Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 56

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 25 Ağustos 2018 Cumartesi 12:44:31
 

O’NUN OLANI YİNE O’NUN İÇİN
O’NUN ADINA VERİN
Teğabun-16: “Öyleyse gücünüz yettiğince Allah’tan ittika edin (Allah’a isyandan kaçının), işitin (dinleyin anlayın), itaat edin ve kendiniz için bir hayr infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden (ihtirasından) korunursa, işte onlar kurtulanların ta kendileridir.”  
Ayetteki “kendiniz için bir hayr infak edin” cümlesinde geçen “hayr” kelimesini “evet-hayır”daki “hayır”dan ayırmak için “ı” harfi kullanmadan “hayr” şeklinde yazmak iyi olur. “Kendiniz için bir hayr infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden, ihtirasından korunursa işte onlar korunanların ta kendileridir.” “İşittik ve itaat ettik deyin ama kendiniz için bir hayr infak edin”, uyarısı bize ne diyor, onu nasıl anlayalım? Önce her şeyin sahibi olanın Allah olduğunu bilin. Sonra da O’nun olanı yine O’nun için O’nun adına verin. Her şeyin sahibi O! Sen kendini sahip zannedip saklama! Burada fark etmemiz gereken çok önemli bir vurgu da şudur: Kim nefsinin cimriliğinden, nefsinin ihtirasından korunursa! Peşine bu geliyor; önce Âmentü Billâhi ve Rasûlihi dedik, hemen sonra semi’na ve eta’na; işittik ve itaat ettik dedik. Ayet bize “bu imandaysanız cimrilikten korunun” diyor. Kur’ân’daki cimriliği normal hayattaki cimrilik gibi anlayan bu işi hiç başaramaz. Cimrilik nefsinin cimriliğidir. “Kim nefsinin cimriliğinden ve ihtirasından korunursa” ayet diyor ki “onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir.” Onlar tarif edilirken “nefsinin cimriliğinden ve ihtirasından korunanlar” olarak tarif ediliyor, demek ki kişinin nefsi bir şeyi vermek istemiyor, bir konuda cimri davranıyor. İşte insan önce onu vermelidir. Onu vermezse bütün malını verse bir değeri yok, Kur’ân onu vermeyene cimri der. Esas vermesi gereken, “müstakilen varım ve muhtarım” zannıdır, bir de Allah’ın ona verdiği Tercih Gücü’dür, onu haddi aşar tarzda kullanmamaktır. Allah’ın tercihle ilgili verdiği yetkiyi yalnız Allah için kullanmak gerekiyor. Ama o öyle tatlıdır ki onu tutar vermez. Allah’ın verdiği bu yetkiyi kim tutar da vermezse nefsinin cimrisi olur. Onu tutmak, bu yetki “benim” demektir. Allah’ın! Allah’ın olan bir şeyi tutamazsınız.
“ASIL MÜSTAKİLEN VARIM VE
MUHTARIM İDDİANDAN
VAZGEÇMELİSİN, ONU VERMELİSİN”
Bir müslüman Billâhi anlamını yaşamaya başladığı zaman çok coşkulu cömert olur; başkasının malını dağıtıyor rahatlığıyla dağıtmaya başlar. Anlar ki kendisinin değil… DûniHİ düşünürken, yani Allah’ın dışı var ve kendisi de orada müstakilen var sanarken, kendi malından bir şeyler verdiğini zannediyordu, bir şey verince de “karşılığını Allah bana verecek” diye seviniyordu. O duygunun karşılığı cehennemdir. Çünkü “benim malım” diyor! Benim deyip de bir şeyler verip, Allah’tan karşılık bekleyen kendini ilah ilan etmiş olur. Oysa biz Allah’ın malını Allah için, Allah adına veriyor olmalıyız. Bu öyle bir vermektir ki sağın verince solun haberi olmaz. Dolayısıyla, eğer kişi Allah’a karşı “ben de müstakilen varım ve muhtarım” zannıyla yaşıyorsa, çok tatlı olan bu iddiayı tutuyorsa nefsinin cimriliğine ve ihtirasına kapılmış olur. Bu iddia dururken bütün malını verebilir ama bu iddiadan kurtulmadıkça bir şey fark etmez. Bu öyle tatlıdır ki, sıra ondan vazgeçmeye gelince kişi bunu bırakamaz. Rabbim inşâAllah hepimizi doğru yola hızla iletir. Çok infak eden öyle müslüman kardeşlerimize rastlarız ki, çok dağıttıkları için onlara “sen asıl müstakilen varım ve muhtarım iddiandan vazgeçmelisin, onu vermelisin” deriz, ama bir türlü kabul etmez. Oysa gece gündüz mal dağıtıyor. Ama onu vermez. Önce onu verecek! Onu bir verebilsek, işte o zaman her şeyi çok rahat veririz ve bizim için sevap o zaman çalışmaya başlar.
HALİFETULLAH OLAN İNSAN ALLAH
 ADINA “BEN” DER. KİŞİNİN KENDİ
ADINA “BEN” DEMESİ ŞİRKTİR
“Nefsin cimriliği”ni şöyle örneklendirirsek anlamak kolaylaşacaktır. Halifetullah olan insan Allah adına “BEN” der. Allah’a ortaklık ilan etmiş olan ise kendi adına “BEN” der. Biz Allah’ın kendi “BEN” demesinden verdiği yetkiyle Allah adına “BEN” deriz. Âmentü Billâhi ve Rasûlihi dememiş birisi kendi zatı namına “BEN” der ve işte bu “BEN” demeyi vermez; cimrilik budur. Bu haliyle o, kendi adına söylediği ��BEN”e namaz kıldırır, oruç tutturur, onu hacca-umreye götürür, ona hayr yaptırır. Hâlbuki kişinin kendi adına “BEN” demesi şirktir, bu kendini Allah’a ortak koşmaktır; nefsin cimriliği, ihtirası budur, kişinin vermediği de budur. “Semi’na ve eta’na” diyen önce bunu vermelidir.
“YA RABBİ İŞİTTİK, İTAAT ETTİK”
TESLİMİYETİNİ ÇOK SEVMEMİZ LAZIM
Efendimiz (SAV) dönemindeki müslümanların önce “amentü Billâhi ve Rasûlihi” deyip, sonra “semi’nâ ve eta’nâ” demeleri, yani “işittik itaat ettik Allahım, işittik itaat ettik ya Rasulallah” demeleri, peşine de “ğufrâneke rabbenâ, ğufrâneke rabbenâ” diye yalvarıp af dilemeleri Rabbimiz indinde makbul olmuştur. Rabbimiz müslümanların o hallerinden memnuniyetini, Mirac Gecesi “Âmener Rasûlü” ayetlerini Efendimiz (SAV)’le hediye ederek bize bildirmiştir; Bakara-285 ve Bakara-286 bir Mirac hediyesidir. “Âmentü Billâhi ve Rasûlihi” dedikleri için, Rasûlleri ayırmadıkları için, “semi’na ve eta’na, ğufraneke rabbena” dedikleri için Rabbimizin onlardan hoşnutluğu bize bu âyetlerle bildirilmiştir. Bu hoşnutluğu öğrendik. Fakat Allah’a, Allahuekber’e “semi’nâ ve eta’nâ; işittik ve itaat ettik” dedikten sonra insan korkuyor; ya “işittik ve itaat ettik” dediğim şeyin altından kalkamazsam diye. Bu ‘tüh’ demek değil. İşte imanlıların bu “ya altından kalkamazsam” korkusu için Bakara-286 seslenir: Korkmayın, kapasitenizin üstünde bir yük yüklenmez. Ardından da bize bir dua öğretilir. Âyette bir de “işittik ve itaat ettik” diyen için bir kazançtan da bahsedilir; o kul hiçbir gayret sarf etmeden âhiretle ilgili mükâfatı elde eder, hedefi onikiden vurmuş olur. Biz hayat tecrübesiyle bazı doğruları bulabilmek için yıllarca uğraşırız, bazı bulunmuş bilgiler için kuşaklar boyu uç uca araştırmalar yapılmıştır. Hâlbuki âhiretle ilgili en doğruyu “semi’na ve eta’na” demekle hiç bir gayret göstermeden, terlemeden öğreniriz. Bakara Suresi 286. âyet bunun müjdesini verir. Bu yüzden “semi’na ve eta’na” halini, “ya rabbi işittik, itaat ettik” teslimiyetini çok sevmemiz lazım. Çünkü Rabbimiz o halden hoşnut olmuş! O sınıfa girebilmek için çok sevmek lazım:
Bakara 285: “Ve kalû semi’nâ ve eta’nâ ğufrâneke rabbenâ ve ileykel masıyr: İşittik ve itaat ettik, ey Rabbimiz affına sığınırız, dönüşümüz Sana’dır, dediler.”
“ALLAHIM, SEN ÖYLE DEDİN, İŞİTTİK
AMA İSYAN ETTİK(!)” FORMUNDAYSA…
Allah’a kulluk görevini yapmak için olmazsa olmaz olan, başlangıç şart dediğimiz “Âmentü Billâhi ve Rasûlihi” ile “Semi’nâ ve Eta’nâ” davranışı Rabbimiz tarafından övülmüştür. “Semi’na ve Eta’na deyip davrandılar” diye müslümanlar övülürken, Hz. Mûsa aleyhisselam kavmi bu konudaki yanlışları nedeniyle kınanmış ve uyarılmıştır:
“Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve işitin/dinleyin” demiştik. Onlar ise; ‘semi’na ve asayna’ (işittik ve isyan) ettik dediler.” (Bakara-93)
 Yine Kur’ân nezaketi, yine Kur’ân’ın bize Rahiym ismiyle görünmesi. Başkalarından örnekle, dersle uyarıyor, mü’min hiç incitilmiyor. Onlara “işitin ve itaat edin demiştik” ama onlar “semi’na ve asayna; işittik ve isyan ettik” dediler. O hale düşmeyelim inşâAllah. Bazı tanımları ve halleri çok tekrarlıyoruz, çünkü bu tefekkür, tedebbür ve tezekkürler bizde bir hal oluştursun istiyoruz, “öyle miyiz değil miyiz, yapıyor muyuz yapmıyor muyuz” düşüncesi, rahatsızlığı ve korkusu başlasın istiyoruz. Biz ancak o korku başlarsa “Semi’na ve Eta’na” diyebilme gayretine gireriz. Hayatımıza bakalım, belki de yaşantımızın büyük çoğunluğu “işittik ve isyan ettik” formunda, öyle geçiyor. Mutlaka dille söylemek şart değil ki, davranışlarımız, düşüncelerimiz, konuşmalarımız da önemli! Ona hayat tarzı dedik. Eğer bizim hayat tarzımız “Allahım, sen öyle dedin, işittik ama isyan ettik” formundaysa, öyle geçiyorsa aynı şey! Allah muhafaza etsin. Hedefi Allah’a kulluk yapmak olan için, Âmentü Billâhi’den sonra “Semi’nâ ve Eta’nâ” deyip davranmak şarttır. Paylaşacağım şu âyet, “işittik ve isyan ettik” durumuna düşmememiz için uyarıdır, ayrıca A’raf-172, 173. ayetlerde geçen Elest Bezmi denilen mukaddes meclisteki “evet, Rabbimiz SENsin” sözümüzü de bize hatırlatır. Bu ayet geldiği zaman Akabe ve Hudeybiye’de mü’minler Allah’a ve Rasûlü’ne söz vermişlerdi, o sözle ilişkili de inzal olmuş bu âyeti kendimize taşıdığımızda çıkaracağımız mânâlar içerisinde, “evet, Rabbimiz SENsin, buna şahit olduk” sözü de vardır.
Mâide 7: “Allah’ın size olan nimetini, ‘İşittik ve itaat ettik’ dediğiniz zaman sizi bununla bağladığı O’na verdiğiniz sözü hatırlayın ve Allah’tan ittika edin (isyan etmeyin, sakının). Muhakkak ki Allah, Aliymun Bizatis sudur’dur.”
ALLAH “İÇİNİZDEN GEÇENLERİ BİLİYORUM” DEDİĞİ HALDE HİÇ İTTİKA ETMİYORUZ
Allah Aliymun Bizatis sudur’dur: Kalbinizde olanı, sadrlarınızda olanları, aklınızdan geçeni, düşündüklerinizi düşüneceklerinizi hepsini bilendir, bu yüzden ittika edin. İttika etmeyi biraz açalım. Rabbimiz bize “şundan ittika edin” dediğinde, bu ifadenin her geçtiği yerde oluşan bir mânâ var; sakının. Bu “sakın ha yapma” demektir. Her geçtiği âyette Rabbimiz bir şey için “sakın ha” diyor. Bu ayette neye ‘sakın ha’ diyor bakalım. Ayrıca “Aliymun Bizatis sudur” diyerek de bizi uyarıyor. Allah’ın ” Aliymun Bizatis sudur” oluşunu anlamak için yaşantıdan bir örnek verelim. Diyelim ki birisi size “içinden şunu geçirdin” dedi, diğer arkadaşınıza “şöyle düşündün, öyle düşünme” dedi ve dediği de gerçek, ne yaparsınız? Bir anda tedirgin olursunuz, ne düşüneceğinizi şaşırırsınız. Ne düşüneceğini şaşırınca da hep yanlış düşünceler zihnine gelir. Oysa o kişi size ne yapabilir ki? Ondan niye çekinilir ki? Ama içinizden geçeni söyledi, zihinden geçen yalan yanlış şeyleri bildi diye korktunuz. Bu henüz zihinden geçen, sadr ve kalptekiler değil! Zihinden geçeni bildi diye sakındınız ve kendinize; “yanlış şeyler düşünmeyeyim, biliyor” dediniz. Yani ondan ittika ettiniz. Allahuekber! Allah “içinizden geçenleri biliyorum” dediği halde hiç ittika etmiyoruz. Fark ettiniz mi? Bir insandan çekindiğimiz kadar bile Allah’tan çekinmiyoruz! Bunu bir itiraf edelim. Bir insan “bilir” diye düşüncelerimize dikkat ediyoruz. Allah, “içinizden geçenleri, geçecekleri, sadrınızdakini, kalbinizdekini, beyninizdekini hepsini bilenim. Bu benim ilmim. Hiç yaratan yarattığını bilmez mi” demesine rağmen bizi hiç korkutmuyor! Ama insan bizi korkuttu! Allah bize “korkun, söz verdiniz korkun” diyor. Halimiz bu! Bir kişiye söz verip de yapamasanız, onunla karşılaşmak istemezsiniz. Söz verdiğiniz şeyi yapamadınız, vakti geçiyor diye ondan ittika ediyorsunuz. Rabbimiz diyor ki, “bir insandan çekinip karşılaşmak istemiyorsunuz, oysa asıl benden ittika edin. Bana söz verdiniz, benden ittika edin. Ne yana dönsek Vechullah’tır diyorsunuz, öyleyse benden ittika edin”.
İTTİKA ETMEYEN KİŞİ BAŞINA
GELECEKLERDEN KORKMUYOR DEMEKTİR
Fısk hali, fasıklık nedir? Kişi Kur’ân’ı işitir ve itaat etmezse, “semi’nâ ve eta’nâ” dediği halde uymazsa yani Kur’ân’ı dinliyor ama hiç ilgilenmiyorsa, yalanlıyor ve yalanlama faaliyetleriyle meşgul oluyorsa, o kişi Kur’ân’a göre Hakk Yol’dan, Sırât-ı Müstakıym’den ayrılmıştır, Allah’a isyan etmiştir, Allah’tan ittika etmiyordur, Allah muhafaza etsin. Bu yönüyle ittika, başa geleceklerden korkmuyor oluşu ifade eder; ittika etmeyen kişi başına geleceklerden korkmuyor demektir. Kur’ân bu saydığım hallerle yaşamaya fısk, öyle yaşayana da fâsık diyor. Mâide 49: “Muhakkak ki insanların çoğu gerçekten fasıktır.” Bu Kur’ân’ın tespitidir, Sahibi’nin tespitidir: İnsanların çoğu gerçekten fasıktır, insanların çoğu “semi’na ve eta’na” demezler, “amentü Billâhi ve Rasûlihi” demezler. Bu tespiti yapan âyetler var, bakın:
Ra’d 1: “Elif Lâm Mîm Râ, bunlar kitabın âyetleridir. Ve o kitap Rabbinden sana inzal olunan Hakk’tır. Fakat insanların ekseriyeti îman etmezler.”
Âyetin öğrettiği ile durum tespiti şudur: Bu kitap Hakk’tır ama insanların ekseriyeti îman etmez. O zaman insanların tümünü inandıracağım diye uğraşmayın, boşa kürek çekmeyin. Enerjinizi inanana harcayın, kanatlarınızı inanana açın. Çünkü hırs gösterseniz de insanların ekseriyeti mü’min olmaz…

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 56-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER