Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

GÜNEŞİN ETKİLERİ, BİLİNÇ VE ARINMA

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 16 Nisan 2018 Pazartesi 13:18:53
 

– 157-
Salât ve oruç güneşle de çok ilişkilidir. Gün içerisinde güneşin zulmani benliği kuvvetlendiren, vehmi benliğe olan meyli de kesen tesirini çok güçlü yaptığı önemli iki an vardır. “Vehmi benliğe meyil ne demek?” diye sorarsanız şudur: Vehmi benliğe meyil akla meyildir, akıl meylidir. Gün içerisinde güneşin zulmani benliği kuvvetlendiren, vehmi benliğe meyli ise kesen tesirinin çok güçlü olduğu iki vaktin birisi güneşin doğduğu yarım saat, kırk beş dakikalık dönemdir. Diğeri battığı yarım saat, kırk beş dakikalık süredir. O an gelen eğik ışınlar insan beyni için çok tesirlidir. Bu yüzden, o saatleri mümkün olduğunca uyanık geçirmek, o saatlerde uyumamak lazım. Önce o anlarda uyumamayı sağlamalıyız. Bu başarılıyorsa, sabah ve akşamın o saatlerinde zikrullahla meşgul hale gelmeliyiz. Eğer zulmani sahneden kurtulmak istiyorsak, eğer talipsek bu şarttır. Aksi halde kendinizi zulmani sahnede bulursunuz. İşiniz, önceliğiniz zulmani sahneden kurtulmaksa (ki öyle) o saatlere dikkat etmeliyiz. Takvimde “Güneş” yazan yer güneşin doğduğu saati gösterir. Sabah ezanı farklı saatte okunabilir, o imsakla ilgilidir. Ezan genellikle imsaktan belli bir süre sonra okunur. Güneş doğunca, yani takvimde “Güneş” yazan saat girince artık salât ikame edemezsiniz. Doğduğu an ve doğduktan sonra yarım saat kırk beş dakika salât ikame etmek çok tehlikelidir. Doğduğu andan sonraki o süreyi, güneşin tesirinin olumsuz yanlarından korunmak için, uyanık hatta en iyisi zikirle meşgul olarak değerlendirmek lazım. Güneş batarken de, akşam ezanından önceki kırk beş dakika, bir saat de öyledir. Orayı da zikrullahla değerlendirmek lazım. Bu zaman dilimlerinde salât olmuyor ama bizim söylemek istediğimiz şey o saatlerde uyumamak. Uyumamak önemli. O saatlerde uykuda olmamak lazım. Doktor arkadaşlar bileceklerdir, sabah felçleri veya uyku felci diye felçler vardır. Felçlerin yani inmelerin belki de yüzde doksanına yakını sabah o saatlerde oluyor. Eğer vücut kimyası güneşin o tesirini kaldıramayacak hale gelmişse sinir sistemi çalışamıyor ve o hale gelebiliyor. Bir de özellikle yolculuklarda gezegen saatlerinden Güneş Saati’ne çok dikkat etmek lazım. Vehmin zulmetinde olanın zulmani benliğini kuvvetlendirebilir ve kişiyi “hallederim” cesaretine sokarak onun hatalı sollama ve gereksiz hız yapmasına yol açabilir.
“KURTULMALIYIZ” DEDİĞİMİZ ZULMANİ
“BEN” NÂR FABRİKASIDIR

Vakitlerin öneminden bahsediyorken biraz da gecenin öneminden konuşalım. Zulmani “BEN”le yaşamayı kanıksamış kişi gece feleğini şaşırır, gıdası kesilmiş bir bilinç çıkar ortaya. Bu yüzden, uyuşturucuyu, alkolü veya oyalanmayı gece daha fazla sever. “Hele sabah olsun, güneş bir doğsun, zulmani yanım bir coşsun, hallederim” duygusu bu yüzdendir. Ama geceyi geçirebilmesi için, çıldırmaması, oyalanması ve uyuşması için bir şey lazım, bu yüzden bilmeden onlara yönelir. Zulmani “BEN”den kurtulmak isteyen için de o saatler çok önemlidir. Merhamet isteyebilmek, Haşyetullah’ı fark edebilmek, “buymuş” diyebilmek için geceler çok önemli fırsatlardır.
“Kurtulmalıyız” dediğimiz zulmani “BEN” nâr fabrikasıdır. Öyle bir nâr fabrikası ki nâr üreten zulmani bilinçler birbirini sinerjik etkiler. Bu yüzden, zulmani “BEN” bilincinde nâr üretenler, vehmi “BEN”leri sevmezler, onlardan rahatsız olurlar, “narımı yok ediyor” diye rahatsız olur ve halleriyle size “nârıma dokunma” derler. Aynı şey cehennemde, Sırat Köprüsü denilen süreçte de olacaktır. Dünyada yüksek derecede nur biriktirmiş olanlar o süreci çok hızlı geçecekler. Nur seviyesine göre geçiş zorluğu yaşayanlar hatta fazla zorlananlar olacak, başkalarından nur takviyesi isteyecekler. Ama cehennem ateşi dünyada nur biriktirmiş olanlara “çabuk geçin, nârımı söndürüyorsunuz” diyecek. Aynı şey. Bu dünyada cehennem ateşini sevenler de, “nârımızı söndürüyorsunuz” der gibi kendilerine nur önerenlerden rahatsız olur. Kendimizi test etmek için bunlar çok önemli fırsatlardır.   
ZULMANİ “BEN” KELİMENİN
TAM KARŞILIĞI APTALDIR VE SALAKTIR

Hep iki “BEN”i anlatıyoruz, özellikle de zulmani “BEN”i çok önemsiyoruz; tanımak ve kurtulmak için. Çünkü zulmani “BEN” kelimenin tam karşılığı aptaldır ve salaktır. Zulmani sahneden Rahmani sahneye geçebilmişseniz, zulmani rollerinize baktığınızda göreceksiniz ki o rollerin hepsi aptal ve salak. İnsan kendi hayatında zulmani yanlarını oynadığı zulmani sahneye Rahmani olarak bakarsa ne kadar salak ve aptal davrandığını görür.
Vehmin ve vehmin zulmetinin tanımını çok net yaptık, vehmi ve vehmin zulmetini farklı açılardan bakışla ele alıp adlandırmaya çalıştık, çalışıyoruz. Vehim bir kayıtlılıktır, vehmin zulmeti de kayıtlılıktır; vehim de vehmin zulmeti de kayıttır, sınırlamadır, şartlanmadır. Bu kayıtlar aynı zamanda bir bilinç olduğu için, vehim kaydına vehmi bilinç, vehmin zulmeti olan kayda zulmani bilinç, şer bilinç diyoruz. Daha önce farklı bir bakışla, vehmin zulmetiyle olan kayıtlılığa “A” Takdim Formu “BEN” bilinci demiştik. Vehmi “BEN”e ve vehimden kurtulmuş BEN’e de “B” Takdim Formu “BEN” demiştik. Vehim ve sonrası benlik sürecindeki seyirde iki bilinç grubu var; Mutediller ve Mukarrebun. Mutediller vehmi benliğin yaşandığı süreci yaşıyor olanlardır. Mukarrebun ise vehimden de kurtulmuşluk kapsamında “BEN” sürecini yaşayanlardır.
VEHİM DE VEHMİN ZULMETİ DE BİR KAYITLILIK VE
BİR SINIRLANDIRMADIR, ŞARTLANMADIR

Bu işle meşgul olanların takıldıkları bir husus var. Benlikten kurtulma sürecinin sıkıntılı olduğunu fark edip “benlik nefs-i mardiyede kalkıyormuş. Nefs-i mardiye bizden çok uzak ve zor iş, benlikten kurtulmanın bu kadar üstüne düşmemek lazım” diyorlar. Yanılıyorlar. Şöyle yanılıyorlar. Sizin kurtulmanız gereken benlik zulmani benliktir. Nefs-i mardiyede kalkan benlik ise vehmi benliktir. Vehmi benlik nefs-i mutmainnedeki kişinin kendini takdim şeklidir. Bu yüzden, mutmainnedeki ikilik vehmi benlikten kaynaklandığı için zulmani değildir. O noktadaki kişide zulmani “BEN” kesinlikle olmaz. Düşünülen yanlış budur: Zulmani benliği ile yaşayan bir kişi “benlik nefs-i mardiyede kalkıyormuş” diyerek zulmani benliğini koruyor. Kendi “BEN” dediğiyle nefs-i mutmainnede olanın “BEN” dediğini aynı sanıyor. Zulmani “BEN”le vehmi “BEN”in hiç ilişkisi yoktur. Birisi küfür. Zulmani benlik küfür kapsamındadır, nefs-i mutmaninnedeki “BEN”likle, yani vehmi benlikle hiç ilişkisi yoktur. Nefs-i mutmainnede olanın küfür kapsamlı “BEN” takdimi olamaz, o vehmi “BEN”i takdim eder. Nefs-i mardiyede kalkan odur. Bu fark edilmezse kişinin zulmani benlikte kalmasına yol açar.
Vehim de vehmin zulmeti de bir kayıtlılık ve bir sınırlandırmadır, şartlanmadır. Bu şartlanmaların temel dayanağı cüz’i manaları var sanmaktır; “var sanmak”tır. Var sanmaya göre muamele edişler, var sanmaya göre davranışlar herkeste farklıdır ve bu durum farklı bilinçleri oluşturur. Var sanma aynıdır ama var sanmaya göre davranış farklıdır, muamele farklıdır. Bu farklılıklar rolleri oluşturur, onları farklı yapan bu muameleleridir. Aslında bu farklılıklar da birer kayıttır ve her biri bir bilinçtir…
BİLİNÇ NASIL ARITILMALI, KİŞİ NASIL ARINMALI?
Dedik ki; vehmi bilinç Rahmani bilinçtir. Zulmani bilinç ise şer bilinçtir, yani zulmani kayıt şerdir. Bu neden önemli? Bir kere şu duanın anlaşılması için “zulmani kaydın şer” olduğunu özellikle bilmek gerekiyor:
“Allahümme elhimniy rüşdiy ve eızniy min şerri nefsiy.”
“Nefsimin şer olan davranışlarından da sana sığınırım.”
Duanın devamı var. Oradaki “Allah’ım bana rüştümü ilham et” kısmını şimdilik açmayacağız.
Bu hadiste bahsedilen şey nefsin şer oluşu değildir. Burada yanılanlar nefsi kötü ilan ederler. Buna dikkat edelim, bu çok önemli bir yanılgıdır. Şer olan nefsteki zulmani kayıttır. O kayıt şer veri tabanındadır, şer bilinçtir. “Allahım beni nefsimin şer olan davranışlarına uydurma, oradan sana sığınırım” demek; “Allah’ım beni şer bilince bırakma, şer kayda bırakma, beni şer kayıttan kurtarıver, nefsimi şer kayıt yolunda kullanmayayım” demektir. Bunun iyi anlaşılması için şöyle bir örnek verelim: Elektrik! Onu ekmek kesen bir testereye veriyorsunuz, ekmek kesiyorsunuz, insanlar o ekmeği alıp yiyor. Bu hayrlı bir işin sembolü olsun. Bir de işkence yapan bir testereye elektrik veriyorsunuz, yani elektrik şer iş yapıyor; birine zulmediyor, sıkıntı çektiriyor. İkisinde de elektrik kullanıyorsunuz, ikisinde de testere var. Peki, şer olan elektrik mi? Şer, elektriğin şer yolda kullanılmasıdır. Elektrik şer değildir. Elektriği kullandığınız kayıt (ortam) önemli. Siz elektriği öyle bir kayıtta, öyle bir işle görevli testerede kullanıyorsunuz ki, o kaydın birine hayr, diğerine şer diyoruz. O zaman “nefsimin şer davranışlarından sana sığınırım” demek, “Allahım bana elektriği düzgün işlerde kullandırıver” gibi bir dua olur.  Elektriği şer ilan edenler, elektriği tanımayanlardır. Duaları anlayabilmek için de, nefsi tanıyabilmek için de bu detayı bilmek lazım. Göreceğiz, nefsi yanlış bir tanımın üstüne bina ettikleri için tasavvufta ilerleyemeyenler vardır. İlerleyemezler!
Sık duyduğunuz bir başka tabir var; bilincin arınışı. Biraz ondan bahsedelim. Bilincin arınışı çok önemlidir. Tamam, ama bilinç nasıl arınır? “Bilincinizi arıtın” denir, tamam. Peki, nasıl arıtacağız? Bilinç nasıl arınır? Bilinci ikiye ayırdık; vehmi (Rahmani) bilinç ve zulmani (şer) bilinç. Bir vehmi bilinçle “BEN” denir, bir de zulmani bilinçle “BEN” denir. Zulmani bilinç, vehmi bilincin üstünde örtüdür, kirdir, vehmi bilinci çalıştırmaz, kişinin vehim gözlüğüyle bakmasını engeller. Anladık ki zulmani bilinç vehmi bilincin kiridir. Bilinci arındırmak, vehmi bilincin üstünde kir (şer) olan zulmani bilinci temizlemektir, o zaman bilincinizi arıtmış olursunuz. Eğer siz Uzakdoğu felsefelerinin etkisinde kalır da bilinç arıtmayı onlarınki gibi sanarsanız, farklı tanrılar oluşturursunuz, özel yetenekleri olan feth-i zulmani sahibi zulmani “BEN”ler oluşturursunuz. İslamiyet’te bilincin arındırılması yalnızca budur: Vehmi bilinci kirleten, onun üstünde necis/kir olarak duran, onu örten şer yapıyı fonksiyonsuzlaştırmak bilinci arındırmaktır. Başlangıcı budur, bilinç arındırmanın ilk aşaması budur. İslamiyet için çok önemli olan bu yanıdır; siz bilincinizi böylece arıtmış olursunuz. Elinizdeki temiz suya çamur karışmışsa ve size “onu arıtın” denilmişse bu ne demektir? Suyu bir filtreden geçirin, çamurunu çekin, temiz su kalsın demektir. Vehmi yani Rahmani bilinci kirleten çamur, necis ve şer olan zulmani bilinçtir. Biz kendimizi bu dünyaya böyle başlamış buluruz. Bu yüzden kişi bu hali saf, temiz sanar, “safım, temizim” diye düşünür. Hayır, kirlisiniz. Ne yaparsanız yap, sizde zulmani bilinç var, onu arıtmak gerekiyor. Kimse arınmış “OL”muyor. Dolayısıyla, o suyu nasıl filtreden geçiriyorsak, bilinci de öyle geçireceğiz ki zulmani bilinç fonksiyonsuzlaşsın. Filtre edeceksiniz ki temiz bilinç çıksın, vehmi bilinç görünsün.
Kişi böylece bilincini arıtmış, arındırmış olur.

Edep; Ya Hu -157-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti