Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

KIZILELMA ANADOLU VE MALAZGİRT ZAFERİ (2)

“Ey Allah’ım! İslâm’a yardım et, sancağını yüce eyle! Onun düşmanlarını, müşrikleri kahreyle, Sana itaat için canlarını feda eden, Sana uymak için oluk oluk kanlarını akıtan, Senin yolunun bu ulu mücahitlerine güç, kuvvet ver! Onları zafere ulaştıracak yardımlardan mahrum etme!
Allah’ım, Mü’minlerin emirinin yeryüzündeki en büyük temsilcisi olan Sultan Alp Arslan’ın senden istediği yardımı esirgeme! Zira O, bu sayede senin hükmünü yürütsün! Senin şanını cümle cihana yaysın! Senin dininin şerefini ve yüceliğini koruyabilmesi için onu, her zaman tesirli desteğinden mahrum etme! O’nu kâfirlerin karşısında yalnız bırakma! Ordusunu (bir va’ai ilahi olan) meleklerinle destekle! O, senin ulu hoşnutluğunu kazanmak için rahatını terk etti. Malı ve canı ile senin emirlerine uymak, cihad etmek aşkıyla senin yollarına düştü. Çünkü sen, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle diyorsun, “Ey iman edenler! Size, canınızı yakan bir azaptan kurtaracak kazançlı bir yolu göstereyim mi? Allah’a ve O’nun Peygamberine inanıyorsunuz, (o zaman) O’nun yolunda malınızla, canınızla cihad ediniz, savaşınız.”
Ulu Tanrım! O, nasıl senin çağrına uyup, şeraitinin korunmasında gevşeklik göstermeden, emirlerine uymuş ve düşmanlarına bizzat karşı koyarak dinine hizmet için geceyi gündüze katmışsa, Sen de onlara zafer ihsan eyle! Dilediklerinde ona yardımcı ol! O’nu öyle bir koruyucu ile kuşat ki, düşmanlarının her türlü kinlerini def etsin, onların kötülüklerinden onu korusun. Yapmak istediği her işi ona kolay kıl! Tâki, onun düşmana karşı, bu kudsî cihadı zaferle aydınlansın. Müşriklerin, hak yolunu görmeyen o sapıkların ise gözleri kör olsun!” (Kitapçı, 1996, c, 2, s. 37).
“Türk ordusu, “Süleyman-Şah, Mansur, Porsuk, Bozan ve Sav tekin gibi seçkin kumandanların idaresinde, meşakkatlere tahammüllü ve çoğu Bozkır Muharebe Usûlü’nce yetişmiş, ok atmakta mahir ve her birinin ayrıca birer yedek atı bulunan, serî manevra kabiliyetine sahip süvarilerden kurulu idi. Herhâlde buna Artuk Bey, Tutak ve diğer Türkmen beylerinin emrinde aynı derecede çetin ve akınlarda iyice pişmiş Türkmen birliklerini de ilâve etmek lazımdır. Disiplin altında hareket etmesini bilen Türk birlikleri arasında anlaşmazlık da yoktu. Müşterek gazâ fikri ve Anadolu’yu ele geçirme gayesi onları birleştiren unsurlardı. Anadolu’ya yöneltilmiş tahrip seferleri devamınca dâima teşebbüsü ellerinde tutmuş olan Türkler, son hesaplaşma saatlerinde de duruma tamamen hâkim bulunuyorlardı. Alparslan büyük muharebeyi Müslümanların mübarek günü Cuma’ya tasadüf ettirmiş ve ordusunun mâneviyatını takviye için, Abbâsi halifesi aracılığı ile İslâm dünyasını âdeta seferber hâle getirmişti…”(Kafesoğlu,1992, s. 267).
Bizans ordusu sayıca çok kalabalık olmakla beraber, çoğu ücretli, din, milliyet ve ülkü bağı olmayan askerlerden kurulmuştu. Türk ordusu ise sayıca az olmakla beraber (50 bin civarında), Türk-İslâm Ülküsü yolunda tek vücut olmuş, mağlup oldukları zaman tüm Türk ve İslâm dünyasının yakılıp yıkılacağının bilincinde idiler. Türk ordusunun hedefi Anadolu’dan çıkmak değil; Anadolu’yu tamamen bir Türk yurdu hâline getirmekti.
Alparslan son olarak İslâmi bir hükmü yerine getirmek üzere barış teklifinde bulundu. Sultan, Halifenin elçisi İbn-i Muhalleban ile Sav tekin’i Bizans imparatoruna gönderdi. Mağrur komutan barış teklifini reddetti, hattâ küstahça İsfehan mı daha güzel, Hamedan mı diye sordu. İbn-i Muhalleban İsfehan cevabını verince, imparator, “Biz İsfehan’da, hayvanlarımız Hamedan’da kışlar” dedi. Türk elçisi Sav tekin ise, “Hayvanlarınızın Hamedan’da kışlayacağı belli ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem” diye çok güzel ve mânalı bir cevap verdi.
24 Ağustos günü barış teklifine ret cevabı gelince, iki ordu da savaş hazırlığına başladı. Sultan Alparslan’ın imamı Buharalı Muhammet b. Abdal Melik, “Ey Sultan! Sen, Allah’ın zafer vaadeylediği İslâmiyet uğruna cihat yapıyorsun, bütün Müslümanların minberde sana dua ettiği Cuma günü savaşa gir… Ben Allah’ın zaferi senin adına yazdığına inanıyorum…” dedi (Doğan, 1978, s:106).Çarşamba günü barış teklifine ret cevabı alınınca Sultan Türk ordusunu pusulara yerleştirdi. Bütün tedbirlerini aldı. Cuma sabahına kadar vurulan davul ve tekbir sesleri Bizanslıları korkutup şaşkına çevirdi.
26 Ağustos 1071 Cuma sabahı her iki ordu karşı karşıya geldi ve savaş düzeni aldı. Sultan Alparslan’ın ikinci defa yaptığı barış teklifi de reddedildi. Artık savaş kaçınılmaz olmuştu. Cuma namazı kılındıktan sonra, Alp Arslan beyazlar giyindi; Allah’a dua ve niyazda bulundu, atının kuyruğunu bağladı, kılıç ve topuzunu aldı. Bütün askerleri de aynı şeyleri yaptılar. Sultan Alparslan atına bindi ve son vasiyete benzer bir konuşma yaptı:
“Ey askerlerim! Eğer şehit olursam, bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır. Melik şah’ı yerime tahta çıkarınız ve O’na bağlı kalınız. Zafer kazanırsak önümüzde çok hayırlı günler olacaktır…”(Turan, 1993, s. 183).
Davul, tekbir ve dua sesleri birbirine karışmıştı. Bu sesler sadece savaş meydanını değil bütün İslâm dünyasını kaplamıştı. Halife’nin isteği üzerine bütün camilerde okunan hutbelerde ve kılınan Cuma namazlarında Türk ordusu için dua edilmişti. İşte ellerin Yüce Allah’a açıldığı ve tekbir seslerinin cihanı kapladığı bir ortam içinde savaş başladı.
Türk ordusu meşhur “Turan Taktiği”ne göre dört gruba ayrılmış, iki grup savaş alanının yanındaki tepelerin arkasında pusuya yatmıştı. Düşmanı arkadan çevirmekle görevlendirilmiş üçüncü grup da uygun yerlere mevzilenmiş, Sultan Alparslan da Romen Diyojen’in karşısında yer almıştı.
Böylece maddi-manevi hazırlıktan sonra artık muharebe başlıyor; Türkler Allah ve tekbir sesleri, kös ve boru gürültüleri ve haykırmalar ile harekete geçiyor ve düşmanı hücuma kışkırtıyorlardı. Gerçekten de kuvvet azlığı dolayısı ile hücûmun düşman tarafından yapılması tahrik edilecek ve ilerlediği takdirde pusulara yerleştirilen mühim bir kuvvet arkadan saldırarak Bizans ordusu şaşkına çevrilecekti. Nitekim Diogenes bu tuzağa düşüp, papazların idare ettiği bir ayinden ve duadan sonra çan sesleri ile hücuma geçti. Meydan muharebesi başlamıştı. Türkler burada da tatbik ettikleri eski taktiklerine göre sahte bir hücumdan sonra çekilirken düşman ilerlemekte idi. Selçuklular kuvvet azlığını bu taktik ile gideriyor; saf halinde muharebeye yanaşmıyor ve bunda muvaffak oluyordu. Rumlar ilerleyince pusularda bulunan Türk kıtaları arkadan âni bir saldırışa geçerek düşmanı birden şaşkınlığa uğrattılar. Tam bu sırada idi ki kanatların uçlarında bulunan Uz (Oğuz) ve Peçenek süvarileri, evvelce bildirdikleri ve kararlaştırdıkları üzere, Müslüman ırkdaşlarının safına geçtiler. Bu hâdise Bizanslıları büsbütün şaşırttı ve cesaretlerini kırdı (Turan, 1993, s.183).
Ermeni kaynakları açıkça zikretmese de Ermeni kuvvetlerinin de savaş meydanından kaçtığı bilinmektedir.
Tarihin en büyük imha savaşlarından birisi yapıldı ve çember içine alınan Bizans ordusu akşama doğru tamamen imha edilip imparator da esir edildi. Türk ordusu Yüce Allah’ın yardımı sayesinde büyük bir zafer kazanmış, mağrur düşman zelil ve perişan olmuştu.
Alparslan esir imparatora çok iyi davrandı. Romen Diyojen huzura getirildiği zaman Sultan onu kucaklamış ve “İmparator! İnsanların maceraları böyledir. Size esir değil büyük bir hükümdar muamelesi yapacağım!” sözleri ile onu teselli etmiştir.
“Alparslan Diogenes ile uzun uzun konuştu. Kaynaklarımızda belirtildiğine göre, sultan imparatorun barış müzakerelerini reddini tenkit etmiş, Bizans ordusunun askeri hatalarını saymış ve nihayet ona, nasıl bir muamele beklediğini sormuştur: Diogenes’in, ya öldürüleceği yahut zincire vurularak İslâm ülkelerinde dolaştırılacağı veya pek zayıf ihtimalle, affedilip bir nâip sıfatı ile, memleketine göndereceği cevabı üzerine, sultan onunla dostluk kuracağını bildirmiş, onu teselli etmiş ve tahtta kendi yanına oturtmuştur. Böylece Türk sultanı merhamet, itidâl ve insanlık duygularının bir örneğini daha vermiş oluyordu. Alp Arslan, kendisi ile bir ittifak anlaşması yaptığı Diogenes’i bir hafta kadar hususi bir çadırda bir hükümdar gibi misafir ettikten sonra, maiyetindekiler ve diğer esir asilzadeler ile birlikte, bir Türk süvari kıt’a sının muhafazasında, memleketine iade etti.” (3 Eylül 1071) (Kafesoğlu, 1992, s.268)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti