Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kocatepe Gazetesi
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Eğitim – Kocatepe Gazetesi

Kocatepe Gazetesi 29 Eylül 2013 Pazar 03:00:00
  Selamün aleyküm değerli okurlarım. Allah’ın selameti ve bereketi üzerinize olsun.
Bugün sizlere eğitim sistemlerinden bahsetmek istiyorum. Çok ilgimi çeken konulardan bir tanesi eğitim sistemi hem de çok önemli bir kavram eğitim.
Osmanlı’nın eğitim sistemine hayranım özellikle, o zamanların eğitim sistemine hayranım şimdikine değilim? Film izler gibi izliyorum ilköğretim lise düzeyindeki öğrencileri, öğrenci velilerini ve öğretmenleri. Bugün bu gruplara giren kişilerin bazılarını kızdıracak gibiyim.
Mesela derse cep telefonu sokmayı hüner bilen öğrenciyi, öğretmen tepki gösterdi diye bunun savunmasını yapmak için okula kadar gelen veliyi kızdırabilirim. Ben ilk okul çağlarında iken sistem böyle değildi, biz sokakta öğretmenimizi görünce bir çeki düzen verirdik kendimize oyunumuzu bir kenara bırakır onun selam vermesini beklerdik. Evimizdeki anne babamızdan daha bir saygındı. Öğretmenine sen diyebilen öğrenci zihniyeti ve bu hakkı ona veren veli zihniyeti olduğu sürece bu iş olmaz. Belki de öğretmenlerin de payı vardır mutlaka kendisini kızdırabileceğim öğretmen kesimi de ders saatinin yani mesaisinin bitmesini bekleyerek ders anlatan öğretmen zihniyeti olabilir.
Sadece para kazanabilmek için öğretmen olmuş yüzlerce öğretmen var, eğitim fakültesi mezunu olmadığı halde eğitim mesleğiyle uğraşan yüzlerce memur var Milli Eğitim Bakanlığı’mızda, şöyle bir durum da var yalnız belki kişi eğitim fakültesi mezunu olmayabilir, fakat öğretme aşkıyla o sınıflarda dolaşıyordur. Ona bir şey diyemeyiz, o kişi zaten eğitimci olarak verimli olur.
Peki ülkemizde eğitim sisteminde güzel şeyler olmuyor mu? Elbette çok güzel gelişmeler var Cumhuriyet tarihimizin okumuşluk oranın en çok arttığı bir dönemde yaşıyoruz, bu zaten çağın gereği diye hiç demeyin bana ekonomimiz biraz kötüye gitsin bakın köylerde nasıl çocuklar okula gidemeyecek ve okur yazarlık oranı nasıl düşecek. Ekonomi her şeyin temelinde olan bir sistem.
Neyde Osmanlı’ya gelelim bir de kısaca…
Peki Osmanlı da bu durum nasıldı? Öğretmen – öğrenci, öğretmen- veli ilişkisinde hal ve hareketler nasıldı? Osmanlı zamanında henüz konuşmayı öğrenmiş 3-4 yaşındaki çocuklar eğitim sisteminin muhatabıydı ve bu yaştan itibaren artık hayat boyu eğitim… Öğrenci hocasına tabii olur onun attığı her adımı izinden çıkmadan takip ederdi, model alırdı kendisine, bu beşeri ilimler olsun tasavvuf ilimlerinde olsun her konuyu uygulamalı olarak beraber inceler günün büyük bir bölümünü eğitimci öğrencileriyle beraber geçirirdi, bu bilgilere ulaşmak için tarih kitaplarını karıştırmayın tarih kitaplarında bir şey bulamıyorsunuz. O zamana ait hikayeleri anlatan yazılar okuyun, menkıbeleri bir okuyun hele eğitimciyle talebenin sözlü iletişimini, beden dilinin nasıl olduğunu o anı yaşıyormuş gibi gözünüzde canlandırabilirsiniz.
Örnek bir menkıbe anlatmak istiyorum size, bir gün dergahta eğitim veren hocalarıyla beraber talebeleri temiz hava almak ve ders ortamının stresinden uzaklaşmak için dergaha yakın bir yerde ormana giderler. Ders başlar konu tasavvufla alakalıdır. Hocaları der ki “Talebelerine evlatlarım bir evin kapısından bir köpeğin çıktığını görün ağzına yoğurt bulaşmış eve vardığınızda yoğurt kabının kenarında köpeğin burnunun sığacağı kadar bir eksilme görseniz onu köpeğin yediğini görmeden o köpeği suçlamayın.” Talebelerinden biri der ki yapmayın hocam başka kim yapmış olacak.
Hocası özetler gözünüzle görmediğiniz hiçbir şey de kimseyi suçlamayın, hem gıybet etmiş olursunuz hem iftira. Ders bu şekilde noktalanır. Yemek saati gelmiştir hocaları der ki yemeği burada pişirelim. Kiminiz odun toplayın, kiminiz ateşi yakın, kiminiz de yemeği pişirin. Kiminiz de sofrayı kurun, ben de burada size yardım ediyor olacağım.
Derse hocanın anlattığı hikayeye tepki gösteren talebeye odun toplama görevi verilir, gruptan biraz uzaklaşır odun bulabilmek için. Ve ileride çalılıkların arasında kalbine bıçak saplanmış can çekişmekte olan birini görür, paniğe kapılır ve o an o kişiyi kurtarabilirim düşüncesiyle bıçağı kalbinden çeker çıkartır. Uzun süre gelmediğini düşünen arkadaşlarıysa onun yanına gelmiştir. Başını çevirdiğinde bir de bakar ki arkadaşları yanında ve onun elinde bıçak, yerde ölmek üzere olan insanı görüyorlar. Hemen der ki, hayır ben yapmadım, ben onu bu şekilde yaralı buldum. Onun canına kast eden ben değildim. Sadece kurtarmak istedim. Elimde bıçak olmasının sebebi de belki bıçağı çekince yaşar diye düşünmem.
Arkadaşları derler, biz seni biliyoruz korkma. Hemen subaşıları çağıralım gelsinler, hemen hekim çağıralım belki yaşar bu kişi diyerek seferber olurlar. Öğrenci ise bu karmaşa ve panik halinde hocasının sözlerini düşünür. Meğer ne kadar haklıymış. Olaydan sonra koşarak hocasının yanına gider ve der ki hocam hakkınızı helal edin, siz bize öğüt verirken ben sizi alaya almıştım. Sizin tecrübelerinizi ve güzel sözlerinizi ciddiye almamıştım fakat bunu yaşayarak öğrendim, anladım ki bir hocanın sözü hiç boş olmazmış.
İşte eğitimci olmak böyle bir şeydir, eğitimciye saygı bu denli gerektir. Yok okulda etek giyemiyorum, yok saçıma şekil veremiyorum, yok kız arkadaşımla el ele tutuşamıyorum, yok öğretmen cep telefonumu alıyor. Bizim eğitimle alakalı dertlerimiz bunlar olduğu sürece işimiz zor.
Allah’ın selameti üzerinize olsun bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER