Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KIYAMET GÜNÜ VE SONRASI – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 23 Şubat 2017 Perşembe 12:13:08
 

– 31-
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den rivayetle, Rasûlallah sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri ipekten daha yumuşak bir rüzgarı Yemen’den gönderir. Bu rüzgâr, kalbinde zerre miktar iman bulunan birisini hariç tutmadan hepsinin ruhunu kabz eder.”
İbn-i Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasûlallah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kıyamet sadece şerir (şerli) insanların üzerine kopacaktır.”
Ayetler Kıyamet’i anlatıyor
Kıyamet tablosundaki insanın halini, insanların o günkü durumlarını anlamada bu hadisler bizim için önemlidir. Bu hadislerden anlıyoruz ki, kalbinde az da olsa iman olan müslüman kıyamet günüyle ilgili manzarayı görmeyecek, Allah onu o halden koruyacak ve kurtaracak. Çok tatlı, ipekten yumuşak bir rüzgârla canlarını alarak inananları bu olaydan uzak tutacak. O manzara ayetlerde anlatılır. Ama ayetlerde insanların o günkü hallerini görünce anlatılanı mecaz zannetmeyin, tamamen olayın kendisi!
“Onu gördüğünüz gün her emziren emzirdiğinden geçer, her hamile yükünü bırakır; insanları sarhoş görürsün, oysa onlar sarhoş değildir; ama Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Hac-2)
“Peki, inkâr ederseniz çocukları ihtiyarlatan günden kendinizi nasıl kurtaracaksınız?” (Müzzemmil-17)
“O sahha (kulakları sağır eden sayha) geldiğinde; o gün kişi kardeşinden firar eder; anasından, babasından, eşinden ve oğullarından (kaçar).” (Abese; 33-36)
“(İşte) o gün insan; ‘Kaçacak yer neresi?’ der.” (Kıyamet-10)
“Hakk va’d yaklaştığında bir de bakarsın ki kâfir olanların gözleri donup kalmış; ‘Vay bize! Gerçekten biz bundan gafletteymişiz. Hayır, zalimlermişiz’ (derler).” (Enbiya-97)
“O gün insanlar yayılmış pervaneler gibidirler.” (Kâria-4)
 Bu tanımlama çok dikkat çekicidir. Bütün bu olaylardan sonra insanlar yayılmış pervaneler gibiler. Kıyametle gelişen bu olaylar dünyada bir şeye yol açıyor ki tanımlama böyle: Onlar pervane gibiler. Sistem bozuldu; güneş değişti, arz/yeryüzü değişti, çekimler bozuldu, yerçekimi çok zayıfladı. Artık insanlar yerde duramıyor, uçuşuyorlar. Zayıflayan yerçekimi nedeniyle, gece kelebeklerin uçuşması gibi insanlar etrafta uçuşuyor, öyle bir ortam… Ayetin bize; “O gün onlar yayılmış pervaneler gibidirler” dediği manzara budur. Kıyamette insanın hali böyle!
Kıyamet sonrası da ayetlerde
Sonrası nasıl acaba? O safhayı da ayetlerle tefekkür etmek üzere kıyamet sonrasına ilerleyelim:
“Muhakkak ki, o fasıl (hüküm için ayırt etme) günü vakit olarak belirlenmiştir.” (Nebe-17)
“Muhakkak ki, bunda ahiret azabından korkanlar için bir ayet vardır. İşte bu mecmu (insanların cem olduğu) bir gündür. Ve işte bu meşhud (şahit olunan, kendisinde hiç bir şeyin gizli kalmadığı) bir gündür. Biz onu ancak ma’dud (sayısı belli) bir ecel için tehir ediyoruz.” (Hud; 103-104)
“Rasûllere vaktin geldiği bildirildiğinde; bu hangi güne bırakılmıştı? Fasıl (hüküm için ayırt etme) günü’ne bırakılmıştı. Fasıl gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? O gün, yalanlayanların vay haline!” (Mürselat; 11-15)
“Peygamber” kelimesinin yanlışlığı
Öğreniyoruz ki Fasıl Günü yani inananı inanmayandan ayırt etme günü var! Fasıl gününde, insanları bölme gününde rasûllere haber veriliyor. Çünkü bu iş rasûllerin şahitliğinde yapılacak. Fasıl günü Rasûllerle! Bir de Nebilerle olan olay var, onu ileride Zümer-69. ayette göreceğiz. O ayette de Nebiler ve Nebi görevi gündeme gelecek. Bu kelimeler için meallere “peygamber” yazmanın sakıncasını şimdi daha iyi anlıyor muyuz? Peygamber kelimesinin Rasûl ve Nebi farkını ortadan kaldırdığı, Rasûl ve Nebi ile ilgisi olmayan bir mânâ getirdiği hâlâ fark edilmiş değil. Efendimiz’e “peygamber” demeye devam ediliyor. İnanın çok yanlış! Rabbi ona “Rasûlallah” diyor ama insanlar ısrarla “peygamber” diyor. Peygamber kelimesi ayetleri mânâsından çıkarıyor, lütfen fark edelim. Mesela, bir ayette “Rasûllere vaktin geldiği bildirildiğinde” ifadesi geçiyor, bir başka ayette “Nebilere vaktin geldiği bildirildiğinde” deniyor. Nasıl olacak? Mürselat-11. ayet “Rasûllere, vakit geldi…” diyor, bunu mealen ne olarak yazacak? Buna peygamber yazdı, peki Zümer-69’la karşılaşınca ne yazacak? Bu ayet “Nebiler çağırıldığında” diyor. Rasûl’e de Nebi’ye de “peygamber” yazarsanız olur mu? Ama yazıyorlar ve iş karışıyor. Birisi Rasûl, görevi Risalet; diğeri Nebi, görevi Nübüvvet! O kadar farklı ki! Peygamber ifadesi Allah’ın Rasûl ve Nebi diyerek oluşturduğunu bozuyor. Bu kelimenin Kur’an ve Sünnet’le hiç ilgisi yok, taşıdığı mânâ da Efendimizin görevinin mânâsı değil! Efendimiz’in görevinin mânâsı yalnızca O’na (SAV)’e aittir… PEYGAMBER neyin ismidir söyleyelim: Bu konuda iddiada bulunanlara verilen genel isimdir peygamber. Rasûl’ü ve Nebi’yi tanımak istiyorsak ikisi farklı…
“Allah, rasûlleri topladığı gün; ‘Size ne cevap verdiler?’ der. ‘Bizim bilgimiz yok, gizlileri bilen yalnız Sen’sin!’ derler.” (Maide-109)
“O gün onlara (müşriklere) nida eder de şöyle der: ‘Mürseliyn’e (irsal olunanlar, Rasûller’e) ne cevap verdiniz?’ Bunun üzerine o gün (mürseliyn’in verdiği) tüm haberler onlara kör olmuştur (söyleyecek sözleri kalmamıştır); Onlar birbirlerine de soramayacaklardır.” (Kasas; 65, 66)
“Et-tammet’ül kübra (o güç yetirilemeyen en büyük musibet, kıyamet) geldiğinde, o gün insan sa’yini (yapıp ettiklerini) tezekkür eder. Gören kimse için cehennem barizdir.” (Nâziât; 34-36)
“Artık o gün O’nun azabı gibi hiç bir kimse azab edemez. Ve hiç bir kimse O’nun bağladığı gibi bağlayamaz.” (Fecr; 25, 26)
“O gün, yalanlayanların vay haline!” (Mürselat-24)
“O en büyük korku onları (mü’minleri) mahzun etmez ve melekler onları (şöyle) karşılarlar: “İşte bu, va’dolunduğunuz sizin gününüzdür.” (Enbiya-103)
Mü’minlerin karşılayıcıları var
Demek ki: O korkunç, o aziym günde ba’s olan mü’minler korkmasınlar diye bir karşılayıcı var. Normal hayatta da yok mu? Bilmediği bir ülkeye gideni indiğinde karşılayacak birini görevlendirirler, onu bekler. Şaşırmasın, yanlış yere gitmesin diye elinde adının yazılı olduğu bir kâğıtla birisi onu bekler. İsminizin yazılı olduğu kâğıtla sizi havaalanında beklerler, inince onu kolayca bulasın diye. Sen valizinle inersin, yeni bir yere geldim, yanlış bir iş yapmayayım telaşındayken o levhayı görür birden sevinirsin, bekleyen birisi var diye rahatlarsın. Oysa o bekleyeni tanımıyorsun, tanıdığın biri değil! Sırf o levha! O levhayı görür görmez hemen koşar gidersin. İşte, mü’min o zor günde böyle karşılanır: O günkü o en büyük korku onları mahzun etmez, melekler onları “işte bu va’dolunduğunuz gündür, bugün sizin gününüz” diyerek karşılar. “Karşılarlar” diyor! “Siz dünyada Aminu Billâhi davetine “Âmentü Billâhi” dediniz, Amilus Salihati ile meşgul oldunuz. Allah size vaad etti, işte bugün o gündür” diyerek karşılarlar.
Ayetlerdeki yeminler
“Kıyamet gününe kasem (yemin) ederim; Ve nefs-i levvame’ye kasem ederim.” (Kıyamet; 1, 2)
“Ey, o nefs-i mutmainne! Radiye olarak, mardıyye olarak Rabbine rucu’ et; Kullarımın içine dâhil ol; Cennetime dahil ol.” (Fecr; 27-30)
Enbiya-103’den öğrendik ki rahatlatan, sevindiren bir karşılama var. Fakat biz şu an dünyada yaşıyor olduğumuzdan, kıyametle ilgili o anda olmadığımızdan henüz ayetin müjdelediği o hali yaşamış değiliz. İşte bu yüzden Kıyamet Sûresi bizi uyarıyor: Kıyamet Günü’ne kasem ederim, Nefs-i Levvame’ye kasem ederim! Yani; levm eden nefsle, nefs-i levvame’yle o gün’e hazırlanın!
Bir ayet yeminle başlıyorsa orada durmalıyız, ayetlerde geçen yeminlerin çok önemli birçok özelliği vardır. Bazen dikkatimizi çekmek içindir, bazen yemin edilen şeyde bize faydalı büyük ilimler olduğu içindir. Orada bize çok önemli bir öğrenme/öğüt vardır. Büyük ipuçları veren, büyük açılımlar sağlayacak ilimler olduğu için yemin edilir. Bizim için büyük dersler olduğunda da yemin edilir. Kıyamet Suresi’nin ilk ayetlerinde de öyle bir yemin var. Bu iki ayette Kıyamet Günü’ne ve Nefs-i Levvame’ye yeminin peş peşe olması çok ilginçtir ve bu yemin insan içindir. Bu yüzden, bu ayetlerin üzerinde derin düşünmemiz gerekir. Kıyamet gününe, o müthiş, o korkunç güne yemin var, hemen peşinden nefs-i levvame’ye yemin var. Ve ayetlerin ikisi de sadece yeminden oluşuyor.
“Kıyamet Günü ile Nefs-i Levvame’nin ne ilişkisi var?” diye merak ettiğimizde çok ilişkisinin olduğunu görürüz; hem de hiç kopmayan bir ilişki. Rabbimiz yemin ederek buyuruyor: Şiddetini, dehşetini anlamanız ve görebilmeniz için yemin ettiğim o günden, dikkatinizi ona çekmek için yemin ettiğim o günden sizi ancak üzerine yemin ettiğim bir nefs kurtarır ki o nefs-i levvame’dir! O dehşetli günden sizi kurtaracak olan dehşetli bir nefsdir! Nefs-i Levvame de işte o gün gibi dehşetlidir! Benim indimde kıyamet günü ne kadar dehşetli, azim ve büyükse, nefs-i levvame de o kadar dehşetli, azim ve büyüktür. Çünkü o nefs batıl’a levm ediyor, o batıl’a sırtını döndü, onun böyle bir duruşu var. O Bana yöneldi! Bana yönelen, batıl’a levm edip sırtını dönen, batıl’la mücadele eden nefs Benim için o kadar kıymetlidir ki! O nefse bu yüzden yemin var…
Müslümanın işi “Nefs-i Levvame”dir
Nefs-i Levvame anlayamayacağımız kadar kıymetli. Ama bu nefs nedir? Bunu o kadar çok ele aldık ki o kadar çok… Nefs-i Levvame’nin öneminin çok yüksek olması nedeniyle bu nefs örtülmüştür, tasavvuf kitapları bile bunun önemini görülmeyecek kadar küçük bir cümleye sıkıştırmıştır, Nefs-i Levvame böylece örtülü ve saklı kalmıştır. O, anlatıldığı gibi pişmanlık duymakla biten bir olay değildir, o bir ömürdür! Ama gelin görün ki bu işe talip olduğunu söyleyenler, seyr-i sülûkla meşgul olmaya çalışanlar nefs-i levvameyi dikkate almaz, görmek istemez, hemen geçmek isterler. Neden? Nefs-i Mülhime için! Çok heyecanlandıkları, çok arzuladıkları nefs-i mülhimeye gelmek için. Oysa nefs-i mülhime hiç gelmemeniz gereken bir yerdir, bu yolda en tehlikeli yerdir; insanı sarhoş eden, saçma sapan fikirlerle meşgul edip onlara da inandıran yerdir. Nefs-i mülhime’yi arzulamak, oraya çabalamak doğru değildir, bu yolda böyle bir hedef de yoktur. Orada serap görüp olmadık şeylere inanırsın. Halüsinasyon görürsün, pireyi deve yaparsın ve ona da inanırsın. Sonra oturur, onunla ilgili de kitaplar yazar, eserler üretirsin… Niye? Çünkü bir şey görmüşsündür, o gördüğünü gerçek sandığın için, gördüğün hayalleri gerçek sanıp paylaşmaya çalışırsın. Nefs-i mülhime böyle tuzaklarla doludur. Öyle olunca müslümanın nefs-i mülhimede ne işi var? Orası sarhoşların yeridir, orayı onlar sever! Çünkü amel yok, hiçbir şey yok! Uydurur dururlar. Çünkü uydurduğu şeyi gördü! Müslümanın işi “Nefs-i Levvame”dir, “Maksadım sensin Allahım, Rıza’nı talep ediyorum” diyenin hayat boyunca işi budur. Allah nefs-i levvameye yemin etti, mülhimeye değil. Ama kitaplara bakıyoruz mülhime dolu, Levvame neredeyse hiç yok. Merak edip açıp bakıyorsun, Nefs-i Levvame yok. Ama mülhime hemen karşına çıkar, bir sürü şiir okursun… Bu önemi yüzünden, “Sen Tanrı mısın?” kitapçığında nefs-i levvameyi ayetler ışığında çok detaylı, çok geniş anlattık, lütfen bakınız.
Nefs-i Levvame, Efendimiz (SAV)’in bize yaşantısıyla tarif ettiği “Sâlih Amel”in kendisidir ve ölünceye kadar sürer. Bu hali iyi incelemek, fark etmek gerekiyor. Eğer fark eder de Nefs-i Levvame’yle yaşamaya başlarsan ve onu sürdürürsen Rabbin sana “ey, Nefs-i Mutmainne!” diye seslenir. Dikkat edin, “ey nefs-i mülhime” demiyor, hitap öyle değil. Fecr Suresi diyor ki: “Ey, Nefs-i Mutmainne! Ey, mutmain nefs, gel şimdi gel, Radiye ve Mardıyye olarak gel. Sen Razı, Allah da senden Razı olarak gel.” Bu o kadar büyük bir mükâfat ki… Ayette, hem böyle bir karşılanma hem de; “Ey, Kul’um gel cennete gir” diye bir davet var.
Mezar ile kabir farklı şeyler
Kıyamet haline kıyamet manzarasına ayetlerle devam ediyoruz…
“Ve sura nefh olunmuştur. Bu yüzden Allah’ın dilediği kimse müstesna, semavatta ve arzda kim varsa bayılmış/ölmüştür. Sonra ona (sura) ikinci (defa) nefh olunur; işte onlar kıyam etmiş bakıyorlar.” (Zümer-68)
“Azim bir gün için; insanların Rabbül Âlemiyn için kıyam ettiği gün.” (Mutaffifiyn; 5, 6)
“Münadi’nin (duyurucunun) mekân-ı kariybden (yakın bir yerden) sesleneceği günü dinle! Bil-Hakk o sayhayı işitecekleri gündür (o gün). İşte o (kabirlerden) çıkış günüdür.” (Kaf; 41, 42)
“O’nun ayetlerindendir, sema ve arzın O’nun emri ile kıyam etmesi (ayakta durması). Sonra bir davet ile sizi çağıracağı vakit, hemen siz çıkarsınız.” (Rum-25)
“O vakıa vuku bulduğunda; (artık) onun gerçekleşmesini yalanlayacak yoktur. (O vakıa) alçaltıcıdır (nar ehlini), yükselticidir (nur ehlini).” (Vakıa; 1-3)
“Cem’ günü için, sizi cem’ ettiğinde; işte o, (kimin aldandığının ortaya çıkacağı) teğabun günüdür.” (Teğabun-9)
“Kıyamet onlara vaat edilen asıl saattir ve o saat daha şiddetli ve daha acıdır.” (Kamer-46)
“Kabirler deşilip içindekiler dışarı çıkarıldığında; her nefs takdim ve te’hir ettiği şeyi bilmiştir.” (İnfitar; 4, 5)
“(İşte) o gün cehennem de getirilir. O gün insan sorgular ve hatırlar. Fakat, hatırlayıp ibret almanın ona nasıl faydası olur? Keşke hayatım için takdim etseydim der.” (Fecr; 23, 24)
“O gün ecdesden (kabirlerden) süratlice çıkarlar. Sanki onlar dikilmişlere (putlara) doğru hızlıca koşuyorlar.” (Me’aric-43)
Anlatılan kıyamet sahnesini düşününce “kabirden çıkış” size tersmiş gibi gibi gelmesin. Mezar ve kabir başka başka şeylerdir. Ayetler bize “dünya alt üst oldu” dedi. Öyle bir ortamda mezar kalır mı? Yerin altındakiler üstüne çıktı karıştı, dağlar çarpıştı un ufak oldu, yer dümdüz oldu… Hatta öyle ki, ayet; “bir eğrilik göremezsin” diyor. Bu durumda, ayette bahsi geçen kabirden çıkış bildiğimiz “mezardan çıkış” değildir. İnsanın öldükten sonra artık hiçbir yetkisinin olmadığı, kudretin emrinde kıpırdayamaz durduğu halin adı kabirdir; o haliyle kişi kabirdedir. Bu bekleyişin, bu duruşun nerede olduğu hakkında hadislerde bildirilmiş bilgiler vardır, fetih ehlinin görüp söylediği, yazdığı bilgiler vardır, keşf ehline ait yorumlar vardır. Kabirde bekleyiş âlemine BERZAH ÂLEMİ denir. Ama bu kabirde bekleyiş mezarda bekleyiş değildir. Hiç mezarın kalmadığı yerler var veya mezarı hiç olmayanlar, yakılanlar var. Ama hadislerden öğreniyoruz ki yakmakla, parçalamakla yok edilemeyen, insandan kalan küçücük bir şey var ki bir tohum gibi kişi oradan dirilip çıkacak, nerede olursanız olun, o arzda durur. Ama sen kabirdesin. Kabrin nasıl olduğunu detaylı göreceğiz. Şimdilik şunu bilelim ki kabir mezar değildir, aksi halde okuduklarınız size çelişkili gelir. Me’aric-43’de bu tanım nasıl geçiyordu: “O gün ecdesden (kabirlerden) süratlice çıkarlar.” Mealinde “ecdes” kelimesini aynen kullandık, çünkü ayetlerle bağımızı kuvvetli tutmak istiyoruz. Anahtar kelimeler önemlidir demiştik. Örneğin, “Ecdes” ifadesini bilirseniz, Kur’an okurken, dinlerken dikkatinizi çeker; bu da duygunu, huşûnu etkiler, tanımana vesile olur inşaAllah.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER