Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ümit Demir

Bilgi Toplumunda Hayvancılık Yapan Soylular

Ümit Demir 30 Nisan 2016 Cumartesi 10:59:53
 

Avrupa’da bir dönem, eğitim almak prenslere ve soylu kişilere mahsustu. Halkın yapacak işleri vardı ve onların eğitime ihtiyacı yoktu. Özellikle okumamış kişiler tarafından sürdürülen tarım ve hayvancılık, “soylu” kimselerin olmazsa olmazıydı. Köylülerin eğitim alması, o tarafın boş kalması, soyluların gıdasız kalması demekti.
Yıllar sonra eğitim almak daha doğrusu “diploma sahibi olmak” herkesin “işi” olmuştu. Çünkü “soylu” kimselerin talebi bu yönde oluşacaktı.
Avrupa’da, tarım toplumundan sonra ortaya çıkan sanayileşme, kapitalizm için yeni bir alan doğuruyordu. Bu yeni alan ile tarım ve hayvancılık da “şirketleşiyor”; kentlerde ise okumuş, eğitimli “yeni bir sınıfa” ihtiyaç doğuyordu böylelikle. “Soylular” kurdukları fabrikalarda, AVM’lerde, yerel ve küresel şirketlerde cömertlikle(!) istihdam edecekleri mektep yüzü görmüş, toprakları bir şekilde elinden alınmış, yüksek maaş umuduyla kente göçmüş insanlara yani “işçi sınıfına” gereksinim duyuyorlardı artık.
Sonuç olarak da şartlar ne kadar değişirse değişsin “soyluların” kârı hiç değişmiyor.
***
İşin daha vahimi, her şeyini Avrupa’dan ihraç etmekle kendine bir rota çizen Doğu ve İslam ülkeleri, bu yeni sınıfların oluşmasına neden olacak ekonomik sistemi de kendisine model olarak alacaktı.
Mesela Anadolu topraklarında sanayileşme öncesi, birbiri ile çatışma halinde değil de dayanışma, karşılıklı olumlu etkileşim ve birbirine saygı halindeki yapı taşları vardı; çiftçi kendi işinde, kasap, küçük el sanatı ustaları, ilimle uğraşanlar kendi işinde ve her biri de ezme-ezilme derdi olmadan aynı mahalleyi ve toplumu oluşturan yapı taşları… Böylesi bir sosyal yapıda, kimse kimsenin sınıfına imrenmiyordu. (Ta ki kapitalist sistemin getirisi olarak ezilenler, ezenlerin yerine göz koyana ya da daha konforlu bir hayata göz dikene kadar…)
Günümüzde bu sistemin devamına katkı olarak “her kente üniversite” ile biraz daha tarım ve hayvancılık “şirketleşiyor”, biraz daha “halk” iyi eğitim almış “bireyler” olarak kente sürülüyor, megakentlerin sınırları içinde kalan köylünün toprakları, imara açılan meralar ile günümüz aristokratlarının malı daha da çoğalıyor.
***
Yazının başına dönersek şöyle bir çelişki ortaya çıkıyor: Bugünün seçkinleri diye tanımlayabileceğimiz bazı meslek sahiplerinin topraktan, hayvandan hiç anlamamasına rağmen kapitalizmin ilkeleri doğrultusunda köylülerin terk ettiği ya da terk etmek mecburiyetinde kaldığı bu işlere para koyarak girmesi… Bu, insanlık kadar eski, kadim meslekleri tamamen kâr odaklı bir ticarete dönüştürmenin ceremesini de yine halk çekmiyor mu?
Tarıma ve hayvancılığa, elinde parası olan ama bu işten hiç anlamayan kişi ve şirketlerin sırf kâr amaçlı yönelmesi hormonlu yemleri, GDO’lu tohumları, kimyasal gübreleri, kapalı ortamlarda özgürlüğü elinden alınan hayvanları beraberinde sorun olarak getirdi; bu yolla elde edilen gıdalar da halka arz olunca, pek çok hastalığın başlangıcına davetiye çıkardı.
***
Dünya tersine döndü, diye hep şikâyet ederiz. Ama dünyanın tersine dönmesine olan katkımızı nedense görmezden geliyoruz. Kentlerimizdeki çarpık yaşantı, gıdalarımızdaki tehlike, sağlığımızın durmaksızın kötüye gitmesi üzerinde daha kapsamlı düşünmeli değil miyiz?

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti