Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye üzerinde kurmak istediği baskının ekonomik boyutu, Türk Lirası’na değer kaybettirerek bir kriz oluşturmak. Bunu görmek için vatansever olmak kâfi, iktisat uzmanı olmaya gerek yok.
Çünkü yıllardır aynı senaryo gösterimde.
Türkiye, Asya’ya mı yöneliyor? Ekonomik operasyonla “ikaz” edilir.
Türkiye, milli sanayisini geliştirmeye yönelik adımlar mı atar?
Ekonomik operasyonla “ikaz” edilir.
Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgaline karşı mı durur? Ekonomik operasyonla “ikaz” edilir.
Bu “ikaz”ların bir tek izahı var:
“İleri gitme, kulağını çekerim, halkını fakirleştiririm. Görürsün gününü!”
Bu tehditlere boyun eğmeyenlerin olduğunu görmek bize moral veriyor.
yine böyle bir süreçten geçiyoruz.
Türkiye’de Türk Lirası’nın kullanılmasından doğal bir şey şok.
Şimdiye kadar Türk Lirası ile ilgili bir atılım yapılmaması, hepimizin eksiğidir.
Dolarla kira alanların, Avro ile maaş ödeyenlerin bir kez daha durup düşünmesi gerekiyor.
Fakat meselemiz bu değil.
Meselemiz, Türkiye ekonomisinin bayrağının Türk Lirası olması.
Konuyla ilgili her türlü çağrı ve yasal düzenleme takdire şayan.
Bu çağrılara uyanlar da takdire şayan.
Peki yeterli mi bu?
Bu tür çağrılar ve düzenlemeler, kimi zaman “saman alevi” niteliği taşır. Hava dağılınca herkes kendi “tasarrufları”na ve tercihlerine döner.
Halbuki dövize karşı Türk Lirası’nın kullanılması, bir devlet politikası hâline gelmeli.
Türk Lirası, sadece kriz dönemlerinde değil, her an hatırlanmalı.
Bununla birlikte şu günlerde heyecan uyandıran başka bir gelişme de “faiz”lerle ilgili.
Elimde olsa hiçbir şekilde faizin işletilmediği bir ülke kurardım. Paradan para kazanılmayan ülkede emekler daha gerçekçi, alınterleri daha nurludur bana göre.
Şu an için büyük bir hayal bu.
Ama “olmaz” mı? Olur. Yeter ki gönülden isteyelim.
Türkiye ekonomisi döviz baskısı ve faizden kurtulduğu gün yolunda durmadan ilerleyecek.