Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Eyüp İMİR

KÂŞİFLER

İzlediğim bir belgesel beni geçmişte hayali bir gezintiye çıkardı. Bu kaptan James Cook belgeseliydi. Kaptan Sames Cook 1728 yılında İngiltere’de doğdu. İskoç bir köylü ailesinin çocuğuyken denizciliğe duyduğu ilgi onu dünyanın en büyük kaşiflerinden birisi yaptı.
Bilinmeyen denizlerin büyüleyici, çekiciliğine kendini kaptırıp hayatının sonuna kadar okyanuslara yelken açtı. En ilkel araçlarla Kanada kıyılarını, Büyük Okyanus adalarını, Avustralya ve ve Yeni Zelanda kıyılarını haritalandırdı.
Gemilerine aldığı botanikci ve zoologlar o güne kadar bilinmeyen 3 bine yakın canlı türünü sınıflandırdılar. Gemilerine aldığı ressamlar yeni bulunan bitki ve hayvanların resimlerini yaptılar. Bunların çoğu böceklerdi. Dönemin denizcilerinin korkulu rüyası iskorbüt hastalığını lahana, dereotu, portakaldan oluşan bir diyetle ve gemileri temiz tutarak yenmeyi başardı.
51 yıllık ömrünün 14 yılını uçsuz bucaksız denizlerde beş metrelik kayığının küreklerini çekmekle geçirdi.
Gelelim bizdeki duruma, James Cook’tan 250 yıl önce Gelibolu’da denizci bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Muhittin Piri (Daha sonra Piri reis olarak ünlenecektir) Bizim denizcilik gururumuzdur. 1513 yılında ilk dünya haritasını çizdi. Bilinen en başarılı denizcilik kitaplarından birisi olan “Kitab-ı Bahriye”yi yazdı. 1528 yılında bugünkü bilgilere en yakın doğrulukta ikinci bir dünya haritasını çizdi. Bu haritadan günümüze 68’e 69 cm boyutunda bir parça kalabildi. Bütün bunları yaparken bir yandan da Osmanlı Donanmasını kumanda ediyordu. Piri Reis 1550’li yıllarda Süveyş’teki donanmasının başındaydı. Portekizlilerin elinden Aden’i almış, önemli bir deniz üssü olan Maskat’ı da ele geçirmişti. Bu başarılarını çekemeyen Basra Beylerbeyi Kubad Paşa tarafından suçlandı. İstanbul’dan gelen padişah fermanıyla Kahire’de idam edildi.
Piri Reis Kahire’de boynunu yağlı ilmeğe vermek zorunda kalmasaydı ne olurdu? Zamanın en büyük deniz gücü Portekiz ile girdiği rekabet onu Atlantik’e de sürükleyerek Güney Amerika kıyılarındaki yerli halklar Türk denizcileriyle de tanışabilecekler miydi?
Yeni kıtanın zenginliklerinden Osmanlı da yararlanabilseydi tarih yine böyle mi akardı? Bugün bu soruların yanıtlarını bilemeyiz. Ama şunu söyleyebiliriz Osmanlı Piri Reisleri asmayıp ödüllendiren bir devlet düzeni kurabilmiş olsaydı, bugün çok farklı bir ülkede yaşıyor olabilirdik.
Sadakat yerine liyakatın olduğu, hayal kurmanın, merak etmenin yeniliklere açık olmanın teşvik edildiği bir devletin mirascıları olarak bugün nerelerde olurduk?

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER