Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 110

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 27 Ekim 2018 Cumartesi 11:08:36
 

ÂYETLER BİZE NE SÖYLÜYOR?
Tekvir 27, 28 “O âlemler için bir Zikir’den başka değildir. Sizden bilfiil müstakıym olmayı dileyenler için.” Ayette tercih var. Hataya düşmeyelim diye hemen peşine ara uyarı:
Tekvir 29: “(Fakat) Rabbül âlemiyn olan Allah dilemedikçe dileyemezsiniz.”
İnsan-29 ve İnsan-30 için açıkladıklarımız mana burada da geçerlidir. Âlemler için zikir ve Rabbül âlemiyn tanımlarını önceki yazılarımızda ele aldık. Burada bir cümleyle söyleyelim. Âlemler için zikir, “kendini bil” emriyle kendini bilenler için hatırlatıcı demektir. Rabbül âlemiyn ise, kendini bilen kullara kendilerini hissettirerek bildirendir.
Müddessir 54, 55: “Hayır (iş sandıkları gibi değil). Muhakkak ki, o bir hatırlatan öğüttür.”
Müddessir 56: “Fakat Allah dilemedikçe zikredemezler. O takvânın ehlidir ve mağfiretin ehlidir.”
İnanan kişi Allah’a verdiği sözü hatırlar ve gereğini yapar. Ancak, bir kul hidayetine yol açacak bu hatırlatıcı öğütten Allah dilerse istifade edebilir. Bunu aynı mânâya gelecek şekilde yaşadığımız hayattaki kesret diliyle sonra da tevhid diliyle şöyle söyleyelim. Nisa 79. ayete göre “hidayet ancak Allah’tandır.” Bu kesret dilidir. “FATİHA ile fetih” kitapçığının son bölümünde hidayetle ilgili âyetleri paylaştık, dilerseniz bakabilirsiniz. Bu mânâ tevhid diliyle “kulun hidayeti dilenilmişse” şeklinde söylenir. Bu iki cümleyi tek mânâ yapıp düşüneceğiz, sadece birini seçemeyiz, ikisi tek mânâdır.
Kur’ân, biz Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini kullanırken dûniHİ algının zanlarından tamamen temizlenelim ister. Bu nedenle bizi açık veya gizli olarak daima uyarır, bunu âyetleriyle görelim.
“Allah, Bil-Hakk hükmeder (gerçek hükmedendir). DûniHi (algı ve zannlarıyla) seslendikleri ise hiçbir şeye hükmedemezler. Muhakkak ki; Allah Semiy’ul Basıyr’dir.” (Mü’min-20)
“O hiçbir kimseyi hükmünde ortak da etmez.” (Kehf-26)
“Semâvatın ve Arzın Mülkü O’nundur. Bir çocuk edinmemiştir. Mülk’te ortağı yoktur O’nun. Her şeyi yaratmış, takdir etmiştir.” (Furkân-2)
“O’nundur Mülk. DûniHi (algı ve zannlarıyla) seslendikleriniz bir hurma çekirdeğinin zarına bile mâlik değildir.” (Fâtır-13)
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer (muhtardır). Onların seçim hakkı yoktur (muhtar değiller). Allah, şirk koştukları şeyden âlî ve sübhandır.” (Kasas-68)
Bu âyete döneceğiz ama önce şu iki âyeti de görelim.
“Bu Allah’ın halk edişidir. Hadi, göster bana, dûniHi (algı ve zannlarıyla) seslendiklerinin ne yarattığını? Hayır, gösteremezler! Zâlimler apaçık bir dalâlet içindedir.” (Lukman-11)
“Kibriya semâvatta ve arzda O’nundur. O Aziyz’ül Hakiym’dir.” (Câsiye-37)
MÜLK ALLAH’INDIR, HÜKÜM
ALLAH’INDIR, GÜÇ ALLAH’INDIR
Bu âyetlerden ne öğreniyoruz? Mülk Allah’ındır, Hüküm Allah’ındır, Güç Allah’ındır. Ancak Allah “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak hüküm sahibidir. “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak mülk sahibi O’dur, güç sahibi de O’dur. Müstakilen VAR ve Muhtar olarak hüküm, mülk, güç sahibidir. İnsan da hüküm verir, insanın da mülkü vardır, insanın da bir gücü vardır. Ama hiç biri “Müstakilen VAR ve Muhtar” değildir, hepsi Allah’tandır, Allah’ındır, dönüş Allah’adır. Bu idrak çok önemlidir. Eğer Allah’ın size verdiklerine “müstakillik” etiketi yapıştırırsanız bu Allah’a karşı küfür olur. Kasas 68 ne demişti: “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, Muhtar’dır. Onların seçme hakkı yoktur; muhtar değiller.” Bu âyet, onca âyete rağmen dûniHİ algılandığı için, Allah’ın kitabından yanlış hükme varılan bir yerdir. Neden bazı kardeşlerimiz Kasas-68’te yanılır, bakın: Âyetlerle gördük, seçme yetkimiz var ve bunda hürüz. Ama bu âyetin de bahsettiği muhtar sanılanlar, dûniHİ zanlarımızdır. “Bakın bakalım, dûniHİ (zannedip) seslendikleriniz bir hurma çekirdeğinin zarına malik mi? Ne yaratmışlar? Bana gösteremezsiniz! Onların bir gücü var mı?” denilenler dûniHİ yani Allah’ın dışında zannedilenlerdir. İşte o dûniHİ zanların seçim hakkı yoktur. Gerçekte olmadığı halde zannınızda “Müstakilen VAR ve Muhtar” bir şey uyduruyorsunuz ya, işte onların seçim hakkı yoktur. Kendiniz için söyleyelim, olmadığı halde kendinize “Müstakilen VAR ve Muhtar” kişilik veriyorsunuz ya, işte o zanni kişiliğin o hakkı yoktur. O yaratamaz, seçemez. Çünkü o YOK, Kur’ân’a göre o bâtıl. Öyle bir şey yok, İlla Allah. “Müstakilen VAR ve Muhtar” ilan edilen güçlere bu yüzden “la havle ve la kuvvete” diyoruz, “İlla Allah” diyoruz. Efendimiz (SAV)’in bize öğrettiği “Âmentü Billâhi” budur: Allah’ın dışına düşme, kendini Allah’ın dışında sanma, kendini Allah’ın dışında sanarak Allah’a bakma. DûniHİ budur: Allah’ın dışı yok. O’nun dışında birşey uydurursanız bilin ki ne öyle bir güç, ne öyle bir yaratan, ne öyle bir mülkü olan var; YOK. O YOK’la meşgul olmayın. YOK’u tercih ederseniz o YOK’a göre kazanımınız ve değişiminiz olur. Onun âhirette yaşayacağı yer cehennemdir. O sûretin, o değişimin yeri cehennemdir. Bunu geniş göreceğiz.
KUR’ÂN’DAKİ CİMRİ “MÜSTAKİLEN VAR VE
 MUHTAR” İDDİASINI SAHİBİNE VERMEYENDİR
Nisâ-78 ve 79 ayetlerini çok ele alıyoruz. Çünkü bu iki âyet çok az anlaşılmış! Anlayacağız derken mânâları bozulmuş! Maalesef. Nisâ-78: “Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır. Burûc-u müşeyyede’de; (sağlam, yüksek burçlarda) olsanız bile. Eğer onlara bir hasene isâbet etse “Bu Allah indindendir” derler; şayet onlara bir seyyie isabet etse “bu senin indindendir” derler. De ki; “küllün min idnillah (hepsi Allah indindendir).” Şu kavme ne oluyor ki neredeyse söz anlamıyorlar.”
Bu ayetteki üslup ulûhiyet dilidir, “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddialarını siler atar. Kendinize “ind” iddia etmek, Allah’tan başka müstakilen var ve muhtar varlık ilan etmektir. “Bu senin indindendir” diyerek birbirinize müstakillik veriyorsunuz. Hayır, hepsi Allah indindendir. Ancak Allah Müstakilen VAR ve Muhtar olarak hüküm verir. Nisa-78 böyle: Kader yani hüküm müstakilen VAR ve Muhtar olarak Allah’a aittir. Sonra hayat, kesret başlıyor ve bu idrakın peşine Nisa-79 geliyor: “Haseneden sana ne isâbet ederse Allah’tandır. Seyyieden sana ne isâbet ederse nefsindendir: Seni insanlara rasûl olarak irsal ettik, şâhit olarak Allah (Billâhi anlamda) kâfidir.” Ayetteki hasene ve seyyieyi hatırlayalım. Hasene güzel, iyi demek değildi, seyyie de kötü demek değildi. İyilik-kötülük insanlara göre değişir. Öyle sanılırsa ayet anlaşılmaz. Hasene, Kelime-i Tevhide uygun fikir ve fiillerdir. Seyyie, Kelime-i Tevhide uygun olmayan fikir ve fiillerdir. Kur’ân’daki hasene ve seyyie böyledir.
Şûrâ-30: “Musibetten size ne isâbet ederse ellerinizin kazandıkları dolayısıyladır. (O Allah) birçoğunu da affediyor.”
Detaya girmeden Hadîd Suresi 22-23. âyetleri de görelim. Genellikle sadece ikisi ele alınır ama Hadîd-24 olmadan ikisi zor anlaşılır. Öyleyse biz üçüne birlikte bakalım. Hadîd 22: “Arzda ve nefslerinizde isâbet eden hiçbir musîbet yoktur ki biz onu yaratmazdan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Muhakkak ki bu Allah üzerine çok kolaydır. Hadîd23: “(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” Hadîd 24: “Onlar (Hadîd-23’te bahsedilenler, yani övünüp böbürlenenler) cimrilik yapan ve insanlara cimrilikle emreden kimselerdir. Kim Allah’tan yüz çevirirse muhakkak ki Allah Ganiyyül Hamid’dir.”
Bu âyetleri toplayıp bir kitapçık oluştursak insanın ameli gevşer, bir imtihan yokmuş gibi yaşamaya başlar, hatta kendisini robotmuş gibi görür, “Acaba biz robot muyuz?” demeye başlar. Değil. Bu yüzden bir uyarı yapmak zorunda kalmıştık: Tercihle, dilemeyle ilgili âyetler ve bunlar çakıştırılarak bir mânâ haline getirilmelidir. Hadîd-24 önemli bir ipucu taşır; yanlış yapanları cimrilikle suçlar. Önceki âyetlerde para, mal konusu geçmediği halde cimrilikten bahseder, onları cimrilikle itham eder. Fark edin lütfen, Kur’ân’ın anlatmaya çalıştığı cimriliği doğrudan parayla, malla ilişkilendiren yanılır, bu bakış noksan olur. Ayet bize “o övünenler cimridir” diyor. Soruyorum, kim övünür? Bol para harcayan mı, cimrilik eden mi? Bir cimri “kimseye para vermiyorum, hayr yapmıyorum” diye övünür mü? Bu bizim bildiğimize uymadı. Bildiğimiz yaşantıda bol para veren övünür, çok para verdim diye. Âyette ise cimri övünüyor! Niye? Öyleyse bu cimri farklı! Kim o? Para vermeyen mi? Hayır. Hadîd 22 ve 23’te para geçmiyor ama o ayetlere uymayanlar cimrilikle suçlandı? Neden?  Kur’ân’daki cimri “müstakilen VAR ve muhtar” iddiasını sahibine vermeyendir, o iddiayı sıkı sıkı tutandır. Malını verir, mülkünü verir ama onu vermez. Bir sahabenin şehâdet hikâyesi vardır. Şehit olmuştur ama Efendimiz (SAV) onun şehâdetini ilan etmez. Görünüşte şehid. Ancak “Müstakilen VAR ve Muhtar” duygusunu o şehâdet yolunda verdikten sonra Efendimiz (SAV) onun şehitliğini ilan etmiştir, “şimdi oldu” demiştir. Cimri “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddiasını tutup, kendi adına “BEN” deyip “BEN”i sahibine vermeyendir. Âyet diyor ki: İstediğiniz kadar cimri olun, cirminiz kadar yer yakarsınız. Allah Ganiyyül Hamiyd’dir; sizin bildiğiniz esma özellikleriyle sınırlanamaz. O Sübhânallah olarak Gani, Gani, Gani’dir, hükmünde de Müstakilen VAR ve Muhtardır. Hamid’in esas mânâsı işte budur: “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak kendisini kendisi bilir. Siz “Müstakilen VAR ve Muhtar” değilsiniz, Allah’ı bilemezsiniz. Hamid kendisini kendisi bilir ve takdir eder…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER