Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

KIZILELMA: İ’LÂ-YI KELİMETULLAH İÇİN ÇALIŞMAK

Kızılelma kavramının Türk milleti tarafından kolektif bir bilinçle oluşturulduğunu söylemek mümkündür. Bu farklı dönemlerde farklı anlamlar yüklenmesinden anlaşılmaktadır. Zira her dönem kendi şartlar içinde Kızılelma’ya bir anlam yüklemiştir. Her medeniyet değişikliğinde yeni anlam kazanan Kızılelma, İslamiyet öncesi dönemde “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar olan coğrafyaları fethetmek” iken İslamiyet sonrasında “Dünyaya nizam vermek ve İ’la-yı kelimetullah için çalışmak” anlamlarını yüklendi. Buradan anlaşılmaktadır ki; Kızılelma millî bir ülkü olarak görülmüş ve bunlara ulaşmak Türk Milleti’nin ortak amacı hâline gelmiştir (Çetin, 2014, Türkiz, s. 61-61).
Türk tarihinde Kızılelma ülküsüne ulaşan ve Türk Cihan Hâkimiyeti ülküsünü hayata geçiren ilk hakan efsânevi atamız Oğuzhan’dır. Oğuz Han, dünyanın dört bir yanına seferler düzenlemiş ve dünyanın tamamının fethederek idaresi altına almıştır.
Doğudan batıya, her toprak parçasını vatanlaştırma, dünya devleti düşüncesi, Türklerin devlet anlayışının temelinde vardır. Bunun ilk örneği Oğuz Han Destanı’nda görülmektedir. Oğuz Han’ın, babası Kara Han’ın ölümünden sonra devletin iç meselelerini halledip “altın evin” kurulmasını sağlaması; otağına “altın küreyi” koydurması anlamına gelir ki, bu bulunduğu bölgenin hâkimi anlamındadır. Bundan sonra fetihlere başlayan Oğuz Han, Çin ve Maçin’i ülkesine katar. Burada dikkate değer olan Çin’in Kızılelma olarak telakki edilmesidir (Karatay, 10-12). Oğuz’un torunlarından Dip Yavkuv Han’ın, “Ceddimiz Oğuz, bu kadar ülkeyi nasıl almıştır; nereden nereye kadar zapt etmiştir? Sorusuna verilen, “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar” cevabı dönemin Kızılelma düşüncesini işaret etmektedir (Çetin,2014, Kızılelma, Türkiz, s:62).
Aynı düşünce Uygur destanında başka şekilde anlatılmaktadır.
“Buka Han (Böğü Han) gece penceresinden giren ve daha sonra Aktağ’da buluştukları tanrısal ( Tanrı tarafından gönderilen ) bir kız ile aylarca konuşmuş, sonra kız ayrılırken Han’a şöyle demiştir: “Güneşin doğduğu yerden batıya kadar her yer senin emrine girecek, çalış.” Buka Han’a rüyasında kozalak biçiminde bir yada ( yeşim-yağmur yağdırdığına inanılan tılsımlı taş ) taşı veren, aklar giyinmiş ihtiyar, “Bu taşı muhafaza et, dünyanın dört yanı senin bayrağın altında birleşir.” müjdesini vermiştir. Bunun üzerine fetihlere kalkan Buka Han “İnsanların yaşadığı her yeri, hiç bir isyancı, serkeş bırakmaksızın” kendi idaresine alarak Tanrı’nın verdiği görevi tamamlamıştır (Niyazi, 1993, s.178 ).
Uygur Kağanı (1027’de ) Gazneli Sultan Mahmut’a gönderdiği mektupta, “Tanrı yeryüzü ülkelerinin hâkimiyetini bize verdi” diyordu. Bu inanç Uygurlardan Moğollara geçti. Cengiz Han, değer verdiği Gökçe adlı kamın; Tanrı’dan zafer, müjdeleri aldığına inanıyordu. Cengiz devletinin hükümdarı da bütün dünyanın hükümdarı sayılırdı; zira “Cinggis Kağan” ünvanı, cihanşümul imparator manasına geldiği gibi Cengiz Han’ın torunlarının tahtında dünyanın dört bucağı ile dört bucağın hakanlarını temsil eden, dört minder veya şilte bulunurdu (Niyazi, 1993. S.180).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti