Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

HAS SÛRETİ HEDEF EDİNMEK, ALLAH’A FİRAR ETMEK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 30 Mayıs 2017 Salı 12:08:37
 

– 113-
Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’ndan çok sık bahsediyoruz, onu bir iki cümleyle biraz anlaşılır kılalım.
Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun kendine has bir sûreti vardır, o Has Suret’tir. Bu has sûretin alt sûretleri, alt üniteleri vardır. Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu, Kendinde Kendine Göre Var olan “BEN” denilerek ifade edilir ve Birbirlerine Göre Var’ın fiziksel sınırları ile kayıtlı değildir. Has sûret öyle bir sûrettir ki, gözükmesi için bulunduğu ortamın şartlarına uygun başka bir sûrette olması lazım. Yani has sûretin “bürünme”si şarttır. O bulunduğu ortamın şartlarına bürünür.
“BEN” nedir?
Bizdeki Kendinde Kendine Göre Var’ın sûretiyle ilgili bir önemli benzetme yapacağım; Kendinde Kendine Göre Var olanın, “BEN” diyerek ifade edilenin sûreti bizim Birbirlerine Göre Var diye tanımladığımızın fiziksel sınırları ile kayıtlı değildiri anlamak üzere. Üç dört yaşlarında bir çocuğun “BEN” deyişi ile kırk yaşındaki birinin “BEN” deyişi farklı mıdır? Aynıdır. Üç dört yaşındaki çocuğun “BEN” derken oluşturduğu “BEN” sûretine “Sen kendin kadar BEN de” demiyoruz. Hatta “Nasıl kendini savundu, nasıl da kendini ortaya koydu, nasıl kendi dediğini yaptırıyor?” diye şaşırıyoruz. Fiziksel yapısına göre “BEN” demiyor ki! “BEN” demekle ilgili sûret kırk yaşında olanda da, üç dört yaşındakinde de aynıdır. Onun görünümünü sağlayan, hatta onun görünümünü kısıtlayan fiziksel beden ayrıdır; o Birbirine Göre Var olan onun arabasıdır, o ayrı iş. Arabayı kullananın “BEN” deyiş bedenleri aynıdır. Bu yüzden, o “BEN” diyenin sevgi ve nefret gibi duygularla ilgili sûretleri de aynıdır. “Ne olacak canım, üç yaşındakinin sevgisi” diyemezsin. Kırk yaşındakinin sevgisiyle üç yaşındakinin sevgisi boyut olarak aynıdır. Ama bedenleri farklıdır. Sûreti izah edebiliyor muyum? Bir örnek daha vereceğim ama mânâyı alıp örneği silelim. Evdeki elektrikli aletleri düşünün; birisi çok küçük, birisi büyük, birisi daha büyük. Farklı büyüklükte ve farklı marifette üç alet düşünün. Küçük olanda daha az elektrik yok ki. Elektrik hepsinde 220 Volt. “BEN” demeyi de bizim için elektrik gibi düşünün. Üç yaşındaki çocukta da “BEN” deyiş 220 Volt, kırk yaşındaki adamda da “BEN” deyiş 220 Volt. 220 Volt elektriğin kullanıldığı alet küçük olabilir. Birisi tost makinesidir, birisi kocaman buzdolabıdır ama ikisinde de o 220 Volt. Dokun da gör! Bunun elektriğinden ne olacak diyemezsin. Küçücüktür ama aynı 220 Volt’tur. “BEN”i biraz anlatabildim mi? Elektriğin bir sûreti var, ama o kendi sûretinde gözükmez. Onun bu dünyanın şartlarına göre bir sûrete bürünerek gözükmesi gerekiyor. Kendi sûretinde gözükemez, o Has Sûret’tir. Bu örneğe bakıp insan elektriktir demeyin, “BEN”in ne olduğunu benzeterek anlamak için örnek veriyoruz.
Bu “BEN” nuru öyle birşey ki, öyle has birşey ki ona dayanamayız. Bunu da bir örnekle anlamaya çalışalım. Bir bakır tel düşünün, üstünde 7 kat kablo var; içerisinden 220 Volt elektrik taşıyan bir bakır tel geçiyor. O bakır teli tutabilir misiniz? Çarpar. Ama üstündeki o kablolar sayesinde tutuyoruz. “BEN” öyle birşey ki üzerindeki sûretler sayesinde onu tutarız. Siz Allah’ın “BEN” deyişini, “BEN” demenin nurunu ne sanıyorsunuz? O “BEN” demeyi Hz. Mûsa görmek istedi de daha kokusundan bayıldı gitti. O, elektrik tutmak gibi bir şeydir. Bizdeki sûretler “BEN” diyen o nurun üstündeki kablolar gibidir, bizdekiler o telin büründüğü kablolar gibidir. O yüzden, “BEN” orada zarar vermeden, (yani merhametle) duruyor. O suretler Allah’ın merhameti. Değilse “BEN” nuruna nasıl dayanırız? Söylerken kolay söylüyoruz ama ona dayanabilir miyiz?
Bu telin etrafında o kadar çeşit kablo var ki, öyle kablolar var ki… Hele bir kablo var ki içindeki teli yani elektriği reddediyor.
Algılar ve algıların örttüğü sûretler
değişir ama has sûret değişmez

Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu kendine has sûretiyle insanda var. İnsanın kalıbı daha sonra eklenir ve kalbın gereği de sûretler oluşur. Kalbın gereği oluşan sûretler bu has sûreti örterler. Has sûreti örten bütün bu sûretler has sûrete göre ilah vasıflıdır, ilah iddialıdır. Yoksa öyle bir sûret olamazlar. Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun has sûretini örten sûretler, bulundukları ortam şartlarında algılamalar yaparlar. İnsan bu algılamalara da “Hislerim” der; onlar Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nda geçen “his” değildir, onlar “algı”dır. Siz sizdeki Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nu, Kendinde Kendine Göre Var olanı “BEN” diye takdim ettiğinizde, onun has sûretini bulunduğu ortamın şartlarına ve o kulun kalıbına göre kaplamış olan sûretlere göre bulunduğu ortamda algılamalar yapar, o algılamalara da “Hislerim” dersiniz. O hisler algıdır. Bu sûretler değişince algılar da değişir. Dersiniz ki “ben şu, şu çalışmaları yapmadan önce bunlara kızardım, şimdi kızmıyorum”. Algınız değişmiş. O zaman öyle algılıyor kızıyordun, şimdi kızmıyorsun. Çünkü sûretin değişiyor. Algılar ve algıların örttüğü sûretler değişir ama has sûret değişmez. Biz ikisine de “his” dediğimiz için, has sûretli olan Kendinde Kendine Göre Var’la “BEN” dediğimiz esas hissi, algılarımızla tarif ettiğimiz hislerle karıştırmamalıyız. Örten sûretler kalktıkça işte bu algılar değişir, böylece hisler de değişmiş olur.
Sûretten sûrete
Amaç, kazanım ve değişimle bu has sûrete doğru gitmektir, has sûrete doğru kazanım yapmamız gerekiyor. Bu kazanımın bir yanı yıkama ve temizlemeye dayanır. Bu yüzden onun bir anlatılış biçimi yıkama ve temizleme ile izah edilir; o örten sûretlerden yukarıya doğru, has sûrete doğru yıkama ve temizleme ile gelinir. Fakat bilinmelidir ki Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun kendine has sûretinin üstünü örten sûretler bilgi ile silinmez; o örten sûretlerin fiilleri yok edilerek silinir. Bu da terki gerektirir. Terkle sen örten sûreti kaldırıyorsun, esas sûret ve ona ait fiil çıkıyor. O orada zaten var, diğeri örten sûretti. İzah edebildim mi? Biz has sûrete ulaşmak istiyoruz, bu yüzden de bilgisini biliyoruz ama örten sûretler bilgi ile kalkmaz. Örten sûretlerin fiilleri yok edilince sûret kalkar. Çünkü sûreti orada tutan fiilleridir. Fiilleri yok edince sûret kalkar ve siz başka bir sûrete, başka bir fiile düşersiniz, artık başka bir sûrettesinizdir. Daha önce hedefiniz bu sûrete ulaşmaktı, ulaştınız. Şimdi o sizin mücadele ettiğiniz sûretiniz. Şimdi siz o sûretle, ona ait bir fiille uğraşırsınız. Bunu kim yapar? Veli. O bir sûrete gelir ve ilmel yakîn oluşur. Böylece, daha önce ulaşmaya çalıştığı şey şimdi artık onun mücadele edeceği sûrettir, onunla mücadele edip aynel yakîne gelecektir. Ona da ulaşırsa, o zaman da aynel yakîn sûretle mücadele edip hakkal yakîne gelecektir inşâAllah. Bir velinin fiilleri bizim ulaşmaya çalıştığımız fiiller olabilir, ama onlar onun mücadele ettiği fiillerdir. O fiillerin yok edicisi bize Kur’ân’la öğretilmiştir: LA. Sözle “Lâ”, fiille “Lâ”. Tüm örtücü sûretlere “LÂ/YOK” muamelesi yapmak gerekiyor.
Has sûrete ancak umutla yaklaşılır
Bu noktada bir tehlikeden söz edeceğiz. Eğer kişi sûretleri bilgi ile yok ettiğini zannederse buna inanır; sûret duruyordur ama o yok ettiğini zanneder. Birinin kendisini Napolyon zannetmesi gibi. Aslında Napolyon değil ama kendini Napolyon zannediyor. Bilgi böyle bir şeydir. Napolyon bilgisine kafasını takan kendini Napolyon zanneder. Ama kendi sûreti durur. Örtücü sûretleri bilgiyle yok ettiğini zannedenler öyle bir tuzağa düşerler; örtücü sûretledirler ama kendilerini has sûrette zannederler, has sûret taklidi yaparlar. Allah muhafaza etsin, tehlikeli olur. Sûretler bilgiyle silinmez, bu yüzden sâlih amel önemlidir.
Bu yolda Allah korkusu insan için bir hediyedir, Allah’ın bir lütfudur ve o kadar önemlidir ki. Neden? Has sûrete gitmemizi engelleyen örtücü sûretler Allah korkusundan sinerler, Haşyetullah onların sinmesini sağlar. Böylece örtücü sûretler fiilsizleşir. Has sûrete ancak umutla yaklaşılır; umuyorsan has sûret yaklaşır, umut onu yaklaştırır. Allah korkusu olan Haşyetullah örtücü/engelleyici sûretlerin fiillerini sindirir, o filleri yok etmeni kolaylaştırır. Bir mânâyı daha ayırdık. Onu birleştirdiniz mi adı Havf ve Recâ (Korku ve Umut) olur. Korkuyla örtücü sureti sindirir, umutla yaklaşırsın.
Kurtulma çabalarına ayetler ne diyor?
Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun has sûretini örten ilah iddialı sûretlerden kurtulma çalışmalarına âyetler ışığında bakalım. Örtücü sûretlerden kurtulma çalışmaları yapan kişinin Kur’ân’da yeri nedir, Kur’ân o kişiye ne diyor? Daha önce bu âyetleri paylaştığımız için şimdi sadece “Şu âyete göre” deyip tanımını yapacağız:
Kıyâmet-2’ye göre, bu kişi Levvame Nefs’e girmiştir. Has sûreti örten, ona uymayan fiiller çıkaran örtücü sûretlerin ilah iddialı davranışlarından sıkıntı duyan bu nefs Levvame Nefs’tir. Allah Kıyâmet-2’de bu nefs için yemin eder.
Bakara-2’ye göre o, muttaki olarak örtücü sûretlerin ilah iddiasından korunan sınıfına girer ve ‘Muttaki’ diye anılır.
Rûm-30’a göre o kişi Hanîf’tir. Örtücü sûretlerin ilah iddialarına sırtını dönmüştür.
İnsan-29’a göre, Rabbine yönelendir, has sûreti hedef edinendir.
Zâriyat-50’ye göre, örtücü sûretlerden kaçıp Allah’a firar edendir.
Nisâ-100 ve Ankebût-26’ya göre, Allah’a ve Rasûlü’ne hicret edendir. Hayat tarzını örtücü sûretlerden hicret ettirip Allah ve Rasülü’ne taşıyandır.
Nisâ-78 idrakıyla düşünüp, örtücü sûretlerin de Allah’ın kulu olduğunu görüp Allah’ın razı olduğu kulluğa tâlip olandır. “Örtücü sûretleri de sen yarattın, onlar da kulun, onların da hükümlerini veren sensin Allahım, Senden Sana sığınırım” der, tüm kulların hüküm verenine sığınır, “Senin razı olduğun kul hâline tâlibim” der.
İsrâ-25 ve Kâf-32’ye göre o evvabîndir, özüne dönendir, has sûrete yürüyendir. Akşam salâtından sonra ikame edilen salâtın ismi o yüzden Evvabîn’dir. O salât “Yâ Rabbi, sana yöneldim, yönelişimi kabul buyur” mânâsına gelen bir dua içerir. Esası altı rekâttır. İki iki kılınırsa son iki rekâtın Hıfz-ı Îman diye kendine has bir ismi vardır ve “Bana öğrettiğin îmanımı son nefesimde de muhafaza buyur Yâ Rabbi” sığınışını içeren iki rekâttır. Söyleseniz de söylemeseniz de onun karşılığı budur; özüne dönen kişiye hıfz-ı îman duasıdır.
Kâf-33’e göre o kalb-i munîb’dir, hakikatine dönen kalbdir, has sûrete uygun kalıplanandır.
Hac-54 ve Hûd-23’e göre kalbi ihbat edendir, örtücü sûretlerden kalbını mümkün olduğunca temizlemiş, mutmain olmuş, o mutmainlikle boynunu bükmüş kişidir.
Şuarâ-89 ve Saffât 84’e göre Kalb-i Selîm’dir. Örtücü sûretlerin kalıba tesirlerini temizlemiştir. Hastalık/maraz sayılan kısımlarını kalbından temizleyip hastalıksız kalb (kalb-i selîm) sahibi olmuştur.
Fecr; 27, 28, 29, 30’a göre, örtücü sûretleri temizleyip has sûret alanına giren nefse, umulur ki Rabbim Nefs-i Mutmain kapısını açar. O senden razı, sen O’ndan razı cennete dâhil olursun inşâAllah…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER