Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ATATÜRK’ÜN CUMHURİYETÇİLİK İLKESİ -1 – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 30 Ekim 2017 Pazartesi 13:50:23
 

Cumhuriyetçilik ilkesi, devlet hayatında milli egemenliği, milli iradeyi ve hür seçimi temel kabul eden ilkenin adıdır. Bu ilkenin yönetim biçimi ve siyasi rejim olarak ifadesi “Cumhuriyet”tir. Cumhuriyet rejimi, milli egemenlik kavramını en iyi temsil edecek, en güzel şekilde gerçekleştirecek bir devlet şekli olup, demokrasinin de en gelişmiş biçimidir. Atatürk’ün demokrasi ve Cumhuriyetçilik konusundaki fikirlerini en açık bir şekilde kendi el yazısı ile yazdığı “Medeni Bilgiler” adlı kitapta görmekteyiz:
“Demokrasi esasına dayalı hükümetlerde, egemenlik halka, halkın çoğunluğuna aittir. Demokrasi prensibi, egemenliğin millette olduğunu, başka yerde aranmayacağını gerekli kılar. Bu suretle, demokrasi prensibi, siyasal gücün, egemenliğin kaynağına ve meşruiyetine temas etmektedir. Demokrasi prensibi, bu gün modern anayasaların genel bir sembolü gibi görünmektedir… Artık bu gün, demokrasi fikri yükselen bir denizi andırmaktadır. 20. Yüzyıl, birçok diktatör hükümdarın sonu olmuştur. Osmanlı saltanatı, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorlukları bunların başlıcalarındandır. Bundan başka, demokrasi ile yönetilen Portekiz gibi ılımlı hükümdarlıklar bile, demokrasinin daha belirgin bir biçimde uygulanmasını öngören Cumhuriyet karşısında silindi.
En nihayet bu gün İngiltere, Belçika büyük eski demokrasilerin daha açık ve iyi düzenlenmiş bir demokrasinin gerçekleştirilmesi yolunda çalıştıkları görülmektedir. Demokrasi düşüncesi, modern anayasaların bir sembolü olmakla birlikte, bu düşünce çok eskidir. Bu düşüncenin kapsamını ve anlamını gereği gibi aydınlatabilmek için, onun kısa tarihini hatırlatmak yararlı olur:
“Türk Milleti en eski tarihlerinde, ünlü kurultayları ile bu kurultaylarda devlet başkanları seçmeleriyle demokrasi düşüncesine ne ölçüde bağlı olduklarını göstermişlerdir. Son devirlerde, Türklerin kurdukları devletlerde başa geçen padişahlar, bu yöntemden vazgeçerek müstebit (diktatör) olmuşlardır. Krallar ve padişahların diktatörlüğüne dinler de dayanak olmuştur. Kırallar, halifeler, padişahlar çevrelerini saran papazların, hocaların teşvikiyle Tanrısal Hukuka dayanmışlar; egemenliğin bu hükümdarlara Tanrı tarafından verildiği kuramı uydurulmuştur. Buna göre hükümdar ancak Tanrıya karşı sorumludur. Gücünün ve egemenliğin sınırı, yalnız din kitaplarında aranabilir. Tanrısal hukuka dayanan bir mutlaklık kuralı önünde, demokrasi prensibinin ilk aldığı durum, ılımlıdır. İlkin, hükümdarı devirmeye değil, onun güçlerini sınırlandırmaya, monarşiyi kaldırmaya çalıştılar. Bu 400-500 yıl öncesinden başlar. Önce, kuvvetin milletten geldiği, eğer bu kuvvet, onu kullanmayı beceremeyen bir ele geçerse milletin o gücü geri alabileceği, bu kuvvetin, milletin vekillerinden oluşan meclis tarafından kullanılmasının gerektiği savunulmuştur.
16. Yüzyılda demokrasi prensibi, hükümdarların etkinliğini kırmak için siyasal mücadele aracı oldu. Bu mücadelelerde en son ortaya atılan fikirler şunlardı:
KUVVET MİLLETE AİTTİR
Kuvvet millete aittir. Onu yasalar çerçevesinde bir hükümdara vermiştir. Bazı durumlarda geri alabilir. 18. Yüzyılda idi ki demokrasi fikri, karşı durulmaz bir akım oldu. Demokrasi prensibi, milli egemenlik ilkesi biçimini aldı ve temel haklardan sayıldı. Artık, milletle hükümdar arasında anlaşma düşüncesi kalktı. Ortaya, egemenlik bölünmez ve başkalarına devredilmez fikri çıktı. Bu düşünceyi şöyle açıkladılar:
“Egemenlik, bireylerin iradesi üstünde, bireylerin oluşturdukları milletin ortak kişiliğine dayalı genel ve ortak iradedir.” Buna göre:
Demokrasi temelde, siyasal içeriklidir. Bir sosyal yardım veya bir ekonomik sistem değildir. Maddi gelişmişlik sorunu da değildir. Bu tür teoriler siyasal özgürlük ihtiyacını unutmayı amaçlamaktadır. Bizim bildiğimiz demokrasi, öncelikle siyasaldır. Onun hedefi, milletin, yöneticiler üzerindeki kontrolü ile siyasal özgürlüğün sağlanmasıdır.
Demokrasinin birinci özelliği ile ortak ikinci özelliği daha vardır, demokrasi bir kafa sorunudur. Herhalde bir mide sorunu değildir. Hükümet prensibi de bir adalet sevgisini ve ahlak düşüncesini gerektirir. Demokrasi memleket aşkıdır. Aynı zamanda, babalık ve analıktır.
Demokrasi temelde bireyseldir. Bu nitelik, vatandaşın egemenliğine “ insan” sıfatıyla katılması suretinde ortaya çıkar.
En son, demokrasi, eşitlik yanlısıdır. Bu nitelik, demokrasinin bireysel olması niteliğinin de zorunlu bir sonucudur. Şüphesiz bütün bireyler, aynı siyasal haklara sahip olmaktadırlar. Demokrasinin bu bireysel ve eşitlik yanlısı niteliklerinden ise genel ve eşit oy ilkesi doğar.
“Cumhuriyet, demokrasinin bütün anlamıyla ideali, bütün bireylerin ve milletin, aynı zamanda yöneten durumda bulunmasını, hiç değilse devletin son iradesini yalnızca milletin ifade etmesini ve açıklamasını ister. Yazık ki milletlerin nüfus artışı, düşünsel eğitim düzeyleri, bu idealin uygulanmasında, idealden büsbütün yoksun kalmayı gerektirecek hazırlıksızlıklardan kaçınmayı gerektirir. Bundan dolayıdır ki demokrasi prensibinin en modern ve mantıklı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi cumhuriyettir.
“Cumhuriyette son söz milletin seçtiği meclistedir. Millet adına her türlü yasaları o yapar. Hükümete güvenoyu verir veya hükümeti düşürür. Millet, egemenliğini, devlet yönetimine katılmayı, ancak zamanında oyunu kullanarak sağlar. Cumhuriyette hükümet, her hangi bir biçimde sınırlı bir zaman için seçilmiş bir cumhurbaşkanına tevdi edilir. Başbakanı o gösterir. Bakanlar Kurulunu oluşturacak bakanları başbakan, milletvekillerinden seçer
1 Kasım 1922’de saltanata son veren Atatürk, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etti. T.B.M.M. Atatürk’ü cumhurbaşkanı seçti. Bu tarihten itibaren, 10 Kasım 1938’e kadar geçen 15 yıl içerisinde, Türkiye’yi ve Türk kültürünü “Muasır Medeniyet” seviyesinin üstüne çıkarmak amacıyla çeşitli inkılâp hareketlerini gerçekleştiren Atatürk, ülkede güçlü bir yönetim kurmuştur. Bazı Batılı Türk düşmanı yazarlar O’nu İki Dünya Savaşı arası diktatörlerinden birisi sayarlar. Bu hüküm hem yanlış hem de iftiradır. Çünkü Atatürk, Hitler ve Mussoli’nin aksine, milleti demokrasiye hazırlamıştır. Eğer Atatürk bir diktatör olsaydı, pek ala kendisini “Padişah“ ilan edebilir ve Cumhuriyet rejimine geçmezdi.
(Devamı Yarın)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER