Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“KENDİNİ ZANNETTİĞİN”DEN KURTULMAK, CEHENNEMDEN KURTULMAKTIR

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 11 Kasım 2017 Cumartesi 11:59:22
 

– 24 –
Hakikat dediğimiz manayı şimdi farklı şekilde anlatmaya çalışacağım, bunun için sizden bir Tv kumandası, bir de poşet hayal etmenizi istiyorum. Paylaşımlarımızda “A” ve “B” ifadelerini, bu pozisyonları sık kullanıyoruz. “B” pozisyonu hakikatte yaratılan varlığı temsil ediyor ki, ona “B” sırrı ile yani “Billahi” hakikatinde yaratılan diyoruz. “A” pozisyonu kişinin oluşturduğu sanal bir zanndır, onu da “Asi” kelimesinin “A”sından yararlanarak isimlendirmiştik. Talibin hızlı adım atabilmesi için paylaştığımız birinci önemli konu buydu. Bunu çok farklı şekillerde gördük, görmeye devam da edeceğiz. Ama onu şimdi daha farklı ele alacağız. Sonra da ikinci önemli konuya geçeceğiz.
“BEN” derken siz hangisisiniz?
Elimde bir kumanda ve bir poşet var. Dünyada bizim yaşadığımız manzara şöyle: Hakikat’te bizzat yaratılmış olan var olan yapıyı kumandayla temsil edelim. Bu bir insan da olabilir. Onun kendine ait yetenekleri, özellikleri, yani düğmeleri var. Bastığınız zaman çalışıyor ve bir şey yapıyor, bunu dizayn edenin verdiği kadarıyla bazı özelliklere sahip bir varlık. İnsan da öyle değil mi, onun da bazı özellikleri var. Günümüzde holografik evren denilen bakışla yani hologramla açıklanmaya çalışılan yapı işte bu yaratılan yapıdır, bu kumandadır, biraz sonra onun üzerine geçireceğim poşet değil! Hakikatte yaratılanı bu poşet sanıp kumandayla poşeti karıştırdığı için kişi tasavvufta ikileme düşüyor ve işin içinden çıkamıyor! Bakın: Bu poşeti kumandaya geçirdiğimde kumanda poşetli olarak yine çalışır, değil mi? Yaşadığımız hayatta yapılan işte budur, yaptığımız budur, çok dikkat edin! Esas yaratılan yapı kumandayla temsil edilen yapıdır, o yapı Allah’ın Vahidiyet’inde (Allah’ın ilminde) yaratılmıştır, Ehad, Samed, Vahid olan Allah’la o yapının ilişkisi vardır, eğer Fenafillah diye bir hal varsa Fenafillâh’ı ancak o yaşayabilir. Allah’ın yarattığı yapı bu kumandayla temsil ettiğimiz yapıdır. Buna rağmen, kişi onun üzerine sanal bir kılıf, bir poşet, bir zann geçiriyor ve üzerine geçirdiği zannla/poşetle o kumandanın özelliklerine sahip çıkıyor, o poşete müstakil bir kişilik kazandırıp ona “BEN” diyor. Hayatta yapılan budur, çok dikkat edin.
Daha önce “BEN” konusuna hafif girişler yapıp bıraktık. İstedim ki o konuda sizde düşünceler oluşsun. Zihinlerde şöyle sorular başlasın: Ben “BEN” diyecek miyim? Ben hangi “BEN”im? Ben nasıl dua edeceğim? “BEN” konusu önemli! Hakikat olarak hakikatte yaratılan “B” yapı da “BEN” diyor, ona bir poşet geçirip, onun üstünü kendi ürettiği zannla örterek ondaki özelliklere sahip çıkan, onu suiistimal eden  “A” yapı da “BEN” diyor. öyleyse, “BEN” derken siz hangisisiniz?
Hakikatte yaratılan yapının
“Lâ ilahe illâllah” demesiyle neler olur?
Eğer “BEN” diyen “B” yapıysa onun “BEN” demesi tehlikeli değildir. O zaten “BEN” demek zorundadır. Aksi halde kulluk olmaz, yaratılmış farklı varlıklar olamaz. O “BEN” demek zorunda, çünkü yaratılan bu yapının kulluk yapıp nihayet Ehadiyet idrakına doğru gitmesi, oraya ulaşması ve yok olması gerekiyor, onun için “BEN” demesi gerekiyor. Fenafillahı yaşayıp yok olacak olan “BEN”, bu yaratılan yapının söylediği “BEN”dir. Diğeri (“A” yapı) zaten hiç olmadı ki, o zaten yok! Ama insan ne yapıyor? “BEN” diyen bu gerçek yapının üzerine bir sanal kimlik, bir poşet geçiriyor ve hiç bir özelliği olmayan o poşetle kumandadaki özelliklere sahip çıkıyor. Dünyaya gelen insanın yaşarken “BEN” diye kendisini takdim ettiği hal bu poşetli haldir, “BEN” dediği kumanda değildir, kumandayı kastederek “BEN” demez insanlar. Bu farkındalık oluşmamışsa Fatiha okuyan, diğer ibadetleri yapan hep o poşettir. Bizim şu sorguyu yapmamız bu yüzden önemli: Eğer kıldığım namazı ve secdeyi o poşet yapıyorsa? Ya öyleyse? Onu “B” ikame ediyorsa farklıdır, onun adı salâttır. “A” kılıyorsa farklıdır, onun adı namazdır. Kıyamı, rükûsu, secdesi hepsi farklıdır. bunları sonra açarız inşaAllah.
Bu poşet “BEN” deyip de kumandanın özelliklerine sahip çıkınca tanrılığını ilân etmiş olur. Kumanda çeşitli tariflere göre hakikatin bir YANSIMAsıdır. Yansıma’yı da yeri gelecek, açacağız… Hakikate giydirilen bu poşet, yansımaya sanal bir kişilik, yani müstakillik zannı vererek yaratılanda var olan özellikleri kullanıp tanrılığını ilân eder. Aslında bazı özelliklerle var olan kumandadır, yaratılan odur ve bu halde manzara İLLA ALLAH’tır. İşte o CENNET HALİ’dir, cennet odur.! Hz. Âdem öyleydi; “İllâ Allah Hali”ni yaşıyordu. Poşet devreye girdiğinde “illâ Allah hali” kalkıyor, çünkü artık tanrılık var, tanrılar var. Bu hayat böyle başlıyor. Böyle başladığı için kişiyi yanıltan şey şudur: İnsan, kumandanın yaptığı işlere poşetin sahip çıkıyor olduğunu fark etmiyor. Mesela, “La ilahe illâllah” diyen yani konuşan, gören, duyan, düşünen kumanda olduğu halde poşet onu sahipleniyor ve bunları kendi özellikleri sanıyor. Ama yaratılanı temsil eden kumandanın “Lâ ilahe illâllah” demesi farklıdır, sanal yapının/poşetin “Lâ ilahe illâllah” demesi farklıdır. Yaşadığınız zaman şaşar da kalırsınız. Hakikatte yaratılan yapının “Lâ ilahe illâllah” demesiyle şaşkınlığınız sakinliğe, sakinliğiniz huzura, huzurunuz yokluğa dönüşür. Sanal poşetin “Lâ ilahe illâllah” demesi ise sizi farklı bir yere götürür. Dolayısıyla, “Lâ ilahe illâllah”ın bu noktada fark edilmesi gereken manası şudur: La ilahe (müstakilliğini ilan eden sen yoksun), illâ Allah! Eğer kumandaya geçirilen sanal kılıf olan “A” inanan biriyse ve “Lâ ilahe illallah” diyorsa şu idrakla söyler: “Ben varım, Allah da var, ben Allah’ı kabul ettim. Allah’tan başka ilah kabul etmiyorum.” Fark ettiniz mi, o kendisi de var! Bilmez ama aslında asıl tanrı kendisidir, en önemli ilah odur. İşte ona; “La ilahe (senin ilahlığın yok), İllâ Allah” denir. Çok somut olarak söylüyorum: Kumandanın yeteneklerine sahip çıkan bu sanal kılıf olan poşetin yeri cehennemdir. Çünkü o bir ilah. İlahların gideceği yer ise cehennem! “A” idrakındaki yapılar kendilerini Allah’a rakip ilân ediyor, halleri nasıl cennet olabilir? Onların tamamının yok olması ve İllâ Allah hükmünün yerine gelmesi lâzım ki, cennet olsun! Bu ise, tanrıların tamamının kendi mekânlarına, cehenneme gitmesi ile olur. O kılıftan kurtulmak istiyorsak işleri kimin yaptığını sıkı takip etmemiz gerekiyor. Mesela, tanrının hayır yapmasıyla “B” yapının hayr yapması başkadır. Bazı tarikatlarda duyarız, müridlerin bazı şeyleri yapması mesela nafile ibadet yapması bir süre kesilir. Hocası ona o yaptığı şeyi “A” yapıya yaptırtmamayı öğretiyordur. Çünkü o kılıfın yaptığı ibadetler onu daha cehennemlik hale getirebilir. Yapılan işle, kumandaya sahip çıkan o hal kuvvetleniyorsa ona Allah’ın ihtiyacı yoktur.
İnsan hayatındaki Lütuf ve Mekir nedir?
Lütuf ve Mekir nedire hafifçe değinmiştik. Bir şeyin lütuf mu, mekr mi olduğu çok önemlidir. Lütuf ve mekri kumanda-poşet örneğinde ele alırsak; bir iş kumandadaki özelliklere sahip çıkış halini kuvvetlendiriyorsa o MEKİR’dir. Mekir poşetin arzu ve istekleridir. Şöyle bir yanılgıya düşmeyin. Allah’ın mekir olarak evlat, mal, mülk verdiği birisine bakıp; “ne evlât, ne mal, ne mülk” demeyin. Onlar onun müstakillik iddia eden o zann yapısını, kumandaya sahip çıkan halini kuvvetlendirdiği için mekirdir. LÜTUF Allah’ın yaratılana verdikleridir, yani kumandanın arzu ve istekleridir, poşetin değil. Bu para da olabilir yoksulluk da, sıkıntı da, zevk de, fark etmez, hepsi lütuftur. Lütuf bir de getirisinden anlaşılır. Lütfun getirisi kişinin İhlâs Hayat Döngüsü’nü anlamasıdır. Eğer kişi o hali anlıyor ve sanal kimlikten, o iddiadan kurtuluyorsa, olay ne olursa olsun kişi için lütuftur. Ama ister ferahlık ve para olsun ister sıkıntı, onun sanal sahip çıkış halini kuvvetlendiriyorsa o mekirdir. Bu bakışla, hayatımızda “A”ya ait ne varsa mekirdir, ondan kurtulmamız gerekir.
Zann’dan kurtulmak, cehennemden kurtulmaktır
İnsan beyninde sahip çıkan, müstakillik ilan eden yapıya ait bir veri tabanı var. “A” yapıyı ortaya koyan, onun varlığını kuvvetlendiren veri tabanı olmasa onun arzu ve istekleri olmaz. Kumandaya sahip çıkan poşetin, o sanal kimliğin yaşantı sırasında beyinde bir veri tabanı oluşur, işte esas ondan kurtulamazsınız. Beyinde onun duygusu, düşüncesi ve yaşantısı ile ilgili bir veri tabanı vardır. Mücadele onunladır, ondan kurtulmak gerekiyor. Bu veri tabanından kurtulmanın en önemli yollarından biri ZİKRULLAH’tır. Zikrullah sana bu sanal sahip çıkışı ve bundan nasıl kurtulacağını fark ettirir. Fark etmek önemlidir, ileri bir noktadır, nefs-i mülhime hallerindendir. Fark etmek ilham almaktır. “A” yapıdan kurtulduğun halleri fark etmek, onun “B” yapı ile ayırdığını anlayıp o anlarda “B” halini yaşamak ilham almaktır, nefs-i mülhime sıçramalarıdır ve bu idrakın oluşumunda zikrullah önemlidir. Zikrullaha devam her iki “BEN”liği fark etmeyi ve “A” yapıdan kurtulmayı sağlar, nihayet “B” hali yaşanmaya başlar. “B” halini yaşayan idrakın zikrullaha devamı ise “B”nin de yok olmasını sağlar, işte ona FENAFİLLAH denir, o hal küfür olmayan “BEN”in de yok oluşudur. Şuna lütfen dikkat edin: Holografik yapıyı öğrenmekle siz sahip çıkan bu yapınızdan kurtulamazsınız. Holografik yapıdan önce sizdeki “A” yapıyı fark etmek ve etkisiz hale getirmek zorundasınız. “A”nın veri tabanını fonksiyonsuz hale getirmeden “B” kapsamındaki holografik yapınızı, küfür olmayan “BEN”inizi yok edemezsiniz. Önce “A” halini bir temizlemelisiniz, mutlaka! Çünkü holografik evren denilen yapıda, yani asıl yaratılan yapıda A”nın yani tanrılığın yeri yoktur. O gerçek yaratılana geçirilmiş kılıf olup senin oluşturduğun ZANN’dır. Bu yüzden, poşetle anlatmaya çalıştığımız o yapının yok edilme yöntemleri ayrıdır, kumanda ile anlatmaya çalıştığımızın yok olma yöntemleri ayrıdır. Bizim önce sahip çıkan o yapının zaten olmadığını, onun zann olduğunu, yok olduğunu anlamamız gerekiyor. Bunu fark etmek için de tevhidi anlamak gerekmez, “A” yapı tevhidle ilgili bir şey değil, o zaten yok; o tanrılık. Ama yaratılan yapının (“B”nin) yokluğu için tevhidi anlamamız gerekiyor! Onun yokluğunu anlarsan holografik evren izahlarından da yararlanarak Ehadiyet’e doğru idraken gidersin. Ama sen henüz vehmin zulmeti olan “A” yapıdan kurtulmadan holografik evren bakışını vehmin zulmetine, yani zannına uygularsan işin içinden çıkamazsın. Vehim ve vehmin zulmeti tamamen farklı şeyler. “Öncelik cehennem korkusu ve bu cehennemden kurtulmak” deyişimizi şimdi daha iyi anlıyorsunuzdur. Senin zannını temsil eden o poşetten kurtulmak CEHENNEMDEN KURTULMAK’tır. Kumandaya sahip çıkan o poşet, yani o zann cehennemin kendisidir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti