Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“İLK ADIM” VE SONRASINDAKİ KAVŞAKLAR

Kur’an ve Hadis’le bize öğretilen hayat tarzı içerisinde “İslam’a uygun amel” kavramını şöyle tanımlamıştık: Allah kuluna ne vermişse ve ne veriyorsa, kulun bunları karşılığını Allah’tan bekleyerek Allah için vermesi. “Makbul olan amel”i böyle tanımlayınca, bu tanım gündemimize “Allah için vermek” nedir sorusunu getirmişti. Kur’an bize İhlâs Suresi ile; “Allah Ehadus Samed’dir; O bir şeye ihtiyacı olmayandır”ı öğretti. Allah için vermeyi bu bakışla tanımlayalım: Allah için vermek Allah’ın verdiklerini kullanarak Allah’tan uzaklaşmamaktır; Allah’ın verdikleriyle “Varım ve Muhtarım” iddiasını sağlamlaştırmamaktır; Allah’ın verdikleriyle insanları Allah’ın yolundan engellememektir; Allah’ın verdikleriyle, Allah’ın yoluna ve yolundakilere ters bakmamaktır, onlara buğz etmemektir.
Allah için vermeyi zihnimize böyle de yazmıştık.
Allah yoluna ve yolundakilere ters bakmak, onlara buğz etmek ĞILL’dir ki, Ğıll ile cennete girilmez! Bunu otuz yazıdan oluşan Aşağıların Aşağısı paylaşımlarımızda detaylı gördük, ayrıca İnşirah kitapçığında da geniş olarak ele aldık.
“İlk adım”ı atarken
Allah’ın yoluna ve yolundakilere ters bakarken cennet olmaz. Siz size ters bakanı evinize almak istemiyorken, Allah’a ve Allah yoluna ters bakarak, müminlere buğz ederek nasıl cennete gireceksiniz? Kalbte bu Ğıll varken cennet yoktur. Öyleyse Ğıll’ı çok önemseyelim. Ğıll ile ilgili şu hususu da lütfen önemseyiniz: Meallerde “Ğıll” için “kin ve nefret” yazılırsa yeterli olmaz, onu Allah’la ilişkilendirmek gerekiyor. Aksi halde inançsız veya yanlış inanışlı birisi davranışlarından kin ve nefreti siler de kinsiz yaşarsa cennete mi girecektir?
Allah’a ters bakıyorsan, Allah’ın kurallarından ve inananlardan rahatsız oluyorsan sende “ğıll” var demektir; sadırda ve kalbte “ğıll” olması budur. Ğıll taşıyan Allah’ın verdiklerini kullanarak Allah’a ters bakar. Bu nedenle o “ğıll” silinmeden cennet olmaz, ğıll varsa cennet yoktur!
Ğıll’in bir tarifi de Allah için vermemektir. Sende ğıll oldukça sen Allah için veremeyeceksin. Böylece sâlih amelin bir tanımı ile daha karşılaşmış olduk: Allah’ın verdiklerini Allah için vermek; karşılığını Allah’tan bekleyerek vermek SALİH AMEL’dir.
Bu tanımla birlikte Talib için çok önemli bir de ipucu oluşur: İLK ADIMI ATMAK
Mutlaka ilk adımı atmalısın. Bu paylaşımların Biiznillah hedefi Fatiha Suresi ile ulaşacağımız fetih”tir; bunu yakalamak için bu çok önemli bir ipucudur; ilk adımı atmalısın, kıpırdamalısın ve kendine sormalısın: Yoksa ben “doğruyu yapacak irade yok ama yanlışı yapacak cesaret çok”lardan mıyım?
Mutlaka ilk adımı atmalısın.
Bu kapsamda, bir işi yaparkenki hedefine ulaşmak için hedefinle ilgili esmaları kendinde tespit edip kullanmalı, hatta onları tüketmelisin. Diyelim ki hedefin bir günahtan kurtulmak, tespit ettiğin bir batıl davranıştan, bir günahından kurtulmak istiyorsun veya bir takva amel tespit ettin onu yapmak istiyorsun. Hedefin her ne ise onunla ilgili esmaları kendinde tespit edip onları kullanmalı ve tüketmelisin. Bu yöntem tahmin edemeyeceğiniz kadar önemlidir! Sen o esmaları kullanmaya başlamadan, hatta onları tüketip zorlanmadan o esmalarla ilgili destek gelmeyebilir. Tanımladığımız bu usül, zikrullah çalışması yapan talib için çok önemli bir tariftir: Öncelikle yapman gereken zikrullah, sahip olduğun esmayı ihsa etmendir, onu maksimum değerlendirmendir. Şöyle örneklersek daha iyi anlaşılacaktır. Herhangi bir konuda bir hedefiniz var ve size ilgili esma zikirleri önerildi, o zikirleri yapıyorsunuz. Esas zikrullah bu değildir, bunun maalesef faydası olmaz! Zikrullah’ın böyle olmadığını ve ne olduğunu “Sen Tanrı mısın?” kitapçığında detaylarıyla anlattık. Zikrullah için önce Nefs-i Levvame’ye girmek, yani doğru adreste ikamet etmek şart. “A” Takdim Formu’yla, yani “Varım ve Muhtarım” idrakıyla, Sözde Tanrılık İddiası’yla yapılan zikir ne olursa olsun, Allah’tan uzaklaştırır; senin iddiacı yanlarını kuvvetlendirir, bu da Allah’tan uzaklaşmana yol açar.
Altınları saymak ayrı, kıymetini bilmek ayrı
Kul için Zikrullah ancak “Âmentü Billâhi ve RasûliHi” bilinciyle faydalıdır. Bu idrakla zikrullah nasıl yapılır, inşaAllah göreceğiz.
Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Allah’ın yüzden bir noksan, doksan dokuz ismi vardır, onları ihsâ eden cennete gider.”
Hadisi çok iyi anlayıp öyle ilerleyelim. Hadisteki doksan dokuz, “tane, adet, sayı” değildir. Şunu da ifade edelim; kitaplarda rastladığınız ve bu hadise eklenmiş gördüğünüz “doksan dokuz esma listesi” hadiste yoktur, onlar sonradan yanyana getirilmiştir, hadisin orijinali bu kadardır: Allah’ın yüzden bir noksan doksan dokuz ismi vardır, onları ihsâ eden cennete gider.
Hadiste geçen “doksan dokuz” birçok mânâyı içerir ki o mânâları bulmalı ve çakıştırmalısın. Çünkü: Rasûller, Nebiler ve özellikle Rasûlullah (SAV) Efendimiz bir cümle söylemişse o cümle birçok mânâyı içerir, onu bir tek mânâya bağlarsanız olmaz. “Doksan dokuz” Halifetullah’ın Ana Dosyaları olarak bilinen doksan dokuz isim mânâsınadır; bir de sonsuz sınırsız demektir. Sayı söyleyerek çokluk ifade etmeyi biz de kullanırız, “binlerce” deriz, “bin bir surat” deriz. Bunlar adet mânâsında olmayıp “sayılamayacak kadar çok” demektir. Hadiste vurgulanan bir diğer husus bu isimleri ihsa edenin cennete gideceğidir. “Bunları ihsa eden cennete gider” diye okuyunca kişi hemen eline tesbihi alıyor, bu isimleri saymaya başlıyor. Bunun hiç mi faydası yok? Elbette var. Bir küp altını döküp her gün saymak gibi bir faydası var; eliniz altına değmiş olur. Ama o altınları kullanmadıkça gerçek faydayı elde etmiş sayılmazsınız.
“İhsa etmek” yalnızca saymak değil ki. İHSÂ ETMEK değerlendirmektir, kıymetini bilerek saymaktır. Böyle düşündüğünüzde, bir esmayı saymak onu ihsâ etmektir, yani onu arayıp bulmak ve değerlendirmektir, kullanmaktır. ESAS ZİKRULLAH budur, yolu da şudur: Kendinize bir hedef koyduğunuzda, önce o hedefle ilgili esmayı kendinizde bulacaksınız. Onu bulup kullanmanız, sizdeki o esmayı kıpırdatmanız Esas Zikrullah’tır ve gerçek sayma, gerçek İHSÂ budur. Bir yere oturup esmaları saymak onları “ihsâ etmek” değildir, kıpırdamak gerekiyor, kıpırdamadan olmaz! O esma hareket etmeden sevap kazanamazsınız. Allah, esmaları hareket etsin diye dünyaya gönderdi, onlar zaten kıpırdamadan duruyorlardı. Fark edin, onlar kıpırdamadan duruyorlardı. Hareket etsinler diye gönderildikleri halde onları niye hapsediyorsunuz? Esas zikrullah onları Allah için kullanmandır. Sendeki esmayı ihsa etmen, değerlendirmen, maksimum kullanman zikrullahın başlama noktasıdır, esas zikrullah onları kullanmakla başlar. Hem de sanki Muhtarmışsın Gibi kullanman gerekiyor. Sendeki mevcut esmaları sanki muhtarmışsın gibi sonuna kadar kullanmalısın. Bunu yaparsan, zorlandığın yerde seni Allah takviye eder.
Her an yeni bir tercihle karşı karşıya
Şunu fark etmelisin ki; HER AN TERCİHTESİN.
Dünya hayatının her anı, kesintisiz, her en küçük anı Hakk veya Batıl yönünde bir tercihtir. Dünya hayatı tercih üzerine kuruludur. Her an bir tercihtesiniz, her an! Makine sürekli çalışıyor; ne tercih ettin, ne tercih ettin.
Her an çalışan bir tercihmatik var! Tercih ettiğin ya Hakk’dır, ya Batıl! Ya zerre kadar Hakk, ya zerre kadar Batıl. Bu yüzden, zerre kadar Hakk’ın karşılığını da, zerre kadar Batıl’ın karşılığını da göreceksin. Onun için her düşüncende, her halinde, her fiilinde Hakk yolu tercih edip sürekli Rabbine yönelik yaşaman gerekiyor. Bir kere “Rabbime yöneldim” demekle iş bitmiyor, her an yöneleceksin.
“Muhakkak ki bu bir öğüttür. Dileyen Rabbine bir yol edinir.” (İnsan-29)
“Rabbinize yönelin ve size azab gelmeden önce O’na teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız.” (Zümer-54)
İnsan-29 ve benzer mânâdaki ayetleri değerlendirdiğimizde, seni tercih durumunda bırakan an ve olaylar senin için İnsan-29 Kavşakları’dır. Bu konuda “İnsan-29 Kavşakları” adlı Tefekkür Şemamız’a bakabilirsiniz (http://www.birdusunyansimasi.com/media/ihlashayat/5.ihd.pdf). Çünkü sürekli bir kavşaktasın.
Sürekli kavşakta olan kim? Muhammedî olan!
Muhammedi olmanın farkı budur, başkası bunun farkında değildir. Çünkü diğeri bâtıla dönmüş, yanlış rotaya girmiş, otomatik pilota da bağlamış, sürekli o tarafa uçuyor, yeni bir tercih yapmıyor! Tercihini yapmış, rotayı cehenneme bağlamış, yaşayıp gidiyor. Ama Muhammedî olan öyle değil; o her an yeni tercihte!
“Her an” çok önemli. Bu yüzden her an korkun! Bu yüzden ölüm ânı çok önemlidir! Az önce tercih etmiş olabilirsin, hemen yine tercih etmezsen kaybedersin. Hayat “her an tercihtesin” hâli üzerine kuruludur. Ve bu hayatta senin bu tercihi nasıl kullandığın önemlidir. Tercih etmenin ve sonucunu yaşamanın en güzel örneklerinden birisi Fetih Sûresi’ndedir; orada mü’minlerin kalblerindeki tercih ve sonuçları anlatılır:
“Andolsun ki; Allah, o ağacın altında sana biat ettiklerinde mü’minlerden razı oldu; onların kalblerinde olanı bildi de üzerlerine sekîne inzal etti ve kendilerine feth-i kariyb(i sevab olarak) verdi.” (Fetih-18)
Mü’minler kalblerindeki bu tercihleri doğrultusunda ilk adımlarını atıp, Efendimiz (SAV)’e “savaşa gideceklerine ve savaştan kaçmayacaklarına” dair biat etmişlerdir. Onların bu ilk adımlarından Allah razı olmuştur. Ancak müminler bu “tercihlerini tam mânâsıyla yerine getirememe” korku ve endişesine girince, bu endişe içindeki mü’minlere verilen mükâfat şu olmuştur:
Tüm endişeleri, ikilemleri ve beceriksizlikleri yok eden bir SEKİNE İNZALİ…
Ve sevab olarak da FETH-İ KARİYB…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER