Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

Arşivden “Mahkeme-i Kübra” ve “Haşhaşiler”

Ülke gündeminde öne çıkan iki konu; adil olmayan yargılamalar ve Başbakan Erdoğan’ın “Haşhaşiler”, “Parelel yapı” diyerek işaret ettiği oluşumlar. Yaygın basındaki haberlere, yorumlara baktığınızda çok büyük bir bölümünün bu konular üzerinde buluştuğunu görürsünüz.
Bu minvalde adil olmayan yargılamalarla ilgili tarihi anektodlar, tarihten örneklemeler pek çok köşe yazarının sütunlarını işgal ediyor. Haşhaşiler konusunda da hemen hemen her yayın organı okurlarını bilgilendirmeye çalışıyorlar.
Oysa bundan tam 16 yıl önce, 1998 yılında Kocatepe Gazetesi sutünlarında bu konular yer almıştı. Afyonkarahisar eski Milli Eğitim Müdürlerinden, AKÜ Kurucu Genel Sekreteri, değerli büyüğümüz Özkan Yüksel Kocatepe’deki sütununda “Mahkeme-i Kübra’da tetikçiler yoktur” başlıklı yazısında adaletten uzak yargılamalarla ilgili önemli bir tarihi olayı naklediyordu okurlarına.
Bakın bir ibret hikayesini nasıl kaleme almış, Özkan Yüksel Hocamız:
“MAHKEME-İ KÜBRA’DA TETİKÇİLER YOKTUR”
Dün gazetelerde okudum. Dreyfus Davası’nın 100. yılı imiş. Lise sıralarında tarih kitaplarında kısmen yer verilen bu dava, Fransız Yüzbaşı Dreyfus’un 1894 yılımla Vatana hıyanet suçundan, rütbesi sökülüp sürgüne gönderilmesiyle ilgilidir. Subayın suçsuzluğuna inanan yazar Emile Zola’nın 1898 yılında Dönemin Cumhurbaşkanına hitaben “Suçluyorum” başlığıyla kaleme aldığı açık mektubu ve başlattığı kampanya ve uzun mücadele’ sonunda Komutanın rütbesi ve itibarını iade ediyor.
Basında yer alan açıklamaya göre Emile Zola’nın Cumhurbaşkanına açık mektubunun 150 nı2’lik dev bir kopyası bir kaç gün önce Paris’te meclis binasının duvarına asılmış.
Bizim tarihimizde de benzer olaylar çoktur. Ama Emile Zola gibi takipçileri olmadığı için ders kitaplarında ya da basında pek yer almaz.
Şimdi aşağıya aktaracağım “Mithat Paşa Davası” da bunlardan biridir.
Abdülhamit’in tahta çıkmasına ön ayak olan Mithat Paşa, daha sonra bu eyleminden dolayı pişman olur. Abdülhamit de Mithat Paşa’mn aracılığından pişmandır. Bu durum kısa sürede bir intikam hesaplaşmasına dönüşür ve Mithat Paşa sudan bahanelerle mahkemeye sevk edilir.
Savcının suçlamalarına karşılık Mithat Paşa kendini şöyle savunur:
“Savcının ithamnamesinin iki yeri doğrudur. Biri başlangıçtaki besmele, diğeri sonundaki tarih… Arada kalanlar külliyen yalan ve iftiradır.”
Mithat Paşa sadece yargıçlara değil Padişaha da söylenmesi gerekenleri söylemekte hiç tereddüt etmez:
Mahkeme-i Külra’da Arnavut tetikçiler yoktur. Abdülhamit de bizim gibi çıplak gelecektir.
Adalet ahlakı yönünden muhteşem bir belge olduğu yetkililer tarafından belirtilen, Paşa(nın bu savunması gerçekten de ibret vericidir.
Şimdi biz de bu sözlerin dev bir kopyasını bir yerlere mi assak acaba?
***
Ulusal gündememizin bir diğer önemli konusu Haşhaşiler… Özkan Yüksel Hocamız Haşhaşiler konusuna da Eylül 1995 tarihinde değinmiş köşesinde.
Buyrun bundan 16 yıl önce Kocatepe’de yer almış olan Özkan Yüksel’in “Haşhaşiler” başlıklı yazısına:
“SUİKASTÇI” (HAŞHAŞİN)
Terör uzun bir aradan sonra seçtiği hedef ve toplumu derinden sarsan suikast eylemiyle Türkiye’nin gündemine yeniden oturdu.
Nefretle karşıladığım olayı medya en ince teferruatına kadar gözler önüne sereceğinden ben konuya farklı bir şekilde yaklaşmak istiyorum. Suikast; dilimeze Arapça’dan geçmiş olup, sözlük anlamı kötü kasıt, kötü niyet, öldürmeye kastetmek diye açıklanmaktadır.
Suikastçı ise bu niyeti bu eylemi gerçekleştiren kişi yaygın bir deyimle tetikçi olarak ifade edilebilir.
Kitaplar Dünya’ya “Suikastçı” sözcüğünü yerleştiren kişinin sapık bir mezhebin kurucusu olan Hasan El Sab-bah olduğunu yazar. Bu şahıs topladığı gençleri, kartalların bile uçmadığı ALAMUT Kalesine götürür içki ve kadın üzerine alemler düzenleyip, Afyon’la sarhoş ederek cenneti gördüklerine inandırmış. Gençler bu cennette ebediyyen yaşamanın yolunun Sabbah uğruna ölmek olduğu bilinci ile eğitilip beyinleri yıkanır, sonra da onun emirlerini yerine getirmek üzere dünyanın dört bir yanına dağılırlarmış.
SABBAH’ın emirleri ise “ÖLDÜRMEK”tir.
Ücretleri “Cennet” vaad edilerek ödenen bu kiralık katiller Sabbah’ın hedef göstereceğii, önemli sahısları öldürmek için eğitilirler ki, öldürülenlerden birisi de ünlü Selçuklu Başbakanı Nizamülmülk’tür.
Sabbah tarafından robot haline getirilmiş olan bu tetikciler haşhaşla uyuşturulup yönlendirildiğinden, dünya onlardan “Haşhaşin” diye söz eder. Bu sözcük daha sonra İngilizce’ye Assasin, yani suikastçı olarak yerleşmiştir.”
***
Kocatepe arşivinde çıktığımız bu gezinti vesilesiyle artık yaşamını İzmir’de sürdüren Özkan Yüksel Hocamız’ı bir kez daha hayırla hatırlayarak, kendisine, sağlıklı, hayırlı bir ömür dileklerimizle birlikte saygılarımızı iletiyoruz…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER