Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 16

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 5 Temmuz 2018 Perşembe 13:25:06
 

DAİMA GEÇERLİ KURAL ŞÖYLEDİR:
YAKINLARIMIZDAN BAŞLAYARAK VERMEK!
Dedik ki: Madem Rahıym ismi iman nuruna yöneliktir, madem hak ve adalet temeline değil de nimet temeline oturmuştur, o halde iman nuru taşıyanlar, özellikle “Âmentü Billâhi ve RasuliHİ” diyenler üzerine çok özel titrememiz, onlara çok hassas olmamız gerekir. Âmentü Billâhi ve RasuliHİ’deki RasûliHİ ifadesi Efendimiz’e yöneliktir, yani Muhammedî yöneliştir. Elbette biz bütün nebi ve rasulleri tasdik ederiz, “amener rasûlü”deki “rusuliHİ” bunu ifade eder: Tüm rasullerine iman ettik ya Rabbi. Muhammedî yöneliş hepsini kapsar. “RasûliHİ” ifadesi Efendimiz’e yönelme ve onu tasdiktir ama o zaten içerisinde tüm nebi ve rasullere yönelmeyi de taşır. Eğer, birisi “Âmentü Billâhi ve RasûliHİ” demiş ve böyle de yaşıyorsa, onda iman nuru da varsa ona davranışlarımızın çok özel olması gerekiyor, ona çok titizlenmemiz, çok hassas davranmamız lazım. Bu öyle önemli bir konu ki… Günlük yaşantımızda Rahman ismi kapsamında bir hak hukuk oluşacak olsa, Rahman ismindeki adalete dayalı hak hukuktan dolayı “kul hakkı” oluşabilir, Allah muhafaza etsin, inşaAllah hiçbirimizin üzerinde öyle bir hak olmaz. Ama Rahıym ismi çok dikkat ister. Rahıym ismindeki hediye ve lütuf yüzünden, bir mü’minin Rahıym ismi muamelesi görmesi hakkıdır, kanaatimce. Dolayısıyla bir mü’mine Rahıym ismine yönelik davranmazsanız davacı olabilir; “hediyemi vermedi, bendeki iman nuruna göre davranmadı” diyebilir. Bir mü’mine davranırken Rahıym ismi bu kadar önemlidir. Bunu fark edince, Rahıym ismini geliştirme gayretine girerek, bir mü’min bulup ona çok özel, çok iyi davranayım diye çıkıp mü’min aramak, bulunca ona iyi davranmak doğrudur, çok da faydalıdır, yapılması da lazımdır, gereklidir de. Ama daima geçerli kural şöyledir: Yakınlarımızdan başlayarak vermek! Vermeye yakınlarınızdan başlayacaksınız. Dolayısıyla, eğer İslamî bir aileniz varsa, öyle yaşayan bir aileniz varsa vereceğiniz ilk yer evinizdir; mü’min olan eşiniz, mü’min olan çocuklarınızdır. Önce onlara Rahıym ismine göre davranmanız gerekiyor. Hatta Rahıym isminde hediyenin, lütfun madem ölçüsü ve sonu yok, eşlerin, çocukların bu güzel davranıştan doymuyor olmaları da mümkündür, yani “bana Rahıym ismine göre hediye verdin ama ben daha fazlasını istiyorum” diyebilirler. Rahıym ismi bu kadar ileri hak verir insana… Öyleyse mü’minlerin birbirlerine karşı çok nazik olmaları, çok iyi empati yapmaları, duygudaş olmaları gerekir. Dünyada müslümandan daha iyi empati yapabilen birisi olamamalıdır. Mümkün değil, olamamalı! “Aliymün Bi Zatis’sudur” olan, yani sadırlar bizzat kendisinde olan, sadırlarda olanı böyle bilen Allah’a inanıyorsunuz, o hakikati yani karşınızdaki insanın hakikatini biliyorsunuz ama onun duygularını, ne düşündüğünü hiç incelememişsiniz, hiç kâle almıyorsunuz, bu nasıl olur? Olamaz! Empati yapmak konusunda Muhammedî olmayan birisi sizi geçememelidir. Çünkü bir müslümanın elindeki yöntemler başkasında yoktur. Efendimiz (SAV) ashabıyla birlikte savaşa gönderilirken ashabına ayet diyor ki: Korkmayın, karşıdakilerde sizdeki destek yok, Allah sizinle beraber! Neden korkuyorsunuz? Billahi idrakta, Allah, Rasûlü ve melekleri gibi desteği olan birini empati konusunda bir başkası geçebilir mi? Böyle bir müslüman empatiden nasıl yoksun olabilir? Rahıym isminde mü’minlere empati çok önemlidir. Rahman isminde empati yapmazsanız, siz karşısındakini çok düşünmese de hakkını veren sert bir hukukçu olursunuz. Rahıym isminde empati şarttır; mü’mini düşünmek zorundayız, hem de onun aklına gelmeyecek şekilde… Rahıym isminde bunları yapmak lazım. Ama bunu engelleyen önemli bir şey vardır: ĞILL. Böyle bir empatiyi ve davranmayı engelleyecek önemli şey kalbteki ĞILL’dir. Bunu “Aşağıların Aşağısı” yazılarımızda ve özellikle İnşirah kitapçığında çok geniş ele aldık, bakmanızı öneririm. Ama öncelikle Kur’an-ı Kerimde “Ğıll” tanımının geçtiği Hicr-47, A’raf-43, Haşr-10 ayetlerine bakın. Ayetler “kalbinde Ğıll olan cennete giremez” diyor ve Ğıll’den kurtulmanın yolunu gösteriyor. Kalbinizde Ğıll var ve cennete gidecekseniz, o Ğıll ile cennete girmeniz mümkün olmadığından Allah onu temizliyor. Bunu ayetlerden öğreniyoruz. Ğıll meallendirilirken maalesef çok beşeri şekilde yaklaşılıyor, “kin duymak, nefret taşımak, sevgiden yoksun olmak” gibi hiç Muhammedî olmayan anlamlarla meal yapılıyor. Kalbinden ğıll kalkarsa kin duymazsın, sevgin artar deniyor. Bu hali Muhammedî olmayan birisi de yaşayabilir. Öyle bir meal olmalı ki Muhammedî olsun. Muhammedi olmayan birinin de yapabileceği bir işi ve özelliği Muhammedi bir mana için meal olarak yazamayız. Muhammediliğin mutlaka farkı olmalı. Zaten var: Allah’a yönelmeniz mutlaka farklı olmalı. Yaşantınız, ilişkileriniz de diğerlerinden farklı olmalıdır. Eğer Efendimiz’e bağlıysanız onun dediğini yapıyorsanız bu böyle. Yaptığını öyle yap ki onu yapabilen ancak bir Muhammedi olsun, Muhammedi olmayanın sizin yaptığınızı yapması mümkün olmasın, yani sizi Muhammedi olmayan kimse taklit edemesin. Çünkü ayet “eğer siz mü’minseniz (inanıyorsanız) en üstünlersiniz” diyor. “En üstünsünüz” diyor! En üstünsen, nasıl başkasıyla aynı yapabilirsin? İdrakın da, amelin de, işin de, hayatın, yaşantın da farklı ve en üstün olmalıdır! Hem üstünüz hem başkasından geri iş yapıyoruz, olmaz! Ters iş!
ĞILL ALLAH’TAN NEFRET ETMEKTİR.
ĞILL VARKEN CENNET OLMAZ
Ğıll’ın tanımını hatırlayalım: ĞILL Allah’tan nefret etmektir, Allah’a savaş açmaktır. İnsanın kalbini çevreleyen sadrına bu konulmuştur, bu yüzden esfele safiliyn idrakta ğıll çalışır. Esfele safiliyn idrakın benzini de motoru da budur; Allah’tan nefret etmek! Kendinizi iyi inceleyin; Allah’a ait şeyleri gördüğünüzde, duyduğunuzda rahatsız oluyorsanız sadrınızdaki, kalbinizdeki Ğıll’i fark edin. Örnek verelim: Çok yaygın olan bir Ğıll göstergesi vardır; başörtüsü! Başörtüsü görünce rahatsız olan, başörtülü kadın görünce deli olan dikkat etsin, bu onun kalbindeki Ğıll’den, Allah’a karşı nefretten kaynaklanır. Aslında o başörtülü kadından değil Allah’tan nefret ediyor, onun sevmediği Allah! Başörtüsü ve başörtülü kadın ona Allah’ı hatırlattığı için deli oluyor. Esas sebep Allah’a düşman olması! Allah’ı ne hatırlatıyorsa ona düşman oluyor… Kalbinde Ğıll‘le, Allah’a düşmanlık taşıyorken kişi cennete giremez! Temizlenmesi lazım. Bu yüzden, Rahıym ismi gereği, iman nuru taşıyanlara, gereği ile hallenenlere çok özel bir merhamet, saygı ve davranış biçimi geliştirmek, Kalbi Ğıll’den temizlemek gerekiyor.  
SİZDE RAHMAN VE RAHIYM ZATEN VAR.
SİZ RADYODA FREKANS AYARLAR
GİBİ İBREYİ ORAYA BÜKÜN
Besmele’deki “Rahmânur Rahıym” ile hallenmeyi konuşuyoruz. Bu hal ile hallenmek için gereken alt çizgiyi şimdi ayetlerden görelim:
“Semavatı, arzı ve o ikisi arasındaki şeyleri Hakk olarak ancak biz yarattık.” (Ahkaf-3)
Demek ki, ef’al âlemindeki herşey Hakk olarak yaratıldı ve yaratılanların Hakk olarak yaratılması Rahman ismi şemsiyesi altında. Dolayısıyla, Allah’ın Hakk olarak yarattıklarına biz de Hakk olarak davranmak zorundayız. Hakk olarak davranalım ki onlarla aynı çizgide buluşalım. Denir ki; Rahman ve Rahıym esması sende açılsın, senden bu esmalar açığa çıksın. Bu şu demektir: Sizde Rahman ve Rahıym zaten var. Siz radyoda frekans ayarlar gibi ibreyi oraya bükün. Çünkü sizin esfele safiliyn olan ayarınız öyle yanlış yerde ki parazit yapıp duruyor. Rahman ve Rahıym yayını yapması için onu Hakk’a bükün, bükün, o yayını bulun; Rahmânur Rahıym çizgisine gelin ve insan olarak, beşer olarak oraya oturun. Allah; “ben Hakk olarak yarattım, sen de onlara Hakk olarak davran, bu çizgiye gel” buyuruyor.
“Biz seni ancak âlemler için bir rahmet olarak irsal ettik.” (Enbiya-107)
Bu ayeti, müezzin efendiler tesbihattan sonra duaya başlamadan önce sıkça okurlar: Ve ma erselnake illa rahmeten lil alemiyn: Biz seni âlemlere rahmet olarak irsal ettik… Bundan anlıyoruz ki Efendimiz (SAV)de Rahman ismi baştan açık. Ayette “Âlemlere” diyor, inananlara veya insanlara değil.” Seni âlemlere, yarattığımız ne varsa hepsine rahmet olman için irsal ettik.” Rahman isminin açılmasına nasıl bir örnek…
RASÛLULLAH, NEBİULLAH (SAV)’İ TAKLİT
EDEBİLİR, ONUN GİBİ YAPABİLİR, ONUN GİBİ YAŞAYABİLİRİZ. O, TAM BİR ÖRNEKTİR
“Andolsun size kendinizden öyle bir Rasûl gelmiştir ki sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. (O Rasûl) mü’minlere Rauf ve Rahıym’dir.” (Tevbe-128)
Rahıym ismini de bu ayetle Efendimiz’in örnekliği üzerinden öğrendik mi? İleride göreceğiz, bir ayet bize; “sizin için en güzel örnek, Rasûlullah (SAV)dir”i öğretir. Bize en güzel örnek olan Efendimiz için, Rahman isminde “seni âlemlere Rahmet irsal ettik” buyruldu. Ama sıra mü’minlere geldiğinde, onlar için rahmetsin, Rahmansın demedi. İçinizden aziz bir Rasûl gönderdik. O sizin sıkıntıya düşmenize dayanamaz, size çok düşkündür. Mü’minler olarak size öyle düşkündür ki ileride gelecek olanlarınız için bile ağlar, dua eder. Gelecekte yaşayacak mü’minler için bile tasalanır. O mü’minler için Rauf ve Rahıym’dir dedi. Basitleştirebilir diye mânâları çok Türkçe vermekten korkuyorum. Bu yüzden, Rauf ve Rahıym isimleri için aynen “O sizin için Rauf ve Rahıym’dir” demek daha güzeldir. Bizim için en güzel örnek Efendimiz (SAV)’in “Rahman ve Rahıym” halini ayetlerden öğrendik ki, ulaşmaya çalışalım. Bu önemli! Neden? Bir veli gördüğümüzde onu taklit edemeyiz, onun haliyle hallenemeyebiliriz, onun gibi yapamayabiliriz. Ama Rasûlullah, Nebiullah (SAV) öyle değildir; onu taklit edebilir, onun gibi yapabilir, onun gibi yaşayabiliriz. Çünkü O, insanlar nasıl yaşayabilecekse öyle yaşadı ve onu öğretti. İnsanların yaşayamayacağı bir hali bize göstermedi. O (SAV) bizim taklit edebileceğimiz bir Hal’dir. Bu yüzden bizim için Tam Bir Model’dir, Tam Örnek’tir. Ama dikkat etmemiz gereken bir nokta var, ince bir çizgi var. Yanlışa düşmemek için o ince çizgiyi takip etmek, kırmızı çizgileri iyi belirlemek lazım:
“Muhammed, Rasûlullah’tır. Onunla beraber bulunanlar, inkârcılara karşı sert, kendi aralarında çok merhametlidirler.” (Fetih-29)
AYET BİZE “SERT OLUN” DİYOR… “KABA OLUN” DENMİYOR Kİ… DÜNYANIN EN ZARİF,
EN NAZİK İNSANI MÜSLÜMAN OLMALIDIR
Ayet bir kural getirdi: İnkârcılara karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Ayetteki “sert” ifadesini çok iyi anlamak lazım ki Rahman isminden kopmayalım, perdelenmeyelim. Bu tuzağa en fazla müslümanlar düşer. Dünyayı dolaşın, en kaba insanları müslümanlardan bulursunuz. Davranışı kaba, konuşması kaba, insanlarla ilişkisi kaba… İnsanı umursamayan bulursunuz onları. Kibar insanları ise inanmayanlardan veya farklı inanışlılardan bulacaksınız. Bu nasıl olabilir? Bu İslamiyet’e uyar mı? Rasûl’ü öyle mi yaşadı? Ayet bize “sert olun” diyor, dikkat edin lütfen, “kaba olun” demiyor ki! “Sert olmak” bir tavır belirlemektir, o bir duruştur! Bu tavır, bu duruş, Batıl’a karşı Hakk’ı korurken onların öğütlerine uymayın, onların fikirlerini benimsemeyin, onların fikirlerini yaymayın, sıkı durun mânâsınadır. Sıkı durmak kabalık değil ki. Sıkı durun ama nazik ve zarif olarak. Dünyanın en zarif, en nazik insanı müslüman olmalıdır, bizi kimse geçememelidir, hiç kimse! Belki bir başka müslüman geçebilir. Bir de Allah bize kaba davransa ne yaparız? Ama biz hem insanlara kaba davranıyor hem de “Allahım bana kibar davran” diyoruz, insanları affetmiyor ama “Allahım beni affet” diyoruz, insanlara merhamet etmiyor ama “Allahım bana merhamet et” diyoruz. Bu bir tezat değil mi? Allah’tan ne istiyorsak onları yapmalıyız. Onları yapmalısınız ki sıra gelince size de o sunulsun.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER