Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

HAK YERİNİ BULUNCA KİN VE ÖFKE BİTER

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 29 Eylül 2017 Cuma 14:01:12
 

– 42-
Tevbe Suresinin 13, 14, 15 ve 16. ayetlerini ayetler ve hadislerle tefekküre devam ediyoruz.
Enfal Sûresi 33: “Hâlbuki sen onların içindeyken Allah onlara azab vermezdi. Ayrıca istiğfar edenler de varken Allah onlara azab verici değildir.”
Müşrik olmalarına rağmen, Efendimiz (SAV) onların içindeyken ve onların içinde Hakk’ı fark edip sığınışta olanlar varken onlara azab verilmezdi. Bu şanslarını kaybettiler. Çünkü Rasulü ihraç ettiler. Tevbe-13’te rabbimiz soruyor: Hal böyleyken onlarla savaşmayacak mısınız? Savaşmaması gerekenler size savaş açıp savaşıyor, savaşması gerekenler çekingenlik gösteriyor. Durum böyleyken, onlarla savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Korktuğunuz için mi savaşmıyorsunuz? Unutmayın, Allah izin vermedikçe onların size ne bir zararı ne de bir faydaları dokunabilir, bir şey yapamazlar. Siz zaten böyle inanıyorsunuz. Eğer Allah’ın emrine muhalefet ederseniz; “savaşın” dediği halde savaşmazsanız, siz esas o zaman karşılaşacağınız azab/gazaptan korkun. Bundan sizi kim kurtarabilir. Tevbe-13’te hükmediyor: O halde korkmanız gereken ehakk Allah’tır. Korkmanız gereken Allah’tır.
Ayetteki “ehakk” kelimesi meallerde “korkmanıza layık olan Allah’tır” gibi meallendiriliyor ki doğru olmaz. “Korkup haşyet duyacağınız ehakk Allah’tır.” Ayete normal hayatta kullanılan dille baktığınız zaman “buna Allah layıktır” manası çıkar. Fakat hep diyoruz ki; Allah’la ilgili bir cümleye İhlâs Sûresi’ne uymayan mana verilemez. “Bunun manası bu, Araplar böyle diyor, geçmişteki manası böyle” gibi yaklaşımlar normal yaşantı dili için doğrudur. Ama “Allah” dediğinizde mana o çerçevede olur. Eğer siz “korkmanıza Allah layıktır” derseniz, Allah’ı insanlarla yan yana koyup kıyaslamış olursunuz. Yanlış. Ayetlerdeki mana meallendirilirken bunlara çok dikkat etmek lazım ki zihin yanlışa (kıyasa) düşmesin. Fark etmeden bile kıyasa düşse zihninizde tereddütler oluşur.
Bir doğruyu öğrenirken diğer
 doğrudan perdelenmeyin

Ayet diyor ki; korkmayın savaşın. Peki, savaşmanızla oluşacak olan nedir? Tevbe-14’te cevabı veriliyor: Savaşın ki Allah ellerinizle onları azablandırsın. Bu, özellikle tasavvufla meşgul olanların çok dikkat etmesi gereken bir cümledir: Allah sizin ellerinizle onları azablandırsın. Bir kere, normal hayatta, insani/beşeri yaşantı alanında insan böyle bir cümle kurmaz. Ne der? Onların cezasını ellerinizle verin der, normal hayatta cümlenin böyle kurulur: Gidin savaşın ve onların cezasını ellerinizle verin. İnsan düşüncesine, insan zihniyetine uygun cümle budur. Ama buradaki ifade ve buradaki mana öyle değil. Ayet çok önemli bir gerçeği içeriyor ve öğretiyor, bakın:
Birinci basamak zahiri mana şudur: Allah sizin ellerinizle onları azablandırsın. Siz değil Allah azablandıracak, azablandıran Allah. Neyle? Sizin ellerinizle. Bu mana zahiren düşünebileceğimiz ilk basamaktır. Peki, cümleyi bâtınen nasıl kurabiliriz? Bâtınen ilk basamak mana: Allah sizin elleriniz olarak onları azablandırsın. Ancak yine dikkat edilmesi gereken bir şey var. Bunu böyle bilmek başkadır, bir de farklı gibi görünen iki meali kıyaslayıp; bu ayetin manası öyle değil böyledir demek başkadır. Bu tuzağa düşmemek lazım, dikkat edin: Diyelim ki bir yerde batıni anlamı ifade eden ikinci cümleyi okudunuz, o zaman; ayetin asıl manası Allah sizin elleriniz olarak onları azablandırsın demekmiş, “ellerinizle azablandırsın” değilmiş derseniz perdelenirsiniz. Çünkü ikisi de doğru. Bir doğruyu öğrenirken diğer doğrudan perdelenirseniz kesrette kalırsınız. Tevhid’de ilerlemenin önemli ipuçlarını veriyoruz, hep yapmaya çalıştığımız bu. Tevhid yolunda ilerlemenin bir ipucu da Hakk yolunda duyduğunuz cümleleri cem etmektir. Kaç cümle duymuşsanız…
“Ben şu önemli kişiden şunu duydum, şu önemli kişiden bunu duydum” diyerek önemli kişileri ve İslam âlimlerini çarpıştırmayın. Böyle yapanlar aslında kendilerini, kendi hayatlarını çarpıştırıyorlar. Oysa yapmamız gereken el ele vermektir. Ne güzel, birisi bir önemli kişiden bir şey duymuş, diğeri de bir şey duymuş, iki bilgiyi, iki cümleyi birleştirip “tek cümle” yapmalıyız. Hakk yolda duyulanları birleştirip cem ederseniz Tevhid’i çabuk yakalarsınız. Eğer beyin bölmeyi öğrenirse, Tevhid yolunda bile olsa bölücüyse, bölücülükten (kesretin zulmetinden) kurtulamaz. Hakk yolda birleştirmek insanı Tevhid’e hızlı götürür. Bu yöntem, Hakk yoldaki cümlelerin birleştirilmesini de içerir. Dolayısıyla, Allah sizin ellerinizle onları azablandırsın, Allah sizin elleriniz olarak onları azablandırsın, Allah onları azablandırsın gibi cümleleri çoğaltabiliriz. Ama hepsini birleştirdiğinizde bulacağınız mana sizin için daha yüksek bir manadır. Doğruya bunları eleyerek ulaşamazsınız, cem ederek ulaşırsınız. Peki, eleme yapılmaz mı? Veya eleme ne zaman yapılır? Uygulayacağınız zaman! O zaman elemelisiniz. Bilgilerinizi amele dönüştüreceğiniz için o zaman elemeniz gerekir. Bu eleme; sırası gelince alıp uygulamak için rafa koymaktır. O bilgiler sırası geldiğinde uygulamak üzere saklamanız için önemlidir.
Kur’an’da anlatım tarzı muhataba göredir
Allah sizin elleriniz olarak onları azablandırsın cümlesi kişi için ne zaman zahir olur? Bu cümle ancak nefs-i mutmainneden sonra zahirmiş gibi söylenebilir. Bize bâtın gelir ama ona zahirdir. Onun yaşantısının hali olduğundan, o bu cümleyi rahatlıkla kurar. Bu yüzden bu cümle de doğrudur, diğeri de doğrudur. Ama bizim o günün şartlarını düşünüp buradan çıkarmamız gereken önemli mana; perdelenmememiz hatta titrememiz gereken mana; “Allah sizin ellerinizle onları azablandırsın” denmesidir. “Gidin onları cezalandırın” denilmiyor. Bu önemli.
Böyle olunca (yani Allah sizin ellerinizle onları azaplandırırsa) ne olur? Tevbe-14: “Böylece, Allah onların aleyhine size zafer versin…”
Burada bir parantez açılım ki konuyu anlamaya çalışırken ve tefekkür ederken yanlışa düşmeyi engellesin. Kur’an’da anlatım tarzı muhataba göredir. Ve Kur’an’daki bu yöntem çok önemlidir. Muhatabın yani hastanın tedavisine yönelik cümle kurulur. Çok dikkat edin, hastanın tedavisine yönelik cümleye bakıp doktor değerlendirilmez. Öyle yaparsanız yanlış olur. O cümle sizin şifanız için öyledir, doktor için değil. Bu ayette bu yönteme bakalım: Anlatıma bakınca, sanki karşı taraf Allah’ın kulları değilmiş sanarsınız. Anlatım tarzına bakıp da müşriklerin müşrik olma emrini, sizinle savaşma emrini onlara Allah vermemiş sanarsanız yanılırsınız. Eğer kişi kaderi iyi kavramışsa bilir ki; karşıdakilerin öyle olmalarının emrini veren de Allah’tır. Dileyen Allah’tır, onları “karşı taraf” yapan Allah’tır. Ayet “Allah onları cezalandırsın” dediğinde cezalanacak kişideki Allah hakikatini de görmek, o gerçeği ötelememek lazım. Ama bu bakış genel gerçek içindir. Bu genel gerçeği bildiğiniz halde bu cümleler bu gerçeğe uymuyor derseniz yanılırsınız. Ayetteki cümleler hastanın tedavisi içindir, tedavi cümleleridir ve muhataba göredir, doktora göre değil. Hakikat şudur, doktora göre gerçek şudur: Karşı taraf ta, bu taraf ta doktorundur. Ama şimdi, bu hastanın reçetesinde bu hasta için cümleler böyledir. İşte bu bakışla deniyor ki; onlarla savaşın ki Allah sizin elleriniz olarak onları azaplandırsın. Böyle yaparsanız Allah onların aleyhine size zafer verir.
Savaştınız ve Allah onların aleyhine size zafer verdiyse ne olur? Bir kere müminlerin şan ve şerefi yükselir. Çünkü çok ezildiler, horlandılar, yerlerinden/yurtlarından sürüldüler. Böylece şan ve şerefiniz yükselir. Bu, bugünkü cumhuriyet ve demokrasi sistemi içinde, birisine “seçimlerde şu kazanacak” demek gibi bir şeydir. “Şanı ve şerefi yükselirse yönetimi ele alır” gibi bir manadır. Şan ve şeref kelimeleriyle perdelenmemek lazım. Bugünün şartlarında iktidar olmak için nasıl “oy” lazımsa, o günün şartlarında da bu anlatılanlar lazım.
Şımarığın da mağdurun da
buluşacağı çizgi Hakk Çizgisi’dir

Siz onlarla savaşırsanız başka ne olur? Tevbe-14: “Ezilmiş ve acı çekmiş müslümanların sadrları ferahlar.” İnsanî cümleyle söylersek; içlerine su serpilmiş gibi olur. Kur’an buna “şifây-ı sadr” diyor, yani sadra şifa. Ve sonuçta Hakk yerini bulur. Çünkü daha önceki uygulamalar haksız uygulamalardı, haksız savaşlardı. Bu yüzden o saldırılar ve savaşlar haksız yere savaşan grubu şımartıyor, haksızlığa maruz kalanın (mağdur olanın) da içini eziyor, içini bunaltıyordu. Bu yüzden bir denge lazım. Nasıl bir denge? Şımarığın şımarıklığını giderip mağduru Hakk’a, Hakk çizgisine yaklaştıracak bir denge. Şımarığın da mağdurun da buluşacağı çizgi Hakk Çizgisi’dir, dinginlik çizgisidir, rahatlık çizgisidir, orta yol çizgisidir. Bu çizgiye, bu hatta gelince şımarık da mağdur da rahatlar. Bu çizgi salâttaki saf gibidir, kişinin rütbesi ne olursa olsun orada İmam’ın arkasında yan yana durur. Saftaki kişi yanındakine bakıp da; “ben müsteşarım, sen hademesin, yan yana nasıl namaz kılarız?” demez, böyle bir düşünce aklına bile gelmez. Safta veya tavafta yan yana, omuz omuza gelince ikisi de dinginleşir ve mutlu olur; çünkü Hakk yerini bulmuştur. Zaten imanlı kişi dış dünyada bundan öyle rahatsızdır ki, o Hakk Çizgisi’ne geldiği zaman rahatlar, onunla yan yana olmaktan rahatlık duyar, beraber ve bir olmaktan mutlu olur. Bunu en iyi nerede yaşarsınız? Kâbe’nin etrafında, özellikle ihramda yaşarsınız. İnsani yani tanrısal rütbelerin kalktığı, Kul Rütbesi’nin hâkim olduğu alanda yaşarsınız. Böylece Hakk yerini bulunca, bu dinginlikle birlikte galip tarafta da, mağlup tarafta da kin ortadan kalkar, gelecek için kin kalkar. Kin kalkınca öfke de oluşmaz. Bu sonuç her iki tarafın fuadında da (değerlendirme ve analiz-sentez merkezinde de) meydana gelir. Değerlendirme merkezi fuad, kinin oluşmadığı, öfkenin gazabın kalktığı bir sonuca ulaşır ve bu bilgiyi kalbe gönderir, oraya bunu kalbeder, yani kalbe “beyne böyle bilgi ver” der. Böylece onun kalbi beyne “kin, öfke” talimatı vermez. Beyin de kan kimyasını, hormon ve enzim sistemlerini bu yeni gelen emre göre düzenler. Sonuçta ne olur?
Tevbe-15: Kalblerdeki ğayz (gadap) giderilir. Ayet buna; “yüzhib ğayza kulubihim; kalblerdeki ğayzın giderilmesi” diyor. Ayetin devamındaki “Allah dilediğinin tövbesini kabul eder” ifadesi, ”böyle olunca, umulur ki onlar saldırılarına son verirler” temennisini taşımaktadır, orada böyle bir mana var: “Allah dilediğinin tövbesini kabul eder, çünkü Allah Aliymun Hakiym’dir.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti