Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

CENNET VE HAŞYET – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 8 Kasım 2017 Çarşamba 13:31:52
 

– 21 –
Kişide asi yapı varsa, o tanrı bulunduğu sürece cennet mümkün değildir. Neyle meşgul olursa olsun cennet tanrılara, tanrılık iddiasında olanlara kapalıdır. Bunun fark edilmesi neden önemlidir? Çünkü bu fark edilince, “ben cehennemde ne yapacağım?” telaşı “ben tanrılığımdan nasıl kurtulacağım?” telaşına dönüşür. Ve o telaştır ki sizi cehennemden kurtarır. Bu yüzden cehennem korkusu ve telaşı çok önemlidir. Eğer kişi cennet rehavetine düşerse, cennete gideceğini sanan tanrı olur ve cehennemde kalır. Çünkü cennet tanrıya kapalı! CENNET, İhlâs Hayat Döngüsü diye tanımladığımız haldir, Hz. Âdem o haldeyken cennetteydi. Bir yasağı çiğneme gücünü kendinde bulduğu an kendisindeki Rab’ba sahip çıktı, “A” haline (asi hale) düştü ki o CEHENNEMdir, dünya halidir. Tanrılığını ilan ettin cehennem, tanrılık yok cennet! Tek gerçek bu: Tanrılar cehennem, tanrı yok cennet! Tek cümle var demiştik ya işte bu: La ilahe (tanrılar yok), illallah!
Son nefes neden önemlidir?
Fatır Suresi 32. ayette “nefse zulmedenler” grubundan bahsedilir. Onlar cehennemde beklerken onları bir tasa kaplıyor ve “Biz dünyadayken hep dini vazifelerle uğraştık, çektik, saydık, yattık, kalktık, aç kaldık, koşturduk, Allah sorulduğu zaman “O bizde, içimizde” dedik. Ne olacak halimiz, cehennemdeyiz?” diyorlar. Böyle bir tasa oluşuyor. Efendimiz bu grup için diyor ki; “sonra Allah merhametiyle onların noksanını telafi edecek.” Yani Allah rahmetiyle onların tanrılığını yok edecek. O kılıf, o örtü kalkınca hal cennet haline dönecek. Efendimiz buyuruyor: “Fatır-34’de ‘Hamd, bizden tasayı kaldıran Allah’a aittir’ diyenler onlardır.” Onlardan o tasa kalkınca rahatlayıp böyle diyecekler. Ayette ve hadiste müjdelenen nefse zulmü, muhatap alınan nefse zulmü görmüş olduk: Tanrılık iddiasından kurtulmak gayretinde olup da henüz kurtulamamış olanlar. Onlar tanrılıktan kurtulmuşluk haline ölmeden önce son nefeste de gelebilir. Bu yüzden insanın son nefesi çok önemlidir! Biliyorsunuz, insan nasıl yaşarsa öyle ölür ve öyle de dirilir. Eğer kişi tanrılığından kurtulma gayretiyle yaşıyorsa son anı, son nefesi ne olur bilemeyiz. Çünkü o an duygular, vücudun o anki fiziksel imkânları çok, çok farklıdır… Bir anda tanrılığından kurtulmuş olarak gidebilir! Son nefes o yüzden çok önemlidir. Aslında son nefes yaşantının özetidir. Yani son nefes senin nasıl yaşadığının kompozisyonudur, senin hayat romanının özetidir.
İnanıştaki alternatif haller
Önceki paylaşımımızda hayatta karşılaşılan inanış alternatiflerini ele almaya başlamıştık, onu tamamlayalım. Bir alternatif de kişinin tanrılığından sıyrılmış olmasıdır. İşte o zaman onun esma’ül hüsna kompozisyonunun etrafını hiç görünmeyen bir “BEN” kaplar. O “BEN”in hiç bir iddiası yoktur, o yoktur, yoksuldur. Bahsettiğimiz tanrısı/tanrılığı kalmadığı için yoksuldur. Onun bir diğer adı FAKR’dır; fakr hali tanrılığın yokluğu ile başlar. Onu, üstü ince bir streçfilmle kaplanan ürünlere benzetmiştik. Kek ambalajdadır ama olduğu gibi gözüküyordur, ambalajı yok gibidir. Kekin üstünde sanki yok gibi olan “BEN”dir o! Kek o haliyle ambalajsızlığını, hiçliğini yaşar. Ambalaj var, ama yokmuş gibi pırıl pırıl durur. Ambalajdan gözüken tamamıyla kektir, kekin her türlü çıkıntısı, hali gözükür. Tanrılıktan kurtulmuş o “BEN”den gözükeni bize şu hadis öğretir: “Onun gören gözü, tutan eli, söyleyen dili “BEN” olurum.” Kekin gözükmesi gibi gözüken O’dur. Bu hal “La havle ve La kuvvete illa Billâh” halidir. Daha önce tanrılık iddiasındayken onun gören gözü kimdi? Yine O! Yine O, ama tanrı bırakmıyordu, “ben görüyorum” diyordu. Bilen beyni yine O! Ama tanrı öyle kalın bir ambalaj ki ambalajdan O gözükmüyordu, “ben biliyorum” diyordu. İşte bütün mesele burada; işte tanrı odur. Ondan kurtulduğunuz an o hal o cennet halidir.
FENAFİLLAH tabirini duyarsınız. Onu “A” yapıdan kurtulmamış biri söylüyorsa çok yanlıştır. Dikkat edin “A”ya Fenafillâh olmaz! Bir kişi “A” yapıya Fenafillâh yaşatacaksa o muhal! Yani bir yerde Allah var, kişi “A” yapısını O’nun içinde yok edecek. Öyle bir Fenafillâh yoktur. Aslında “Fenafillâh” tabiri tartışılabilir. Ama tartışmadan kabul edecek olursak o hal o “B”ye ait bir manadır, “Billahi” idrak ile ulaşılabilecek bir şeydir. Eğer bir kişi “ben Fenafillâh’a ulaşacağım, ledün ilmi için gayretteyim” gibi düşünüp “Asi” yapıya Fenafillâh yaşatmaya çalışıyorsa onda FETH-İ ZULMANİ halleri oluşur, tanrıya ait zulmani fetih halleri görülür. Bunun için iki “BEN”i, yani “A” ve “B” yapıyla “BEN” deyişi fark etmek, ayırt etmek önemlidir.
Salât ve secdedeki fark nereden kaynaklanıyor?
Bu iki “BEN”in salâttaki haliyle devam edelim. “A” namaz kılar. Namaz kılan miracı yaşayamaz. Mirac “B”ye aittir, o salât ikame eder. “A” secde eder ve der ki; Allahım ben çaresiz güçsüz bir şey olduğumu anladım, senin önünde eğiliyorum. Bu haliyle o zavallı bir tanrıdır, silahlarını terk etmiş bir tanrı! “Ben çaresizim, güçsüz bir insanım, acizim, Allah ise büyük! O’ndan korkmam lazım” der, bu idrakla namaz kılar, Allah’ın önünde eğilir. Halbuki “B”nin salâtı ve secdesi farklıdır. O, bir üst tanrı önünde eğilmez, onun secdesi bir zavallılık eğilmesi değildir! “B”nin secdesi Fenafillâh ile kastedilendeki gibidir; o eğilmede “B” de kalmaz, orada hakikat gözükür. O yüzden onun secdesi YOKLUK SECDESİ’dir, bunu ileride açacağız. Salât ve secdedeki bu fark nereden kaynaklanıyor? “A” yapının veri tabanından! “Ben tanrıyım” diyen o yapının veri tabanı “B” yapıdan farklıdır. “Kurtulmalıyız” dediğimiz o veri tabanını detayıyla ileride göreceğiz.  
Şu iki şey insanda hep mücadele halindedir: Akıl+iman ile vehmin zulmeti+şeytan. Vehmin zulmeti+şeytan, vehmin suiistimal edilmesi ile tanrılık iddiasını başlatan, tanrı veri tabanının iyice kuvvetlenmesini sağlayan işbirliği yapısıdır. Akıl+iman ise, kişiyi bir an önce tanrılıktan kurtarmak için mücadele yapan işbirliğidir ki, kulun zulmetten kurtulunca ortaya çıkan hakikatte yok olması için gayret eder. Akıl+iman işbirliği insanda özellikle haşyet duygusunu doğurur. Haşyet, akılla ve iman ettiğiniz bilgiyle sizde başlayacak olan bir tedirginliktir, önce. Bu haşyet oluşturacağı korkuyla sizi tedbir almaya, korunmaya yönlendirir ve siz müttaki olursunuz. Eğer deli gibi korunmaya çalışırsanız, böyle müttaki olursanız, tedbir almakta telaşlanıp deli gibi tedbir alırsanız siz o zaman tedbir alanların önünde durursunuz. O delilikle, o deli hızıyla tedbir alarak müttakilikte öne geçer MUKARREBUN olursunuz. Bu akıl+imanla mümkündür. İleride bunu inşaAllah geniş göreceğiz.
Gittiğiniz doktoru beğenmediniz
diye tıbba küser misiniz?

Vehim+akıl işbirliği haşyeti başlatırken, vehmin zulmeti+şeytan işbirliği haşyetten hoşlanmaz, haşyet oluşmasını sevmez, istemez, hatta “korku” kelimesini duymak istemez. “İslamiyet korku dini değil, ama hep korku anlatılıyor” diye sızlanır. Korkuyu yanlış anlatanlar olabilir, o ayrı iş. Şuna dikkat edin. Gittiğiniz doktoru beğenmediniz diye tıbba küser misiniz, “doktor iyi çıkmadı, artık tıpla ilişkimi kestim, benim tıpla işim olmaz” der misiniz? Tıp ayrı, doktorun yöntemi ayrı! Anlatan korkuyu yanlış anlatmış olabilir. Eğer perdelenir de gerçek korkudan korkarsanız, kesinlikle olması gereken Allah Korkusu”ndan korkarsanız haşyeti tanıyamaz, bilemezsiniz. Bu yüzden haşyetullahı, ona ait korkuyu tanımak çok önemlidir. O korku daha önce hiç yaşamadığınız, hiç tatmadığınız bir sevginin doğmasını sağlar. Haşyetteki o korku olmadan onun doğuracağı sevgiyle tanışmak mümkün değildir. İnsanların “sevgi” dediği şey de, “korku” dediği de aslında tamamen “A” yapıya ait korku ve sevgidir. Kendini tanrı ilan eden “A” yapının veri tabanındaki korkulara göre Allah’tan korkan, ötede beride uzakta bir varlıktan korkar. Sevgi de öyledir. Bu korku ve sevgi duygusal bir yaklaşımdır. Oysa haşyet duygusal bir yaklaşım olmayıp tamamen ilmîdir, ilmî bir korkudur. Haşyetteki korku duygusal olmadığı için çıkan sevgi de ilmi bir sevgidir. Bir kişide haşyet dediğimiz Allah korkusu oluşmamışsa esas sevgi bilinemez. Bilemediği için, kişi Allah’ı sevdiğini sanar! Allah’ın nasıl sevileceği ancak haşyet duygusuyla oluşur.
Haşyet duygusu ve ona ait korku yaşantıda test edilebilir mi? Evet. “A”nın, o tanrılık iddiasındaki yapının korkusu insanı sindirir. O sinme yüzündendir insanlar İslamiyet’te korkudan bahsedilmesini istemez, Allah’a karşı sinmek istemedikleri için! O korku sindireceği için korkup Allah’tan uzak kalmak istemezler. Oysa haşyetteki korku öyle değil! Haşyetteki korku “B” hakikatiyle bahsettiğimiz yapının akıl+imanla yakalayacağı ilmî bir korkudur; yaklaştırır, yakınlık ve yaklaşma sağlar. Şu farka lütfen dikkat edin: “A”nın korkusunda korkulan şeye bir mertebe sağlanır, mertebe verilir, çünkü korkan sindi! O korkuda korkanın korkusundan yararlanan, mertebelenen bir varlık vardır. Oysa haşyette insan korkuyor diye Allah mertebelenmez! Allah’ın öyle bir korkuya ve mertebeye de ihtiyacı yoktur. Korku O’nu yükseltmediği gibi korkmuyorsunuz diye değeri de düşmez! Peki, haşyetullahta hedef nedir? Korkmakla, o korkunun getireceği müttakilikle siz idraken yaklaşırsınız, o korku sizi tanrı olmaktan kurtarır. İdraken yaklaşmak, tanrı olmaktan kurtulmak sizi sindirmediği gibi “B” sırrıyla bahsedilen yapıya da sokar. Tamamen budur! İşte bu yüzden, tanrının korktuğu en önemli şey haşyettir. Vehmin zulmeti+şeytan işbirliği bu korkuyu önlemek istediği için sizin Allah’tan korkmanızdan hoşlanmaz. Korkmak mı, sevmek mi ikileminden kurtulmak için lütfen şuna dikkat edin: Kur’an’da “Allah’ı sevin, Allah’ı sevin” diye bir vurguya rastlamazsınız. Öyle bir şey yoktur. Ama “ancak Allah’tan korkun” ifadesini hep görürsünüz! O korku içinde zaten önemli bir sevgi taşır. O korkuyu yok ederseniz o önemli sevgiden de perdelenirsiniz. Vehmin zulmeti+şeytan işbirliğinin bir istediği de budur: Allah’tan perdeli, uzak yaşayın! Kişi kendindeki vehmin zulmeti+şeytan işbirliğini nasıl anlar, nasıl test eder? Bende vehmin zulmeti+şeytan işbirliği başarılı mı, nasıl anlayabilirim? Bununla devam edeceğiz inşaAllah.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-21-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER