şerafettin Bey, bir ok gibi fırladı bir elinde kılıcı bir elinde silahı vardı ve yanındaki gencin getirip verdiği bayrağı koynuna soktu.. Birkaç dakika sonra hükümet konağının balkonundaki göndere Yüzbaşı Şerafettin’in kanı bulaşan albayrağımız çekilmişti gözyaşları içinde.. Bu arada genç yaşlı, kadınlı erkekli binlece kişi öbek öbek birikti meydanda; askerlere ve komutanlara dua ediyorlardı ..
Bugün yaşları yetmişi aşmış bizim kuşağın çocukları bu gerçek sahneyi, Kurtuluş Savaşını siyah-beyaz filmlerde ve öteki belgesel filmlerde heyacanla ve alkışlar arasında izlemiştir..
Aynı dakikalarda Teğmen Zeki Bey Sarıkışla’ya Asteğmen Besim Bey de Kadıfekaleye çekmişlerdi ayyıldızlı bayrağımızı..
Daha sonra kendisine Atatürk tarafından “İzmir” soyadı verilen Şerafettin Bey, Binbaşı rütbesine terfi ettirildi ve Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edildi.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER