Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 23

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 13 Temmuz 2018 Cuma 14:11:41
 

YAĞMUR DÖNGÜSÜ VE
“ÖLÜLERİ BÖYLE DİRİLTİRİZ” GERÇEĞİ
“Sema’dan bir ölçüye göre su indiren O’dur. Biz onunla ölü bir beldeye hayat veririz. İşte böyle (kabirlerden) çıkarılacaksınız.” (Zuhruf-11)
“İyi bilin ki; Allah, ölümünden sonra Arz’ı diriltir. Akıl edesiniz diye, hakikaten size ayetleri açık seçik beyan ettik.” (Hadid-17)
“Rahmetinin önünden rüzgarları müjdeci olarak irsal eden O’dur. Nihayet o rüzgârlar yağmur yüklü bulutlar yüklenince onu kurak bir memlekete gönderir. Sonra onunla yağmur yağdırır. Ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki, düşünür ibret alırsınız.” (A’raf-57)  
“Rüzgârları gönderip de bulutu harekete geçiren Allah’tır. Biz onu ölü bir bölgeye göndeririz de, ölümünden sonra toprağa onunla hayat veririz. Ölülerin yeniden dirilmesi de böyle olacaktır.” (Fatır-9)
“O’nun ayetlerindendir ki, sen Arz’ı huşu halinde görürsün. Onun üzerine suyu inzal ettiğimiz vakit, titrer ve kabarır. Muhakkak ki onu dirilten, ölüleri de dirilticidir. Muhakkak ki O, her şeye Kadir’dir.” (Fussilet-39)
Bu ayetlerde bildiğimiz “yağmur döngüsü” örnek veriliyor. Bunun bâtınî mânâları, yani insanın nefs seyr-i süluğu ile ilgili anlamları da var, ama önce zahirini bir anlamalıyız. Mümkün olsa günümüz ilminin yağmurla ilgili açıklamalarını, bu konuda Sünnetullah’la ilgili bilimsel bulgularını inceleyebilseniz, dünyada nasıl bir yağmur yönetimi olduğunu fark etseniz, hayretiniz öyle artar ki… Biz o işi “yağmur damlası gelir, düşer” gibi çok basit görüyoruz. Değil! Hayretimizi çok artıracak bir Yağmur Yönetimi var, ayet müthiş bir yönetimi örnek veriyor, zâhiren. Ama insan hala bu bilginin zâhirine bile ulaşamadığı için onun zâhirini çok önemli görmüyor, bu yüzden bulut, yağmur kelimelerine bir sürü bâtınî mânâlar veriyorlar. Yağmur yönetiminin dünyada nasıl bir sirkülasyon üzere olduğunu, o döngüdeki suyun nasıl bir bilinçte nerelere gittiğini, suyun indiği yere nasıl bir ilim getirdiğini, ne ilmi indirdiğini ve ne yaptığını görseler, işin zâhirinde var olan ve insanı titretecek mânâyı fark edebilirler. Biz ayetlerin konumuzla ilgili manasına dönelim. Bu ayetlerde konumuzla ilgili nokta “ölüleri böyle diriltiriz” gerçeğidir. Rabbimiz buyuruyor: Ölü sanılan bir tohum, suyu görünce nasıl yeşeriyorsa, o canları da bir Emir ile böyle çıkartacağız. Anlayabilmemiz için bize ayetlerle ipucu sunuyor…
ÖNCE İMAN, SONRA İKÂN
“Evet, (cem’ edeceğiz). Onun parmak uçlarını bile tesviye etmeye Kadir’leriz.” (Kıyamet-4)
“O kâfir olanlar, asla ba’s olunamayacaklarını zannettiler. De ki: Hayır! Rabbime kasem ederim ki, elbette ba’s olacaksınız. Sonra yaptıklarınız size mutlaka haber verilecektir. İşte bu, Allah üzerine çok kolaydır.” (Teğabun-7)
“İhtilaf ettikleri şeyi kendilerine açıklasın ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancılar olduklarını bilsinler diye (öleni ba’s edecektir).” (Nahl-39)
“Rablerinin huzuruna getirildiklerinde onları bir görsen! (Allah); ‘Bu (yeniden dirilme) hak değil miymiş?’ diyecek. ‘Rabbimize andolsun ki, evet!’ diyecekler. (Allah): ‘Öyleyse inkârınızdan dolayı azabı tadın!’ diyecek.” (En’am-30)
Öğrendik ki o güne iman için ahirete iman şart. Sonra o imanı ikan haline getirip ona göre yaşamamız, yalanlayanlardan olmamamız isteniyor. Öyle de olmalıyız.
“EMRU’S SÂAH”: BÖYLE BİR DEHŞETLİ GÜN, BÖYLE BİR ŞİDDETLİ GÜN!
Şimdi, o güne ikan olmak için, sanki o anı görüyor gibi inanmak için inşaAllah O Saat’i ayetlerle tefekkür edeceğiz.  Kur’an ona “Emru’s Sâah” diyor:
“Sana, ne zaman gelip çatacak diye O Saat’i soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin indindedir. Onun vakti için onu aşikar edecek yalnız O’dur. Semavat’a ve Arz’a (onun ilmi) ağır gelmiştir. (O) size ancak birden/ansızın gelir. Sanki sen onu bilensin gibi, sana soruyorlar. De ki: O’nun ilmi, Allah indindedir. Fakat insanların ekseriyeti bilmiyor.” (A’raf-187)
Konumuz kapsamında birkaç açıklama yapalım. Birincisi şu: Efendimiz (SAV)’e “Sen kıyamet iddiasında bulunuyorsun ama bu iş ne zaman, bunu bize söyle” diyorlar. Bunun üzerine, Efendimiz’e “O Saat’in ilmi Allahın indindedir, Rabbimin indindedir” demesi bildiriliyor. O Saat gizlidir. Şimdi, ayetlerle buradaki hikmeti, buradaki güzelliği, buradaki merhameti göreceğiz: O ilim, o bilgi Semavat’a ve Arz’a ağır geldi. Her gün güneşin doğması batması, dünyanın kendi etrafında dönmesi, bu bilgiler semavat ve arza ağır gelmiyor, o işler devam ediyor… Ama bu öyle bir bilgi ki, bu öyle bir Aziym Gün ki, bu öyle şiddetli bir gün ve o güne ait bilgi ki Semavât ve Arz bu bilgiyi kaldıramıyor. Dikkat edin, o saatin bilgisinin Allah indinde olması, “gizleyelim de şunları aniden yakalayalım” gibi bir şey değil. Taşıyabildikleri bilgiler onlara zaten verilmiş! Onlar bu bilgiyi kaldıramıyor; dünya bu anı bilirse dönemiyor, semavât bu anı bilirse gereklerini yapamıyor. Böyle bir dehşetli gün, böyle bir şiddetli gün! Bundan sadece insan gafil! Bu bilgiyi Semavat ve Arz bilirse ona ağır geliyor, Emr’i yerine getiremiyor.
KIYAMET GÜNÜ İLE İLGİLİ
HESAPLAR YAPMAK YANLIŞTIR
Buradan anlayacağımız bir diğer husus şudur: Kıyamet günü ile ilgili hesaplar yapmak yanlıştır, hele de Din adına! “Kıyamet şu zaman kopacak, şu kadar kaldı” gibi hesaplarla meşgul olmak yanlış uğraştır. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem dahi; “ben bilmem” diyor. Allah; “Sanki sen biliyormuşsun gibi sana soruyorlar!” buyuruyor. Efendimiz öyle soranlara cevap vermiyor. Dikkat edin, ayet ve hadislere göre kıyamet alametlerini söylemek ayrı iştir ama “şu gün kopacak, şu tarihte olacak” diye yorum yapmak ayrı iştir! Bunlar Kur’an ve Sünnet’e uygun yaklaşımlar değildir. Bu tip açıklamaları müslüman olmayanlar da yapıyor. Hatırlayın, bir zamanlar, “kıyamet kopacak” diye birçokları Türkiye’ye koştu geldi, sığındı. Kıyametten haberleri yok, sanki buraya gelince kurtulacaklar. Demek ki, kıyamet için “gün, ay, yıl” gibi hesaplar yapmak sünnete uygun değil, doğru da değil.
İŞTE KIYAMETİN ZAMANI!
“Semavat’ın ve Arz’ın gaybı Allah’ındır. O Saat’in Emri ancak bir göz kırpması gibi yahut daha yakındır. Muhakkak ki; Allah, herşeye Kadir’dir.” (Nahl-77)
İşte kıyametin zamanı! Onu ayetten öğrendik: O yakınmış! Şu gün bugün değil, yakın! Ne kadar yakın? Bir göz kırpması kadar! Bu ayetteki bilgiye bizim zaman anlayışımıza göre bakarsanız yanılırsınız, insanın zamanının süreci ayrıdır. Zamanı Rububiyet’e yükselttiğinizde onun öyle bir noktası vardır ki insanın zaman hesabına göre binlerce yıl orada bir gün gibidir, bir noktada öyledir. Dolayısıyla, öyle bir zaman algısında, kıyamet göz kırpması kadar yakındır; yani o gün bu kadar yakındır. Bunu ayetten öğrendik: Yakın!
“Muhakkak ki, O Saat’in ilmi Allah indindedir.” (Lukman-34)
“Muhakkak ki O Saat gelecektir. Her nefs sa’y ettiği ile cezalansın diye! Neredeyse onu kendimden gizleyeceğim.” (Ta-Ha; 15)
Daha önce En’am-12’de gördük, Allahu Rabbul alemiyn “rahmeti (merhameti) kendime farz kıldım” buyuruyordu. Bizim için rahmete, merhamete bakın. Şimdi ise, kıyametin ne zaman kopacağını neredeyse kendimden gizleyeceğim dedi. Ayette şu çok açık: Muhakkak o saat gelecektir. Ne için? Her nefs say ettiği ile cezalansın diye! Yani bir nefs dünyada neyin peşinde koşmuşsa onun karşılığını bulsun diye! Hani iki tepe arasında sa’y eder, koştururuz ya, dünyada da sürekli sa’y içindeyiz. Bu dünyada neyin peşinde koştuysanız onun karşılığını alasınız diye “O Saat” mutlaka gelecektir. Ama öyle bir merhamet var ki, buyuruyor: Neredeyse onu kendimden gizleyeceğim. Allah’ı tanıyan, böyle bir şeyin olmayacağını bilir. Burada anlatılmak istenen şey, Allah’ın bize merhametidir! O kadar merhametli ki “neredeyse kendimden gizleyeceğim” buyuruyor. İnsanlara, yarattıklarına sevgi ve merhametine bakın! Adaletin gereği bu, inanan ve inanmayanın ayrılması için olması işin gereği bu! O yüzden “neredeyse kendimden bile” diyor.
OYALANMAYI BIRAKIN, ALLAH’A
SECDE EDİN, O’NA KULLUK EDİN
“İnsanlar sana O Saat’ten sorarlar. De ki onun ilmi ancak Allah indindedir. (Ahzab-63)
“Sana O Saat’ten soruyorlar; ‘onun gelip çatması ne zaman?’ diye. (Oysa) onun zikrasından (vaktini bildirecek ilimden) sende ne arar? Onun (ilmi’nin) müntehası (nihayete ulaşacağı yeri) Rabbinedir. SEN ANCAK ONDAN HAŞYET DUYAN KİMSENİN UYARICISISIN.” (Nâziât; 42-45)  
“Onlar ki Bil-gayb Rablerinden haşyet ederler. Ve onlar ‘O Saat’ten de titrerler.” (Enbiya-49)
“Ey, insanlar! Rabbinizden ittika edin. Ve babanın çocuğundan, çocuğun da babasından birşey ödeyemeyeceği günden haşyet edin. Muhakkak ki, Allah’ın vaadi haktır. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı da sizi Allah ile aldatmasın.” (Lukman-33)
Sizi Allah ile aldatan aldatmasın demek; “şeytan sizi dini oyunlarla aldatır, sakın düşmeyin” demektir. Bu konuda en çok düşülen tuzak, “boş ver, Allah bağışlar, hoşgörülüdür Allah affeder” tuzağıdır. Rabbimiz uyarıyor: Bu şeytanın aldatmasıdır, bu tuzağa düşmeyin. Elbette Allah bağışlar, ancak kimleri? Tekrar o günahı işlememek için çok rahatsız olup, tövbe edip kurtulma gayretine girenleri! Yani Levvame’de olanları bağışlar! Günah işlemek için “Allah bağışlar” diyemezsiniz. Öyle anlayana deniyor ki: Dikkat et, bu şeytanın seni Allah ile aldatmasıdır! Birisi bir günahı hoş göstermek için “ne olacak canım, Allah affeder” diyorsa ayet uyarıyor: Böyleleri seni Allah ile aldatmasın!
“Fakat siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz.” (A’lâ-16)  
“Hayır! Bilakis siz acile’yi (dünyayı) seversiniz; ahireti bırakırsınız.” (Kıyamet; 20, 21)
“Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.” (İnsan-27)
“Halbuki ahiret daha hayrlı ve daha kalıcıdır.” (A’lâ-17)
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Bilfiil korunanlar için ahiret yurdu daha hayrlıdır. Hâlâ akletmeyecek misiniz?” (En’am-32)
“İşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır; o yaklaşan (kıyamet) yaklaştı. Onu Allah’ın dȗnundan (Allah’ın dışı var zannıyla oluşturduklarınızdan bir) keşfedecek yoktur. Şimdi siz bu söze (Kur’an’a) mı şaşıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz ağlamıyorsunuz. Ve siz (hiç etkilenmiyor) oyalanıp duruyorsunuz. SECDE EDİN ALLAH’A VE O’NA KULLUK EDİN.” (Necm; 56-62, secde ayetidir)
Buyuruyor: Uyarıyoruz ama Fatiha okurken, “Mâliki YevmidDiyn” derken bu uyarı size hiç tesir etmiyor! Bu ayetleri okuduğunuz, duyduğunuz halde gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz, hiç etkilenmiyorsunuz, oyalanıp duruyorsunuz… Oyalanmayı bırakın, Allah’a secde edin, O’na kulluk edin…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER