Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 90

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 4 Ekim 2018 Perşembe 13:14:59
 

KUR’ÂN’IN BEŞER CÜMLESİ
OLMADIĞININ DA BİRER DELİL OLAN AYETLER
En’âm-137: “Ve böylece ortakları, müşriklerden birçoğuna evladını öldürmeyi süslü gösterdi, hem onları helak etsinler, hem de dinlerini onlara karmakarışık etsinler (diye). Eğer Allah dileseydi onu yapmazlardı. Onları uydurduklarıyla baş başa bırak.”
“Müşriklerin ortakları” ibaresindeki ortak, müşriklerin kendilerindeki “müstakilen VAR ve muhtar” zannettikleri güçlerle verdikleri kararlardır.
Yâ-Sîn 47: “Onlara; Allah’ın sizi rızklandırdığı şeylerden infak edin denildiğinde, kâfir olanlar îman edenlere dedi ki: Allah dileseydi doyuracağı kimseyi mi yedirip doyuralım? Siz apaçık bir dalalet içerisindesiniz.”
Anlamak istemeyen, hücum cümleleri. İlişkileri tevhid dili ile tartışıyorlar, imtihan anlaşılmamış, inananları sapmış sanıyorlar. Onlar bu zanlarına âhirette de devam ederler. Aslında bunlar Kur’ân’ın beşer cümlesi olmadığının da birer delilidir.
Zümer 56-58: “Kişinin ‘Allah’a karşı aşırı gitmem dolayısıyla bana yazıklar olsun. Gerçekten ben alay edenlerdendim’ (diyeceği günden sakının). Veya ‘Allah hidâyet verseydi elbette sakınanlardan olurdum’ diyeceği yahut azabı gördüğünde; ‘keşke benim için bir kez (dönmeye) imkân bulunsa da iyilerden olsam’ diyeceği günden sakının.”
İnşâAllah sakınanlardan oluruz deyip bir tanımlama yapalım: Yaratılmışların birbirlerine göre “var” olmaları, kesret nurunun görüntü sağlama mekanizmasıyla oluşur. Bu durum, günümüz bilimsel bulguları ışığında hologram prensipleriyle açıklanabilmektedir. Ef’al âlemindeki bu “var” oluş renk farklılıklarıyla ayırt edilen, şekilleri farklı sûretler olarak görülür. Bu sûretlerin hareketlerinden ise zaman kavramı ortaya çıkar. Şimdi bu tanımlamaları örneklerle anlamaya gayret edeceğiz.
İKİ AYRI “VAR” VAR
Bu tanımları Talib’in mutlaka fark etmesi gerekiyor. Talib kelimesini özellikle çok kullanıyoruz. Tâlip bir kişiyi tarif eder, bu konuda yalnızca bir kişiye tâlip denir: Hakka tâlip olan, yalnız ve yalnız Hakk’a tâlip olan. Tâlip deyince kastettiğimiz budur. Bu tanımları Talib’in öyle fark etmesi gerekiyor ki, tanımlayacağımız iki şeyi kendisine tarif edebilecek şekilde net ayırabilmeli, onları kendisine kendi cümleleriyle tanımlamalı, fark ettiği o iki yapıyı birbirinden ayırt edebilmelidir. Sonra da bu iki yapının birbirini örtmesini engellemelidir. Onları birbirinden öyle ayırmalı ve saflaştırmalı ki onlar birbirini örtmesin. Bu iki yapı, bu iki hal nedir? Bu iki halin ikisini de “BEN” diyerek takdim ederiz. Bizde “BEN” diyerek kastettiğimiz iki şey var, iki oluşum vardır. O ikisini karşıya, dışarıya ve kendimize “BEN” diyerek takdim ederiz. Birisi yaratılmışların Birbirlerine Göre Var olan halleri. Birbirlerine Göre Var olan halin özelliklerini paylaşacağız, çünkü ancak o zaman biz onu kendimize kendi cümlelerimizle tanımlayabiliriz. Yaratılmış olanların Birbirlerine Göre Var oluşlarını görebilmek çok kolaydır. Çokluk âleminde gözümüzle gördüğümüz, “var” dediğimiz, “var” dememize sebep olan var oluş halleri onların Birbirlerine Göre Var oluş halleridir. Yaratılmış olanlar Birbirlerine Göre varlardır. Bu “var” deyiş bu çerçevede çok önemlidir, çünkü onlar Birbirlerine Göre Var’lardır. Ama onlar Allah’a göre YOK hükmündedirler. Allah’ın var olma şekliyle kulların var olma şekilleri kıyaslanamaz ve birbirlerine ölçü olmaz. Dolayısıyla, Allah’ın VAR olma biçimine kıyasla kullara baktığımızda onlara YOK denebilir. Kesin olarak yok denir demiyorum, yok denebilir. Bu yüzden, bu detayı fark eden tâlip bir noktadan sonra Allah’a karşı “varım” demez, “var gibi görünüyorum” der. Bunlar idrakla gelinebilecek detaylar, bu detaylara gelinceye kadar onun var olduğunu bilmek lazım. Demek ki iki “var”dan birisi yaratılmışların Birbirlerine Göre Var olmalarıdır.
“VAR” NEDİR?, “YOK” NEDİR?
Diğer var oluş ise Kendinde Kendine Göre Var oluştur. Kendinde Kendine Göre Var oluşu özellikle Halifetullah özellikli insan iyi anlayabilir ve değerlendirebilir. Bu yüzden, Kendinde Kendine Göre Var olan hal daha çok Halifetullah özellikli insan için önemlidir. Detaylarına bakacağız ama bu iki var oluşu fark ettirmek için şimdi sadece isimlerini söylüyoruz. Bu iki “var” oluş içerisinde esas olan Kendinde Kendine Göre Var olandır. Esas odur ve amaç da Kendinde Kendine Göre Var olana ulaşmaktır. Esas yaşayan ve Allah’ın bize bildirdiğine göre de sonsuza kadar yaşayacak olan insandaki “Kendinde Kendine Göre Var” halidir. Madem bizde var, buna ulaşmak lazım. Çünkü Birbirine Göre Var olan onu örtüyor. Dünya yaşantısının gereği olarak, görüntü Kendinde Kendine Göre Var olanı örter, onun fark edilmesini engeller, hatta bunu öyle kuvvetli yapar ki Kendinde Kendine Göre Var olanı unutturur. Böylece kişi Birbirine Göre Var olan ile içli dışlı olur. Bu hâli ona ulaşması gereken Kendinde Kendine Göre Var hâlini unutturur. Bu durum dünya yaşantısının gereğidir, insan kendisini bu mekanizmanın içerisinde bulur. Birbirine Göre Var olan hâlin dünya şartlarındaki en önemli avantajı dünya gözüyle görülebilir olmasıdır. Dünya gözüyle görülebilmesi insanı ona sıkı bir arkadaş yapar. Oysa Birbirlerine Göre Var olanla o sıkı fıkı ilişki ona çok önemli detayları unutturur. Birbirlerine Göre Var olanı dünya gözüyle gören Kendinde Kendine Göre Var olandır. Kendinde Kendine Göre Var olanı Birbirlerine Göre Var olanlar göremez, onların öyle bir yeteneği yoktur, onlar gördüğünü değerlendiremez. Birbirlerine Göre Var olanda Birbirlerine Göre Var olanı gören, ondaki Kendinde Kendine Göre Var olandır, dünya gözüyle gören odur. Dünya gözü Birbirlerine Göre Var olandan bir malzemedir, ama bu malzemeyi Kendinde Kendine Göre Var olan kullanır. Vücut malzemelerini kullanarak gören, duyan, konuşan Kendinde Kendine Göre Var olandır. Kesret âleminin, yani ef’al âleminin temelini Birbirlerine Göre Var olan oluşturur. Zaten Birbirlerine Göre Var olanlar yüzünden ona Çokluk Âlemi denir. Yaratılanların/kulların Birbirlerine Göre Var olması çokluk âlemini oluşturan esas yapıdır. Bu çokluk âleminde dünya gözüyle bakıp bir kula “var” dememiz ancak Birbirlerine Göre Var olan yapı sayesinde olur. Birbirlerine Göre Var olanların varmış gibi görünmelerini sağlayan kesret nurunun görüntü oluşturma mekanizmasıdır. Şimdilik detayına girmeden duymuş olalım, çünkü ayrıca inceleyebileceğimiz bir konu. Birbirlerine Göre Var olan hal, kesret âlemini oluşturan kesret nurunun görüntü oluşturma mekanizmasından kaynaklanır. Bu mekanizma nedeniyle ona “varmış gibi görünen” deriz. Kesret nuru görüntü oluşturduğu için gayet iyi bilir ki onlar Var Gibi görünüyor. Yine kesret nûru gayet iyi bilir ki o kendi nûrundan oluşturduğu bir görüntüdür. Işığa karşı elimizi tutup da duvara gölgesini yansıttığımızda biliriz ki o elimizin gölgesidir, varmış gibi gözükür, orada öyle birşey yoktur. Bunun misali, kesret nûru bilir ki görüntü oluşturma mekanizmasıyla oluşturduğu görüntüler aslında kendisidir, kesret nûrudur. Dolayısıyla, kesret nûru diliyle onlara “Varmış Gibi görünüyorlar” diyebiliriz. Birbirlerine Göre Var olanlar, Varmış Gibi görünenler birbirlerine “var” derler. Bu durum kulların var olmalarının şartıdır. Bu şarta bakıp onlara “yok” diyemezsiniz. Kesret âleminde “var” olmanın bundan başka şartı yoktur. Siz buna “yok” derseniz neye “var” diyeceksiniz? Kesret âleminde var olmanın şartı budur. Bu yüzden, kesret nûrunun görüntü oluşturma mekanizmasıyla meydana gelen Birbirlerine Göre Var hallerine bakarak bir kula “var” derler. Bizim dînî tabirlerle Kesret Nûru dediğimiz görüntü oluşturma mekanizması, günümüzde bilimsel çalışmalarla bir noktaya gelmiştir ve Hologram Prensipleri’yle açıklanmaktadır. Kesret nûrunun görüntü oluşturmasının “hologram prensipleri” olarak tanımlanışına bakıp “bu son noktadır” diyemeyiz. Gelecekte belki bu daha ileri bazı bulgularla desteklenecek veya başka türlü tarif edilecektir. Kesret nûrunun oluşturduğu görüntüler bilim adamlarına göre birer hologramdır. Bu iki bilgiyi birleştiren anlar ki kesret âlemi, çokluk âlemi aslında holografik görüntülerden meydana gelen hologram tabanlı bir havuzdur. Şu çok önemli bir şeydir, altını çizerek söylüyorum, lütfen çok önemseyin ve dışarıdaki bilgilere bu cümleyle bakın: Hologram gerçeği bâtın bir bilgi değildir. Varmış gibi görünen, Birbirlerine Göre Var olan hâlin perde arkasının hologram olduğunu görünce “işin bâtınını öğrendim” sanmak yanlıştır. Kendinizi orada perdelersiniz. Tasavvuf yolunda böyle son duraklar vardır, “budur” dediğiniz yer sizin son durağınız ve geçemeyeceğiniz duvarınızdır. Çok iyi bilinmelidir ki hologram gerçeği Birbirlerine Göre Var oluşun bâtını değildir. Birbirlerine Göre Var oluş ve onun perde arkasındaki hologram gerçeği, ikisi de zâhirdir. Yani bilim adamları sünnetullahın bu kısmını tespit etmekle bir bâtın bilgi tespit etmiş değiller, zâhirin mekanizmasını ortaya koymuşlardır. Hologram zâhirdir. Bütün bunlar kesret âlemi kapsamındadır ve biz hepsine birden Esma Âlemi deriz. Günümüzde hologramla açıklanmaya çalışılan kesret âleminin bir de bâtını söz konusudur. Eğer birisi onun bâtınını tarif ederse o farklıdır, ona ayrıca bakmamız lazım. Bunlardan şu sonuca varıyoruz: Kesret âlemini oluşturan detayda tevhid gerçeği aramak sizi doğru yola çıkarmaz, tevhidi kesret âleminin detayında arayan doğru yola çıkamaz. Belki bilim adamı olur ama veli olamaz. Bu fark edilmezse bir yanlış inanışa girer. Bir veli ile karşılaşırlar, tanıştıkları kişi “veli” diye kendilerince emin de olabilirler. Ama ona bir iki soru sorunca bakarlar ki zat ne hologramı, ne kesret âleminin detayını biliyor; “böyle veli mi olur?” diye şaşırırlar. Dikkat edin, veli zatın dünyadaki bilimsel çalışmaları ve sonuçlarını bilmesi gerekmiyor. İşi o değil. O bilgiler gereksiz mi? Çok gerekli. Ama onun onları bilmesi gerekmiyor. Bilmesi gerekirse, bilmesi gereken kadarını anında Rabbi bildirir ve söyler. Hologramı bilmez fakat velidir. Ama çeşitli felsefeler ve meditasyon çalışmaları, hologram ve benzeri açıklamalara dayanır. Daha doğrusu onlar o açıklamalardan önce bunu temel almışlardır, açıklamalar da uygun tarzda yürümüştür. İslâm dışı bütün öğretilerin, felsefelerin, meditasyon gibi çalışmaların son durağı hologram havuzudur. Onlar onun birliğine, bütünlüğüne, onun enerjisine yani o nura çeşitli isimler verirler ve oraya ulaştıkları zaman son noktaya ulaştıklarını zannederler. Orası bizim gelmeye çalıştığımız başlangıç noktasının gerisindedir; çok altındadır, eksilerdedir…

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 90-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER