Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KALBİN HALLERİ VE İMANLI AĞZIN DUASI

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 26 Eylül 2017 Salı 13:43:09
 

-39-
Kendilerine ilim verilenler kimlerdir?
Önceki paylaşımlarımızda bunların kimler olduğunu ve “Kendisine ilim verilen” sınıfında olmanın çok önemli olduğunu konuşmuştuk. Yeri geldi, “kendisine ilim verilenler” kavramına bir daha dikkat çekelim.
Ayetlerde çok geçen “İlim verilenler” kimlerdir? Kendisine ilim verilen olmak, Billahi anlamında imanını (müstakilen var ve muhtar olan ancak Allah’tır) açıklamış olmaktan başlar. Tüm paylaşımlarımızın hedefi ve ana konusu olan “Billahi anlamında iman”ını açıklamış birisi kendisine ilim verilenler sınıfına girer. Çünkü ona o ilim verilmemiş olsa o imanı açıklayamaz. Kişi zaten, o ilmi ve o ilme uygun ameli ilerlettiği kadar o yolda mesafe alabilir. Ama o yolda oldukça sınıfı kendilerine ilim verilenlerdir. Ayet diyor ki; hevasına tabi olanlar (yani inanmayanlar) o meclisten çıktıkları zaman, Billahi anlamında iman etmiş olanlara (Amentü Billahi demiş olanlara) “az önce ne söyledi ki” derler. Onların kalblerini Allah tab’ etmiştir. Onlar hevalarına tabi olan kimselerdir. “Tab’ etme” Nisa-155, Araf-100, 101, Tevbe-87, 93, Yunus-74, Nahl-108, Rum-59, Mü’min-35, Münafikun-3. ayetlerde de geçmektedir.
Kalbin bir diğer hali: Kalplerde kilit olabilir.
Muhammed Suresi 24: “Kur’an’ı tedebbür etmiyorlar mı (derinlemesine düşünmüyorlar mı)? Yoksa kalbler üzerinde kilitleri mi var?”
“Ala kulubin akfalüha: Anlamalarını, bu işi yapmalarını engelleyecek kilit” mi var kalblerinde? Demek ki kalblerde böyle bir kilit olması mümkün ki, ayetlerde bu haber veriliyor.
Allah kalblere perde de koyabilir.
En’am Sûresi 25: “Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat biz onu anlamalarına engel olarak kalblerinin üzerine perdeler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Her ayeti görseler yine onlara iman etmezler. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar da kâfir olanlar şöyle derler; bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil.”
Perde ayette “ekinne” olarak geçer. Kalblerde ekinne (perdeler) olması İsra-46 ve Kehf-57. ayette de vardır. “Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten.” Kalpdeki perdeler “ekinne” ile bildirilir.
Haşr Sûresi 14. ayet kalbin bir başka özelliğini öğretiyor. Günlük yaşantıda dikkatimizi çekecek çok önemli bir özellik. İyi dikkat edilirse bunu birçok alanda görebiliriz: Billahi anlamında imanı olmayan kalbler cemaat olamaz. Kalblerin eğer Billahi anlamında (Amentü Billahi gerçeğine dayalı) bir imanı yoksa onlar cemaat olamaz. Kalbin bu özelliği ayette “kulûbühüm şetta” diye geçmektedir.
Haşr-14: “Onlar size toplu halde ancak tahkim edilmiş karyelerde yahut duvarların arkasından savaşırlar. Onların kendi aralarındaki be’sleri şiddetlidir. Kalbleri ayrı ayrı olduğu halde toplu sanırsın. Bu onların akletmeyen bir kavim olmalarındandır.”
Onlar seninle savaşırlar, mücadele ederler. Onların bulunduğu şehirler çok iyi kalelerle veya donanımlarla çevrili olsa bile, yani seninle yüksek ve güçlü duvarlar arkasından savaşıyor olsalar bile onların be’sleri şiddetlidir. Sen onları toplu görürsün ama onların aralarındaki tanrısal çıkar kavgaları ve çekişmeleri çok kuvvetlidir. Bu yüzden, toplu görsen de aslında onlar kendi aralarında kavgadadır, onlar cemaat (bir bütün) olamazlar.
Diğer bir özellik: Kalb paslanır. Allah yokmuş gibi olan davranışlar kalbi paslandırır.
Mutaffifîn Sûresi 14: “Hayır. Bilakis kazanmakta oldukları, onların kalblerinin üzerini bir pas gibi örtmüştür.”
Bu ayet günlük yaşantımız için de bize bir uyarıdır. Ayette “râne alâ kulubihim” geçer. “Rane” kalbi paslandıran, kalbde pas yapan, üstünü kılıf gibi örten şeydir. Ayet onu nasıl tarif ediyor? Kazandıkları, yani yaşarken Allah yokmuş gibi yaptığı davranışlar kalpte pas üretiyor.
Allah yokmuş gibi yaşamak gaflettir
Efendimiz (SAV) buyuruyor ki: “Günah ilk defa yapıldığında kalpte bir siyah nokta (kara bir leke) olur. Eğer günah sahibi pişman olur, tövbe ve istiğfar ederse kalb yine parlar. Tövbe etmez de günah tekrarlanırsa o leke artar. Arta arta bir dereceye gelir ki bir kılıf gibi bütün kalbi kaplar. Mutaffifîn Sûresi’ndeki “râne” budur.”
Efendimiz (SAV) bir başka hadisinde buyurur: “Şeytan ağzını Âdemoğlunun kalbine koymuştur. O Allah’ı zikrettikçe şeytan çekilir. Gaflete düşüp zikri bırakırsa kalbini yutar.”
Allah’ı zikirden, zikrullahdan gaflete düşmek Allah yokmuş gibi yaşamaktır, özellikle budur. Allah yokmuş gibi yaşamak, Allah’ı zikirden, Allah’ı hatırlamaktan uzak kalmaktır. Allah yokmuş gibi yaşamak Allah zikrinden gaflete düşmektir. Sanki Allah Vahidül Ehadüs Samed değilmiş gibi inanıp yaşamak ise gafletin yükseğidir. Çeşitli şeyler söylense de bu durum gaflet kapsamına girer. Dolayısıyla Allah’ı anmak, Allah yokmuş gibi davranışlardan kaçınmak demektir, özellikle budur.
Kalb-i Selim olabilmek
Birde Kalb-i Selîm vardır. Şura Sûresi’nin aşağıdaki ayetleri bize Kalb-i Selîm i öğretiyor: Dünyada Allah’a kalb-i selîmle yönelmek, ahirette, ba’s sürecinde Kalb-i Selîm olmak; ba’s olurken Kalb-i Selîm ile gidebilmek. Dünyada Kalb-i Selîm ile yönelmek, Ba’s Günü’ne selîm kalb ile gitmek bizlere nasib olur inşaAllah.
Şura Sûresi 88, 89: “O süreçte zenginlik de fayda vermez, oğullar da. Sadece Allah’a Kalb-i Selîm ile gelmiş kimse müstesna.”
Kur’an kalb-i selîm dediğinde ne anlamalıyız, nou birkaç cümleyle ele alalım. Allah’a karşı asi olan, haddi aşan, Ben de Varım ve Muhtarım iddiasında ve yaşantısında olanın kalbi Kur’an’da hasta (marazlı) olarak tarif edilir. Ayetlerde bu “fiy kulubihim maradun” diye geçer. Bu tabirin geçtiği sure ve ayet numaralarından marazlı kalbe bakabilirsiniz: 2/10, 5/52, 8/49, 9/125, 22/53, 24/50, 33/12, 33/32, 34/23, 47/20, 47/29, 74/31. Bu ayetler Şura Sûresi 89. ayette geçen “selîm kalb”in zıddını, hastalıklı kalbi anlatır. kalb-i selim bu yüzden hastalıklı kalbin karşıtı olup sağlıklı kalbdir; marazı olmayan kalbdir, Kur’an ona Kalb-i Selîm der. Hastalıklı olmayan kalb; kalb-i selimdir. Selîm oluş sağlam kalbin özelliğidir ki, kalbin şirkten temizlenmiş olmasının adıdır. Kalb-i Selîm şirkten temizlenmiş kalbtir.
Saffat Sûresi 84, Hazreti İbrahim aleyhisselam’dan “Rabbine Kalb-i Selîm ile yönelmişti” diye bahseder. Şura-89, ba’s sürecinde Kalb-i Selîm ile gelenin kazanacağını, Saffat-84 ise, dünyada da Kalb-i Selîm ile yönelebilmenin mümkün olduğunu ve aslında böyle olması gerektiğini öğretiyor.
Kalbin münîb olması
Bir de kalbin münîb olması vardır. Kalbin münîb olması, dünyaya gelen bu “Tanrılık İddiası Formatı”ndan vazgeçip, onu terk edip Allah’a dönen kalb olmasıdır. Allah’a dönen, o formata kapılmayan, o formatın ona cazip gelmediği kalb; kalb duniHi algıyı fark edince Allah’a dönüyor.
“Kalb-i münib” tabiri Kaf Sûresi 33. ayette tanımlanır: “Gaybı olarak Rahman’dan haşyet eden ve Allah’a dönen; kalb-i münib ile gelen kimse için…”
Kaf Sûresi, buraya kadar muttakilerden bahseder; “muttakilere cennet yaklaştırılmıştır, zaten uzak değildi” der, muttakilerin bir özelliğini de söyler: Onlar gaybları olarak Rahman’dan haşyet etmişlerdir ve onlar kalbi münib sahibidir. Yani onlar dünyada tanrılık iddiası olan yaşantıdan (yaşantılarından) yüz çevirdiler, Allah’a döndüler, kalblerini Allah’a döndürdüler.
Bu bakımdan uyarıcı bir hadiste kalb-i münib nasıl tanımlanıyor bakın: “Sahip olduklarının en faziletlisi Allah’ı zikreden dil, şükreden kalb, imanında yardımcı olan eştir.”
Efendimiz (SAV) senin için dünyada en faziletli olan üç şeyi sayıyor: Allah’ı zikreden dil, şükreden kalb, imanında yardımcı olan eş. Şükreden kalb Kalb-i Selîm’dir, Kalb-i Münib’dir. Yani o kalp hasta değildir, hastalıkları görüp hastalıktan kurtulmak üzere Allah’a dönmüştür.
Dünyadayken elinizde bulunan
şansı iyi kullanın, kaçırmayın

Fark etmemiz gereken çok önemli bir şey de şudur: Bir kulun dünya hayatı sürecindeki Billahi anlamındaki imanının, yani onun hastalıksız kalbi (kalb-i selîmi)nin, onun sonsuz hayatında tesiri kavranamayacak kadar önemlidir. Dünya yaşantısında bir kulun Amentü Billahi anlamında iman etmesi, bunu açıklaması ve ona uygun ameller koymaya çalışması kavrayamayacağımız kadar önemlidir. O kulun duası da çok önemlidir, bir hazinedir o. Dünyadan ayrılmış olanlar (Rasul ve Nebiler dâhil) bu dünyada yaşayan imanlı kalbden dua ister. Çünkü şans ondadır, o şans ancak dünyadayken vardır. Dünya süreci iman gerektiriyor, ahirete iman gerektiren bir durum var. Çünkü ölümle başlayan ölüm sonrası hiç somut değildir. Bilen de onu size somut anlatmaz. Neden? Anlatırsa imanın bozulur. Eğer Bilen sana kabir hayatını, cenneti cehennemi gösterse, neye iman edeceksin ki? O zaman imanın önemi kalmaz. Bu dünyada önemli olan imandır, seni değerli yapan imanındır, seni müthiş yapan imanın. İşte bu yüzden imanlı kişinin duasına herkes ihtiyaç duyar. Bu yüzden tüm nebi ve rasullere salâvat okursun. Efendimiz (SAV) buyurur: “Sen oraya gittiğin zaman da hepsi sana yardımcı olur.” Çünkü sen imanlı ağzınla onlara dua ediyordun, sende o şans varken nebi ve rasullerin hepsine dua okudun, şimdi de sen zor bir yerdesin, artık hepsi sana yardımcı olur. Çünkü hazine sendeyken onlar için kullandın. Bu şansı kaçırmamak lazım, ahirete intikal etmiş kişiler için bu şansı kaçırmamak lazım. Bu yüzden hayrlı evlat, hazine elindeyken annesine babasına ve bütün müminlere o imanlı ağızla dua edendir. Hatta ölmüş olmaları gerekmez, insanların yaşarken birbirine duaları da önemlidir.

İNŞİRAH 39-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER