Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan ÖZPINAR

DR. HAYDAR DÜMEN “AFYON’UN İNSANI KAYALARI GİBİ SERT”

Tüm dünyayı etkisi altına alan salgın hastalık yakınımızda da kol geziyor.Bazen çok yakınlarımızı,bazen tanıdık simaları hayattan kopartıyor.Geçtiğimiz Perşembe günü de Psikiyatrist Dr.Haydar Dümen hastalık sebebiyle vefat etti.
Birkaç yıl önce İstanbul’da Taksim Atatürk Kütüphanesi’nden çıkmış, Kabataş’a inerken Cihangir’in ara sokaklarından birinde bir binanın kapısının önünde bembeyaz ak saçları, bıyıklarıyla tanımayanların bile dikkatini çeken Dr.Haydar Dümen’le karşılaştım. Memleketin meşhur simalarından birisini böyle uluorta sokakta görünce selamımızı verdik. Selam vermemiz hoşuna gitmiş olmalı ki onun mukabelesinin ardından da bir memleket sohbeti gelişti. Ben ‘’Afyonluyum’’ der demez o da ‘’bende Afyon Lisesi mezunuyum’’ dedi. Ve doktorun tüm işini bırakıp 2 saat sürecek bir sohbetin kapılarını böylece araladık. Tabii bizim sorularımız onun memlekette meşhur bir sima olmasına sebep olan konular değildi. Haliyle bu konuları okumayı bekleyenler sükutu hayale kapılacaklar ama yapacak bir şey yok.Bu röportaj esnasında zaman zaman doktor Haydar Dümen’in köpeği ve kargalarının taarruzuna uğrasakta sırf Afyonkarahisar sevdamızla bu engellere katlandık.
Doktor Haydar Dümen röportajında köyde geçen çocukluk günleri, Afyon Lisesi’nde geçen öğrencilik yılları ve mesleğe başladığında başından geçen ilginç olaylara varıncaya kadar pek çok konuya değinmişti.Röportaj uzun, haliyle, gazetemizde yer verebileceğimiz bölüm sadece Afyonkarahisar’la ilgili kısımlar
Bildiğimiz kadarıyla Uşak’lısınız hocam.Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?
1931 yılında Uşak İki Saray Köyü’nde doğdum. Babam 1930’lusun derdi. Nüfusa öyle geçmiş. Bizim sülale aslında Banaz Dumlupınar arası Dümenler Köyü vardır. Oradan birkaç kardeş kopmuş, bir kısmı Ahat Köyü’ne bir kısmı İki Saray Köyü’ne yerleşmiş, iç güveyi olarak. Okumaya önem veren aydın bir babanın oğluyum. Babamın bana karnımı doyurup diplomalarımı alana kadar, maddi manevi yardımları oldu. 1966 yılında ölen babam ve annemden çok şeyler öğrendim. Özellikle annem Yunan işgaline dair çok şeyler anlatırdı.
Köyümüzde ilkokul yoktu, 1938 yılında başka bir köyde, başka bir ailenin yanında kalarak ilkokula başladım. Aile babamın tanıdıklarıydı. Hafta içi o köyde kalırdım, hafta sonları köyüme gider, Pazar günü dönerdim. Tabii karda kışta kilometrelerce yürüyerek. Çok aile özlemi çekerdim. Ortaokul ve lise 2. sınıf bitene kadar Uşak’ta okudum. Elektrikle hâlâ tanışmamıştım, derslerime gaz lambasının ışığıyla çalışıyordum.
Köyde yaşam nasıldı ?
Köyde herkesin işi gücü var. Kimisi hayvan güdecek,kimi tarlaya gidecek.Hiç kimse boş durdurulmaz.İlkokulla birlikte köyden kopuşum başladı aslında.Okuyacak gözüyle bakıldık,işe el sürdürmezlerdi.Okul zamanı çevre köyde,şehirde okuduk.Diğer zamanlar köye geldik.Aslına bakılırsa ne şehirli olabildim ne de köylü.Ortaokul yıllarımda dayım ‘’köyün içinde bastonla,kravatla gez’’ derdi.Asri insan,okumuş insan öyle yaparmış.Ben yapamam derdim.Onlarda benimle övünecekler.
Yazın sıkıntıdan patlarım.Köyde kitap yok, inanırmısın Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’nu okuyacağım diye bizim köyden şehre kütüphaneye yaya gider gelirdim.Köy ile şehir arası 7 Kilometre.Yazın giderdim kütüphanede 20-30 sayfa neyse okurdum.Sonra aynı yolu yürüyerek dönerdim.O zaman evlere kitap vermezlerdi.Git gel 14 km.Çok mahrumiyet çektim.Bugün bir yerlere geldiysem kendi dinamiklerimle oldu.O zor şartlar bize hayatı kazandırdı.
Uşak’ta lisede köyleri ve beldeleri dâhil okuyan 22 kişiydik.Uşak’ta lise devlet okulu olarak yok.Milli Eğitim bir ev kiralamış,orada eğitim veriyor.Hocası yok,tahtası yok bize katacağı bir şey yok. Ne yapalım arkadaşlarla gittik Manisa Lisesi’ne yazıldık. Orada çok zor günler geçirdik. Evde kalıyoruz. Makarna,çorba ile öğün geçiriyoruz. Çok zordu.Lise son sınıfı geldik. Manisa’da Fen Kolu yok. Fen şubesi sadece burada olduğu için Afyon’da okudum. Sınıfta ve bütünlemeye kalmadım, genellikle sınıfın önde gelen başarılı öğrencilerindendim.
O yılların Afyonkarahisar’ı nasıldı Hocam?
Uşak’tan trenle geldik. Gecenin bir yarısı istasyonda indik.Faytona binen gitti.Biz kaldık.O saatte nereye gideceğiz.Bekleme salonunun muşamba koltuklarında sabahı bekliyoruz.Dalmışım.Memur geldi,kaldırdı.Trenlerin geliş saati geçti,salonu kapatıyoruz diyor.Ne yaparız,nereye gideriz.Sabaha kadar soğukta bekledim.
Ertesi gün sabah okula gittim.Baktım heybetli,gösterişli süslü bir bina Afyon Lisesi.Kendi kendime burada mı okuyacağım dedim.Okulun pansiyonunda kalırdım. Afyon Lisesi’nin ünü o zaman çok büyüktü. Çevre illerde parmakla gösterilirdi. Öğretmenlerimiz üniversite hocası ayarındaydı. Edip Ali Baki bey baba adamdı, matematikçi İbena lakaplı İbrahim bey, sonra Turunç soyadlı bir hocamız vardı. Efsanelerdi. Öğrencilerin her şeyi ile ilgilenirlerdi.Müdür Osman (Kurtuluş) bey vardı.Sıkıysa karşısına çık. Otoriter,sert yapılı birisi.
Hafta sonları arkadaşlarla çarşıya çıkardık, Uzunçarşı’sı çok hareketliydi. İnsanların yürüyüşü bile bir başkaydı. Afyon’un o kayaları meşhurdur. İnsanı da o kayalar gibi sert, dimdiktir.
Bir kez kaleye çıktığımı hatırlıyorum. Serde gençlikte olsa tepeye çıkıncaya kadar çok yorulduk. Ama oradan şehri izlemesi ne keyiflidir. Sonraları pek çok kez geçtim Afyon’dan ama bir daha çıkmak kısmet olmadı.
Afyonkarahisar o yıllarda Uşak ve Kütahya’ya göre şehir olarak daha derli topluydu. Düzgün caddeler, resmi binalar şehre ayrı bir hava katıyordu. Arkadaşlarla ilk geldiğimizde ürktük, korktuk. Şehrin her yerinden kayalar fışkırmış.
Okulumuzun tam karşısında Halkevi Binası vardı, pek çok konferans, etkinlik yapılırdı. Öğretmenlerimiz kültürel yönden de donanımlı olmamız için oraya yönlendirirlerdi. Zamanın önemli şairlerinden Behçet Kemal Çağlar’ı orada görmüştüm mesela. Sonra yan tarafında Halkevi sineması vardı. Biraz para bulursak sinemaya giderdik. Anıtın olduğu parkta, PTT caddesinde turlardık.
Afyonluları nasıl hatırlıyorsunuz Hocam?
Tıpkı Uşak gibi Afyon’da Yunan işgali altında kalmış. Halk pek çok eziyet görmüş. O yıllarda tıpkı köyümde olduğu gibi Afyon’da da işgalin izleri canlı idi. Bazı öğretmenlerimiz o günlerden bahsederlerdi. Benim ‘’Nazik Adında Bir Kadın’’ isimli kitabım vardır. Yunanlıların Uşak’ı işgal ettikleri dönemde oradan zorla götürdükleri bir kadının hikâyesini anlatır. Annemden dinlemiştim. Sonra öyküleştirdim.
Aynı isimde Afyon’da da yaşanmış bir olay ve türküsü vardı
İşgal büyük bir travma. İşgale uğrayan hemen her yerde buna benzer öyküler, yaşanmışlıklar vardır. Halk uzun zaman bu travmayı atlatamamış.
Ne diyorduk Afyon’da halkın kendi halinde sessiz sakin bir yapısı vardı. O zaman motorlu vasıta yok gibi bir şey, okulun önünden geçen ve İstasyona inen caddede ki faytonları camdan seyretmek zevkli olurdu.
Yazılarınız tepki çekiyor mu?
Az önce yıllar önce yazdıklarım ciddi yazılardı demiştim. Şimdi daha çok dalgasına yazıyorum. Türkiye’nin en çok okunan köşe yazarıyım. Bazıları mektupla, e-posta ile ile gönderdikleri sorularla benimle dalga geçtiklerini sanıyorlar ama biraz düşünürseniz aslında benim onlarla alay ettiğimi anlayabilirsiniz.
Herkesin beni seveceği yok elbette, herkesin sevmesini de beklemiyorum. Bir ara beni vurmaya da çalıştılar. Daha göreceğimiz günler varmış yaşıyoruz.
Efendim bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz
Afyon Türkiye’nin önemli şehirlerinden biri. Benimde hayatımın önemli bir devresini geçirdiğim yer. Nasıl unuturum orayı, tarihi binası ile hayatıma yön vermiş Afyon Lisesi’ni. Uşak’ın bir köyünde doğmuş, büyümüş, türlü sıkıntılara katlanarak okumuş birisi olarak şunu söylemek lazım;
Pahalılık ucuzluk, soğuk sıcak, zengin yoksul, kendi inançlarımız doğrultusunda ama vatanımızı severek, Türk olmanın çilekeş gururunu da yaşayarak, geleceğin akışını tarihe bırakıp mutluluğumuzun tadına varmalıyız. En azından buna şükretmemiz gerekir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER