Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“A’nın özellikleri” ve onları terk edebilmek

– 68 –
“A” Takdim Formu” niye vehmin zulmetidir? Yaşadığımız hayat bir vehim. Bu vehmin bir legal, bir de karanlık yanı var. Legal yanı “lem yelid ve lem yûled yolu” üzerinde olandır, karanlık yanı ise legal olan bu vehmin suiistimal edildiği (sapmış) yerdir. Kişi asi olunca öyle bir takdim yapıyor ki vehmi suiistimal ediyor ve vehmin zulmeti/karanlığı oluşuyor. Bu yüzden “A” takdiminde, yaratılan yapıyı (vehmi) suiistimal etmekten kaynaklanan bir güç işgali, bir rab işgali vardır. İşgal ediyor, “bu güç benimdir” diyor ve böylece yeni bir hayat başlıyor. Peki, bu işgalden nasıl kurtulunur?
Ve La havle ve La kuvvete illa Billâh demek
Bu işgalden kurtulmayı öğreten şeylerden birisi “La havle ve La kuvvete illa Billâh”tır. Eğer manasını anlamışsak! Değilse bunu da çok yanlış kullanırız. Mesela sinirlendiğimizde teskin edici Diazem gibi: “Hele bir ‘la havle’ çek, ‘ve la havle ve la kuvvete’ de.” Doğru değil. Dine ve dualara böyle bakmayalım lütfen. Ve La havle ve La kuvvete illa Billâh demek, “A” Takdim Formu yok demektir. La havle ve La kuvvete; yani “A” takdiminde ilan edilen korkular ve kuvvetler yok, illa Billâh, ancak Allah’tan korkulur, kuvvet ve güç O’nundur: Ve La havle ve La kuvvete illa Billâhil aliyyil aziym. Bu yüzden tesbih salâtı çok önemlidir. Bu salât boyunca kıyamda, rükûda, secdede bu bilinçle “ve La havle ve La kuvvete” diye, diye “A”yı yok ederiz: Öyle bir korku, öyle bir kuvvet yok Allahım; illa Billâh! Tesbih salâtı bu özelliği yüzünden “B” Takdim Formu”na geçmek için bir laboratuardır, tanrılık iddiasından kurtulmada önemli bir laboratuarıdır.
Hedefe kilitlenelim
Efendimiz buyuruyor: “Cennetin bedeli La ilahe illallah’tır.” Başka bir bedel yok; La ilahe illallah! Yani cennete eğer tanrı değilsen girersin. Bu kadar! Tanrıysan, ister hümanist ol, ister çok dürüst ol fark etmez, etiketin ne olursa olsun cennete girmen mümkün değil. Tanrılara kapalı!
Tanrılıktan kurtulmak isteyen için Efendimizin öğrettiği bir dua var ki, onu da önemle hatırlatmak isterim: “Allahümme ahricniy min zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi.” Bu duayı artık daha bir şuurlu söyleyebiliriz. Gürdük ki “A” takdimindeyiz ve o takdim vehmin zulmetiymiş, vehmi suiistimalmiş, hemen sığınıyoruz: “Allahım beni vehmi suiistimal etmekten koruyuver, kurtarıver, çıkarıver. Beni bu karanlıktan çıkarıp, bana indinden gelen bir anlayış lütfediver de nurlu yolu nasib ediver. İndinden bir anlayış, bir nur nasib ediver de beni “B” tarafına gönderiver.” Dualara, paylaştığımız anlayışla baktığınız zaman mana nasıl değişiyor, değil mi? Dualarda hedef koymuş oluyorsunuz. Hedef koymak ve koyduğunuz hedef netleşiyor. Diyelim ki elinizde Scud füzesi var, baktınız etkili, gönderip duruyorsunuz. Sorulunca da “günde yüz tane Scud füzesi gönderiyorum” diyorsunuz. Nereye? Ses yok! Ama şimdi hedef koydunuz; füzeyi kilitleyeceğiniz yer vehmin zulmeti! Hedefe kilitle ve gönder. Bakara-257. ayet bu duayı teyit ediyor ve müjdeliyor hem de bu zulmete işaret ediyor: “Allahu veliyyülleziyne amenü, yuhricühüm mine’z zulumati ile’n Nur: Allah inananların Veli’sidir, onları karanlıklardan (vehmin zulmetinden) alır, nura (aydınlığa) çıkarır.” Ayetteki zulmet “A” takdimidir, ayetler ve hadisler hep “A” yapıdan kurtulmamızı işaret eder.
Analiz yapmalıyız: Bendeki “BEN” hangisi?
“A” Takdim Formu” kendisini “benim gücüm var, ben rabbım” manasında “BEN” diyerek takdim eder. “B” Takdim Formu” ise, “ben Allah’ın dileğinin suretiyim” manasında “BEN” der. İkisinde de takdim, ikisinde de “BEN” var. Bu “BEN”leri karıştırmayın. “BEN” kelimesi önemlidir, ama onun ne olduğunu bilinmeyince, kişi ne yapacağını, neyi yok edeceğini bilemiyor. Bir şeyi yok edecek, ama neyi? Onu bilemez, uğraşır durur. Eline bakar, bunlar yok, ayağına bakar; bunlar yok, etrafa bakar; bunlar yok, neyi yok edeceğini bilemez. Peki, hangi “BEN”i yok edeceğiz? Yok edilecek “BEN” vehim olan “BEN”dir. Vehmin zulmetinde söylenen “BEN” yok edeceğiniz “BEN” değildir. O hiç olmaması gereken “BEN”dir. Çünkü o tanrılıktır, rablıktır, uydurulan bir zanndır, zaten yoktur. O zanndan kurtulmak için zaten yok olan o “BEN”i ve “A” takdimi veri tabanını iyi bilmek ve sürekli bir analiz içinde olmak lazım: Bendeki “BEN” hangisi? O testi yapmak için şimdi bazı ipuçları verelim.
Hoşgörümüz de olacak,
onu koruyacak CELAL’imiz de

“A” takdiminin veri tabanında ÖFKE vardır. Bu yüzden, “öfkeli iken ölen imansız ölür” denir. Çünkü kişi öfkeliyken rabdır. Öfkeliyken rablığını ilan etmiş olduğu için, ölürse öyle ölür. Öfkenin her türlüsü “A” ya aittir, çünkü tanrı hazmedemediği yerlerde öfkelenir. “B”de öfke olmaz. “B”de hoşgörünüzü koruyacak bir CELAL vardır, sizin hoşgörünüzün suiistimal edilmesini engelleyen bir bekçidir Celal ve yalnızca koruyacak kadar görünür! Eğer koruma anında adrenalin oluşur da coşarsanız hemen “A”ya düşersiniz. Hoşgörünüzü koruyacak kadar! Efendimiz buyuruyor: “Hoşgörünüzü koruyacak bir celal yoksa o hoşgörüden maraz doğar.” Demek ki, içinde celal olmayan hoşgörü bilin ki “A”ya aittir. Hoşgörü nedir? Dünyada bilinen hoşgörü “A”nın tarifidir. “B” Takdim Formu”nun hoşgörüsü kaderle ilgilidir, kaderi kavramaktan ileri gelen bir haldir ve varı, var olduğu haliyle sevebilme yeteneğidir, hoşgörü budur. Tanrılar dünyasının hoşgörüsü birbirine dayanma ve katlanmadır: “Ne yapalım, sana da katlanacağız” denir. “B”nin hoşgörüsü böyle bir hoşgörü değildir. O kaderi öyle yaşıyordur ki “varı var haliyle sevmek” onda hayat bulmuştur. Ama bu hali tanrılar tarafından suiistimal edilmesin diye bir bekçisi vardır; celal. Aksi halde tanrılar onun imanî hoşgörüsünü suiistimal eder, ona zarar verirler. Onu Celal ile korumak gerekiyor. Bu, tanrıları ezmek ve yok etmek değildir. Sadece “B”yi koruyacak kadar! İşte onun adı Celal’dir.
“A”nın özellikleri”ni
terk edeceğiz

“A”ya ait veri tabanlarının tuzaklarından ancak terkle kurtulabiliriz. “A”nın özellikleri” diye saydıklarımızı terk edilecekler listesine koyduğunuzda, hemen terk kararı alacağınız, Allah rızası için, neler çıkacak karşınıza bir bakın. Terk etmemiz gereken o kadar çok şey var ki! Bu durumda kişi ya terk edecek veya terk edemeyenlerden olacaktır. Eğer terk edemeyenlerden olursanız, terk edilirsiniz. Bu bir ayet mealidir: Onlar Allah’ı unuttu, Allah da onları unuttu! Evet, ya terk edemeyenlerden olacak ve terk edileceksiniz veya terk edenlerden olup kazanacaksınız. Daha ilerisi ise terk edenlerden olup sonra TERKİ TERK edeceksiniz. Terk’le ilgili üç kategori böyledir.
“A” takdiminde yaşayanın düştüğü en önemli tuzaklardan birisi de MERAK’tır. Merak bizim veri tabanımızda var, olması da gerekiyor. “A” takdimi vehmi suiistimal ediyor, ona zulmediyor. Çünkü işi bu: Zulmetmek, suiistimal etmek! İşi o olunca, eline ne geçerse mesleğini onda icra ediyor. Merak yeteneği de öyle! Merak gibi güzel bir yeteneği alıp, tanrıları merak etmede kullanıyor. Hep! Merak aslında Allah’ı merak etmek içindir, önemi buradan gelir! Eğer merak yeteneğini Allah’ı merak etmede kullanırsanız, “onlar Allah’ın nasıl yarattığını tefekkür ederler” veya “hiç düşünmez misiniz?” mealindeki ayetlerin gereğini yaşamış olursunuz. Allah’ı tanıma fırsatı yakalayalım diye verilen o duyguyu suiistimal eder ve işgal eder de başkalarını merak etmede kullanırsanız ona zulmetmiş olursunuz. Merakı öyle kullanmak dedikodudur ve bir dedikodu/merak otuz altı zinadan günahtır. Allah’ı merak etmede kullanırsanız o tefekkürdür, üst seviye bir ibadettir. Suiistimal eden için çok derin bir cehennem mevkisi oluşur, yerinde kullanan için bir cennet mevkiine dönüşür.
Bölmek neticede mutlaka şiddeti getirir
“A” Takdim Formu” bölücüdür, mutlaka böler: “Bizden değil, bizim gibi değil. Ona yaşama hakkı vermeyelim. O işçi bu patron, o siyah bu beyaz, o güzel bu çirkin, o zengin bu fakir, o kapıcı bu genel müdür, o kadın, bu çocuk” der hep böler. Bölmek, hak verirken adaletsizliği getirir. “O bakan, ona büyük verin; şu işçi, ona küçük verin; bu yetim, ona vermesen de olur, hakkını arayamaz, ondan al şuna ver…” Bu bölücülük nihayet çok tehlikeli bir şeyi getirir: ŞİDDET. Sporda ve her alanda şiddet hep gündemdir. Özellikle stadyum şiddetlerinin önlenmesi için bir sürü yöntem öneriyorlar; bedava bilet vermeyin, amigo şunu yapsın, kapıda şöyle yapılsın… Hayır! Bölücü davranıldıkça şiddet kalkmaz! Eğer siz, bir takımı bile bahane edip insanları böler, fanatikliği destekler, herhangi bir konunun fanatiğini üretirseniz, bölmenin geleceği yer şiddettir. Bölmek neticede mutlaka şiddeti getirir. İslam adına bile olsa bölücülük yapanlar, İslam’ı kullanarak şiddet uygularlar, kaçınılmaz. Oysa İhlâslı hayatta yani “B” hayat tarzında şiddet yoktur. Mümkün değil! Şiddeti kim uygulayacak? Bir tanrı yok ki şiddet uygulasın. O iş tanrılar dünyasının işi. Orada kural bu; tanrıysan bölücüsün. Bölücülüğün neticesi de şiddettir. Çünkü bölücü olanlar, bir işi diliyle halledemiyorsa eliyle halleder.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER