Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 31

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 23 Temmuz 2018 Pazartesi 14:15:56
 

KUR’AN OKUMAK, ONU DERİNLEMESİNE DÜŞÜNEREK, İNCELEYEREK,
ARAŞTIRARAK OKUMAKTIR. OKUMAYI
SÜREKLİ GELİŞTİRMEK GEREK
Kur’an’ı nasıl okumalıyız? Bu bize Sa’d-29, Mü’minun-68, Nisa-82, Muhammed-24 ayetleriyle ve hadislerle öğretilir. Kur’an Okumak, onu derinlemesine düşünerek, inceleyerek, araştırarak okumaktır. Kur’an’ın “oku” dediği, önerdiği esas okuma budur: Onu derinlemesine düşünerek, inceleyerek, anlamaya çalışarak, gayret ederek yavaş yavaş okuyun. Eğer kişi bunu yapıyorsa, ne kadar zamanda tamamlandığına bakmaksızın bu okuyuşla Kur’an’ı hatmetmeye çalışmalıdır. Ve bitirdikten sonra da tekrar yapmasını, yeniden başlamasını tavsiye ederim. Bu çok önemli, bunu devamlı yapmak lazım! İşleri yoğun olabilir ama kul mutlaka bununla meşgul olmalıdır. Böyle bir hatim bir, iki, üç yılınızı alabilir, alsın. Yanı başınıza Kur’an’ı koyacaksınız ve orijinal harflerden okuyabiliyorsanız (ki öncelik odur) orijinalinden okuyacaksınız. Okuyamıyorsanız latin harfleriyle yazılmışını okuyun. Yapacağınız hep şudur: Ne yapabiliyorsanız önce onu yapın, çünkü ondan sorumlusunuz. Sonraki sorumluluk ise yapabildiğinizi geliştirmektir, ilerletmektir. “Ben bu kadarını yapıyorum” anlayışı doğru değildir. “Bu kadar yapıyorum” dediğiniz nokta neyse ilkin onunla bir şey yapın, önce ondan sorumlusunuz. Sonra onu geliştirin, çünkü onu geliştirmekten sorumluyuz. “Böyle yapabiliyorum ama daha iyisi şu, öyleyse onu da öğreneyim” deyip devamlı ileri gitmeliyiz, devamlı ileri. Ne kadar gidebiliyorsak o kadar ileri. Ölçümüz şudur: Yarın bugünden farklı olacak, eşit olmayacak! Küçücük de olsa daha ileri, ama ileri. Demek ki önce bu okumayı yapacağız. Sayfayı yüzünden hızlı okumak, mushaftan parçalar okumak, önerilen sureleri okumak, onlar ayrıdır. Günlük yaşantıda bu esas okumayı yapıyor olacağız, elbette diğerleri de yapılmalıdır.
KIYAMET MANZARASINI TEFEKKÜRE DEVAM
Evet,  kıyamet manzarasını tefekküre devam edelim. Gökyüzü çalkalanacak. Bu çalkalanma dünyayı çok yakından etkileyecektir:
“Sema’da olanın sizi arz’a batırmayacağından emin mi oldunuz? O zaman arz birden sallanmaya (çalkalanmaya) başlar.” (Mülk-16)
Dünyayı tümüyle etkileyen bir sallanma olacağını anlıyoruz. Hatta bu olayları dünyadakiler bir süre izleyebilecek. Ayet bu yüzden uyarıyor: Seyrettiklerinizin size tesir etmeyeceğini mi düşündünüz, sizi yere batırmayacağını mı sandınız, size bir şey gelmeyecek mi sandınız? Tüm dünyayı etkileyen bir sallanma var! Nasıl etkilenmezsiniz?
“Ey insanlar, Rabbinizden ittika edin! Muhakkak ki, o saatin zelzelesi azıym bir şeydir.” (Hac-1)
O an, o saatteki zelzele tanımlandı, idrakımızda somutlaştırıldı: Bu çok şiddetli, çok dehşetli bir sallanıştır ve o gün çok korkulan, çok zor bir gündür.
“O gün o şiddetli deprem sarsar; ardından başka bir şiddetli sarsıntı gelir.” (Naziat; 6, 7)
“Arz şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman.” (Vakıa-4)
“Arz kendi sarsıntısıyla sarsıldığı zaman ve arz ağırlıklarını attığı zaman.” (Zilzal; 1, 2)
“ARZ SARSILIP, ÇEKİLİNCE…”
Bu ayetlere batıni, derinlemesine mânâlar veriliyor ama unutmayın, bu ayetlerdeki mânâlar mecaz değil, bunlar kıyametle ilgili gelecekte bizzat yaşanacak şeyler. Zilzal-1 ve 2’de bahsedilenler gerçekten yaşanacaktır. Arz kendi sarsıntısıyla sarsıldığında ve içindekileri (ağırlıklarını) attığında yani erimiş madenlerini ve magmasını, o ateşini dışarıya attığında…
“Arz uzatılıp yayıldığında; içinde olan şeyleri attığında ve boşalttığında.” (İnşikak; 3, 4)
Arz artık çekiliyor, yayılıyor. Peki, nasıl çekiliyor, çekilince ne olur?
“Dağlar yürütüldüğü zaman.” (Tekvir-3)
“Ve o dağlar bir yürüyüş yürür ki!” (Tur-10)
“O gün arz ve dağlar sarsılır ve dağlar dağılan kum yığınları olur.” (Müzzemmil-14)
“Dağlar kökünden sökülüp atıldığında (savrulup dağıtıldığında).” (Mürselat-10)
“Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman.” (Hâkka-14)
“Dağlar yayıldıkça yayılmış ve toz duman haline gelmiştir.” (Vakıa; 5, 6)
“(O gün) sema da feth olunmuş (açılmış), kapı kapı olmuştur; Ve (o gün) dağlar yürütülmüş, serap olmuştur.” (Nebe; 19, 20)
“Dağlar, (o gün) atılmış renkli yün gibi olurlar.” (Karia-5)
“Denizler taşıp birleştiği zaman.” (İnfitar-3)
“Denizler kabardığı (ateşlendiği) zaman.” (Tekvir-6)
YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN SULAR
BİRLEŞİYOR, KAYNIYOR VE KABARIYOR
Bu şiddetteki bir sarsıntıya tsunami diyemeyiz, bu tüm dünyayı kaplamış bir tsunamidir! Ayette geçen “kabaran denizler” tabiri, sarsıntıyla birlikte erimiş kütlenin dışarı çıkarak denizleri kaynatacağı hali tanımlıyor olabilir. Çünkü o an yaşanan yalnızca “sarsıntı” değil ki! Yer içindeki magmayı dışarı atıyor, bu durumda dışarıdaki su kaynar. Elbette öyle de oluyor, yeryüzündeki bütün sular birleşiyor, kaynıyor ve kabarıyor. Denizler kabarıyor, kaynıyor ve birleşiyor… Semavat’ın ne hale geldiğini daha önce görmüştük. Bütün bunlardan sonra arzın hali ise şöyledir:
“Hayır! Arz birbiri ardınca sarsılıp dümdüz edildiği zaman.” (Fecr-21)
Demek ki arz yok olmuyor, dümdüz oluyor!
“O gün dağları yürüteceğiz; Ve sen arz’ı (çırılçıplak) bir çöl (olarak) göreceksin.” (Kehf-47)
“O gün arz başka bir arz’a değiştirilir; semavat da.” (İbrahim-48)
Sonuç bu! Kıyametten sonra ne şimdiki arz ne şimdiki semavat kalır, tamamen değişirler. Değişecekler! Bir başka arz, bir başka semavat… Bunu bilmek şunun için de önemli. İlerleyen yazılarımızda ayetler göreceğiz, orada cehennemlikler ve cennetlikler için özellikle şöyle diyecek:
Onlar orada ebedi kalıcıdırlar, arz ve semavat durdukça… Hud-107, 108. Bu ayetlerde “ancak Rabbinin dilemesi müstesna” diye bir vurgu da var. Fakat bu olayları bilmeden ayeti okuyan kişi “arz ve semavat durdukça” ifadesini görünce arz ve semavatı değişmeden duracak zanneder. Başka ayette de değiştiğini okuyunca, bu sefer ayetler ona çelişkili gibi gelir. Arz ve semavat durdukça cehennemlikler orada duracak. Oysa kıyamette arz ve semavat kalmayacak. Evet. Ama yeni bir arz ve semavat oluşacak! Hud-108. ayette; “Onlar cennette nimetler içerisindedirler sonsuza dek, arz ve semavat durdukça” şeklinde anlatılan bu arz ve semavat, yeni oluşan arz ve semavat’tır.  
O GÜN İNSANIN HALİ NASILDIR?
Kıyametle ilgili önemli bu soru da şudur: O gün insanlar ne durumda, o gün insanın hali nasıldır? Kıyamette, Birinci Sur’da, İkinci Sur’da, Hesap Günü insanların halleri Kur’an ve hadislerde nasıl anlatılıyor? Aslında buraya kadar yazılarımızda hesap gününe kadarki süreci anlattık, hatta yeni bir arz, yeni bir semavat dedik, kıyamet sürecini oralara kadar getirdik, ancak o gün insan nasıl? O gün insanın halini görmek için tekrar kıyamet haline dönüyoruz.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den rivayetle, Rasûlallah (SAV) buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri ipekten daha yumuşak bir rüzgarı Yemen’den gönderir. Bu rüzgâr, kalbinde zerre miktar iman bulunan birisini hariç tutmadan hepsinin ruhunu kabz eder.”
İbn-i Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasûlallah (SAV) şöyle buyurdu; “Kıyamet sadece şerir (şerli) insanların üzerine kopacaktır.”
Kıyamet tablosundaki insanın halini, insanların o günkü durumlarını anlamada bu hadisler bizim için önemli. Anlıyoruz ki, kalbinde az da olsa iman olan müslüman kıyamet günüyle ilgili manzarayı görmeyecek, Allah onu o halden koruyacak, kurtaracak. Çok tatlı, ipekten yumuşak bir rüzgârla canlarını alarak inananları bu olaydan uzak tutacak. O manzara ayetlerde anlatılır. Ayetlerde insanların o günkü hallerini mecaz zannetmeyin, tamamen olayın kendisi!
AYETLER BİZE İNSANIN
 O GÜNKÜ HALİNİ ANLATIYOR
“Onu gördüğünüz gün her emziren emzirdiğinden geçer, her hamile yükünü bırakır; insanları sarhoş görürsün, oysa onlar sarhoş değildir; ama Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Hac-2)
“Peki, inkâr ederseniz çocukları ihtiyarlatan günden kendinizi nasıl kurtaracaksınız?” (Müzzemmil-17)
“O sahha (kulakları sağır eden sayha) geldiğinde; o gün kişi kardeşinden firar eder; anasından, babasından, eşinden ve oğullarından (kaçar).” (Abese; 33-36)
“(İşte) o gün insan; ‘Kaçacak yer neresi?’ der.” (Kıyamet-10)
“Hakk va’d yaklaştığında bir de bakarsın ki kâfir olanların gözleri donup kalmış; ‘Vay bize! Gerçekten biz bundan gafletteymişiz. Hayır, zalimlermişiz’ (derler).” (Enbiya-97)
“O gün insanlar yayılmış pervaneler gibidirler.” (Kâria-4)
 Bu ayetteki tanımlama çok dikkat çekici: Bütün bu olaylardan sonra insanlar yayılmış pervaneler gibiler. Kıyametle gelişen olaylar dünyada bir şeye yol açıyor ki tanımlama böyle: Onlar pervane gibiler. Sistem bozuldu, güneş değişti, arz yani yeryüzü değişti, yerçekimi gibi çekimler bozuldu, mesela yerçekimi çok zayıfladı. Artık insanlar yerde duramıyor, uçuşuyorlar. Zayıflayan yerçekimi nedeniyle, gece kelebeklerin uçuşması gibi insanlar etrafta uçuşuyor, öyle bir ortam… Ayetin bize; “O gün onlar yayılmış pervaneler gibidirler” dediği manzara budur. Kıyamette insanın hali böyle! Sonrası nasıl acaba? O safhayı da ayetlerle tefekkür etmek üzere kıyamet sonrasına ilerleyelim:
PEKİ YA KIYAMET SONRASI
İNSANIN HALİ NASIL?
“Muhakkak ki, o fasıl (hüküm için ayırt etme) günü vakit olarak belirlenmiştir.” (Nebe-17)
“Muhakkak ki, bunda ahiret azabından korkanlar için bir ayet vardır. İşte bu mecmu (insanların cem olduğu) bir gündür. Ve işte bu meşhud (şahit olunan, kendisinde hiç bir şeyin gizli kalmadığı) bir gündür. Biz onu ancak ma’dud (sayısı belli) bir ecel için tehir ediyoruz.” (Hud; 103-104)
“Rasûllere vaktin geldiği bildirildiğinde; bu hangi güne bırakılmıştı? Fasıl (hüküm için ayırt etme) günü’ne bırakılmıştı. Fasıl gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? O gün, yalanlayanların vay haline!” (Mürselat; 11-15)
RASÜL’LERİN GÖREVİ AYRI, NEBİ’LERİN
GÖREVİ AYRI. BİRBİRİNE KARIŞMAMALI
Öğreniyoruz ki Fasıl Günü var, yani inananı inanmayandan ayırt etme günü var! Fasıl (insanları bölme) gününde rasûllere haber veriliyor, çünkü bu iş rasûllerin şahitliğinde yapılacak, fasıl günü rasûllerle! Bir de Nebilerle olan olay var, onu ileride Zümer Suresi 69. ayette göreceğiz. O ayette de nebiler ve nebilik görevi gündeme gelecek. Rasul ve nebi kelimeleri için meallere “peygamber” yazmanın sakıncasını şimdi daha iyi anlıyor muyuz? Peygamber kelimesinin rasûl ve nebi farkını ortadan kaldırdığı, rasûl ve nebi ile ilgisi olmayan bir mânâ getirdiği hâlâ fark edilmiş değil, bu yüzden Efendimiz’e “peygamber” demeye devam ediyorlar. İnanın çok yanlış! Rabbi ona Rasûlallah diyor ama insanlar ısrarla “peygamber” diyor. Peygamber kelimesi ayetleri de mânâsından çıkarıyor, lütfen fark edelim. Mesela, bir ayette “rasûllere vaktin geldiği bildirildiğinde” ifadesi geçiyor, bir başka ayette “nebilere vaktin geldiği bildirildiğinde” deniyor. Nasıl olacak? Mürselat-11. ayet “Rasûllere, vakit geldi” diyor, buna mealen ne yazılacak? Buna peygamber yazdığınızda, Zümer-69’la karşılaşınca ne yapacaksınız? Bu ayet “nebiler çağırıldığında” diyor. Rasûl’e de Nebi’ye de “peygamber” yazarsanız olur mu? Ama yazıyorlar ve iş karışıyor. Birisi Rasûl, görevi Risalet; diğeri Nebi, görevi Nübüvvet! O kadar farklı ki! Peygamber ifadesi Allah’ın Rasûl ve Nebi diyerek oluşturduğunu bozuyor. Bu kelimenin Kur’an ve Sünnet’le hiç ilgisi yok, taşıdığı mânâ da Efendimizin görevinin mânâsı değil! Efendimiz’in görevinin mânâsı yalnızca O’na (SAV)’e aittir… Peygamber neyin ismidir onu da söyleyelim: İddiada bulunanlara verilen genel isimdir peygamber. Rasûl’ü ve Nebi’yi tanımak istiyorsak ikisi farklı…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti