Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İNSAN KÜFRÜNE ÂŞIKTIR – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 5 Ocak 2017 Perşembe 12:37:48
 

Önceki bölümde “Ğıll”in anlaşılması gereken önemli bir mânâ olduğunu, meâllerde ona “kin, sevgisizlik, nefret” anlamları yüklenirse okuyanın ondan bir amel çıkaramayacağını ayetleriyle gördük ve “Ğıll”i tanımladık: Ğıll Allah’tan nefret etmektir. DûniHi algıdayken kişi Allah’tan nefret eder bir zihniyettedir. Bu yüzden Allah’ı sevenleri de sevmez. Allah’ı sevenleri sevmek kolay değildir, ancak Allah lütfederse sevebiliriz. Şu bir kısa yoldur: Allah’ı sevdiğini söyleyenlerdensen, sevgi konusunda yanlış yapmaktan korkuyor ve korunmak istiyorsan Efendimiz (SAV)’e tâbi ol!
Rasûlullah Efendimiz (SAV), Allah sevgisi için bize hadisiyle bir dua öğretir: “Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbuke: Allahım, senden aşkını dilerim ve seni sevenleri sevmeyi lütfetmeni dilerim.”
Ğıll gibi dûniHİ algıyla çok ilgili bir duygu da minnettir. DûniHi algıdaki kişi eğer bir yaratana inanma ihtiyacı duymuşsa ve Allah’ı seçmişse O’na bakışı “Seni seçtim ha!” formundadır. Çünkü dûniHi algı alanında “müstakilen var ve muhtar” olarak yaşıyor, inanmak için de Allah’ı seçti. Allah’ı seçtiği için işlerinin ona göre ters gitmemesi lazım! Eğer işlerinde kendince ters giden bir şey olursa “Oysa seni seçmiştim, bunu sana yakıştıramadım. Hac’ca da gittim, şöyle hayırlar yaptım, karşılığı bu mu?” dercesine bakar. Allah’a böyle bakmak çok tehlikelidir, bu Allah’a minnettir! Minnet duygusu kişideki dûniHi algının, yani Esfele Sâfiliyn yaşantının delilidir. Müstakilsen Allah’a minnet edebilirsin; yani “birçok seçenek vardı ama seni seçtim” diyebilirsin. Allah diyor ki: İnsan Allah’a minnet edemez. Allah minnet eder. Siz Allah’a karşı minnet altındasınız:
“(Rasûlüm) sana minnet ediyorlar (başına kakıyorlar). Onlar sana minnet edemez. Siz Allah’a minnet edemezsiniz, O (Allah) size minnet eder.” (Hucurat-17)
Efendimize gelip “Seni seçtik, senin yanındayız. Bize ona göre iltifatkar ol” diyorlar. Bunun üzerine bu âyet geliyor: “Onlar böyle minnet edip başa kakamazlar. Onların seni seçmesini onlara biz verdik. Biz minnet ederiz, ben öyle diyebilirim. Çünkü Allah’ı tanımalarını onlara ben veririm. Bilin ki ben istedim diye siz “BEN”i tanıdınız, haddinizi bilin ve ‘Allahım, bak seni tanıdım, seni seçtim’ bakışıyla minnet etmeyin.” Minnet etmek başa kakmaktır ve bu özellik dûniHİ algıda çok önemlidir. Allah’ı sevenleri sevmekle ilgili olarak da önemlidir.
DûniHİ algıdan Billâhi algıya geçebilmeyi gizlice sabote eden, Billâhi algıyı benimsemeyi engelleyen de bu sevgi işidir. Nedenini iki cümleyle söyleyeceğim, çünkü insan o halinin çok farkında değildir. Bu yüzden bunu sıkı yakalayın inşaAllah: Çok farkında olmayabilir ama insan küfrüne âşıktır ve bu aşk hep ağır basar. Bunu itiraf edin, fark edin; kişi hep küfrüne âşıktır, her olayda küfre olan aşkı ağır basar, hiç Allah Aşkı ağır basmaz! Bu konuda onlar, iki kadın arasında denge sağlamaya çalışan adam gibi konuşurlar, “Orta yolu buluyoruz, biraz dünya, biraz Allah” derler. Allahım, muhafaza buyur. Bunu çok önemseyin, insan küfrüne âşıktır! Tâlip olan bu aşkı fark etmeli ve bu aşktan nefret etmelidir. Çünkü bu aşktan kurtulamazsan hesabını vereceksin…
Salât liste başı olmalı
Bir aşkı kuvvetli nefret engeller veya örter. “Aşk ve Nefret” bir termometrenin cıvasının sıfırın üstündeki ve altındaki hâli gibidir, aynı duygunun yer değiştirmesidir. Bu yüzden bir aşkı kuvvetli nefret engeller. Nefret aşkı öldürmez, kapatır. Öyleyse, hiç değilse nefret et ki küfrüne olan o aşk ortaya çıkmasın, “ben de varım” demesin. Nefret bu aşkı tam öldüremez, onu tam yok edecek şey yeni bir aşktır. Bu aşkı yok edecek şey yeni, daha kuvvetli, daha güzel bir aşktır, onu ancak o kökünden o siler ki o da ALLAH AŞKI’dır. Bu yüzden Efendimizin öğrettiği dua çok önemlidir. Önemsemek gerekir: Allahümme inni es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhıbbuke… Bu duayla aslında diyoruz ki; “Allahım, sana olan yanlış davranışlarımın sevgisini, aşkını da silip yok edecek olan Allah Aşkı’nı bana ver.
Şimdi kişi elini vicdanına koyar da kendini incelerse görecektir ki; yaşadığı hayatta Allah’a ve Allah’ın sistemine sevgisi üst sıralarda değildir. Sevdiklerinizi sıralayacak, listeleyecek olursanız bunu görürsünüz. Ben o listemi her gün gözden geçirmeye çalışıyorum. Sınıfı geçemiyorsak da listemize bakıyoruz… Bunun ileride göreceğimiz çok önemli bir yanını şimdiden vereyim, lütfen çok önemseyin ve kendinize sorun: Ben neleri güzel yapıyorum?
Tabi ki her şeyi güzel yapmaya gayret etmeliyiz. Ama bu soru “dûniHİ” algı ve zannlarıyla güzel yaşamak için değil! Oraya zaten sırtımızı döndük, onu attık. “Billahi anlamda” yaşama gayretinde olan için bu soru geçerlidir. Normal hayatında “Billâhi anlamında” neyi güzel söylüyorsan, neyi güzel yapıyorsan, Efendimiz (SAV) buyuruyor ki; sen Allah’la sohbettesin. “Allah için” neyi güzel yapıyorsan bu mânâdadır. Alt sınırı anlatıyorum, bunun biraz üstünü azıcık konuşsak, bir şeyi güzel yapıyorken neden sohbette olduğunu biraz konuşsak çok ağlarsınız… Biz alt sınırı söylüyoruz.
Bu alt sınırda “ben neleri güzel yapıyorum?” listesi yapın. Listenin ilk sırasında salât/namaz yoksa, salât ikamesi en önde değilse gafletteyiz demektir. Genellikle o alt sırada olur ve en uyduruk yapıldığı halde o iş için en büyük mükâfat beklenir. Çocuğunuzun sınavı vardı, “Yavrum sınavın nasıl geçti?” dediniz, o da “Baba, kağıdı boş verdim ama pekiyi bekliyorum” dese olur mu? Boş kağıtla en yüksek notu beklemek! Kim inanır? Onun gibi, en uyduruk yaptığın iş salât olacak, ama sonsuz hayatta cennet isteyeceksin. Biraz düşünmek gerekir! Talebinde sadıksan salât ikamesi liste başı olmalı! Öyleyse onun liste başı olması için bir telaşa, bir gayrete gir; gün içerisinde salât listede aşağılara düşecektir, sen onu al ve yukarı ittir, zorla, yukarıda tut. Onu yukarıda tutmak için sen gayret edeceksin. Dünyanın diğer işleri kendiliğinden yukarı çıkar ama salât öyle değil. Gayret et, salâtı liste başı yap inşaAllah.
Nasıl bir dost?
Şu hadisiyle Efendimiz (SAV) sevgi hakkındaki tüm yanlış yolları ve kapıları kapatıyor: “Sizden biri beni babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.”
Sevgi somutlaşsın, netleşsin diye bu hadisi paylaştık ama hadisin kapsamı ayrı bir başlık, altı çok derin. Şimdilik böyle duymuş olalım, anlamaya, yaşamaya çalışalım. Bir de ayet ve hadislerden dûniHİ mânâ çıkarmayın, tehlikeli olur, Billâhi mânâ çıkarmaya gayret edin. Çünkü ahirette işler sevgi konusunda da dûniHİ’nin zıddına gelişir:
“O gün dostların (dûniHİ algıyla sevip dost edinenlerin) bazısı bazısına düşmandır. Ancak müttakıyler (Billâhi anlamında imanla sevenler) müstesna.” (Zuhruf-67)
Kuralı hatırlayın: Dünyada “ızz” olan ahirette “zıt” oluyor. Yani duniHİ algının dünyasındaki izzet,  ahirette zillet oluyor. Dünyada sen dûniHİ algıyla birisini ne kadar çok sevmişsen o kişi sana orada o kadar düşman olacaktır. Lütfen önemseyin.
“O zaman kendilerine tâbi olunanlar, azabı görerek, kendilerine tâbi olanlardan uzaklaşıp gitmişlerdir. Ve aralarındaki (dûniHİ) sebepler parçalanıp kopmuştur. Tâbi olanlar (müstakilen varım ve muhtarım iddiasını savunanlar); ‘Keşke bize bir kere daha fırsat verilse de (şu uydurmuş olduklarımızın) bizden uzaklaşmaları gibi biz de (zamanında) onlardan uzaklaşsak’ dediler. Böylece Allah, onlara amellerini, kendilerine hasretlik (acı pişmanlıklar) olarak gösterdi. Nardan çıkacak da değillerdir.” (Bakara; 166, 167)
Fayda görürüz zannıyla dünyada dûniHİ algı ve zann’larına vehmettikleri güç ahirette karşılarına boş bir hayal olarak çıkar. Böylece, umdukları faydayı dünyada da ahirette de bulamazlar:
“Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiği vakit dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannıyla güç vehmettikleri) ilahlarına kulluk etmeleri (hayat tarzı oluşturmaları) kendilerine hiç bir fayda sağlamadı. (Bu hayat tarzı) onların helak olmalarından başka bir şeylerini artırmadı.” (Hud-101)
“Ötelerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler (dünya hayatında oluşturdukları kuvvet ve itibar da), dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannıyla edindikleri) dostları da onlara hiç fayda sağlamadı. Onlar için azıym bir azab vardır.” (Casiye-10)
“DûniHİ algı Kur’an’da “DûniY” olarak özel bir vurgu ile de ifade edilmiştir. Bu ifade edişte Allah dûniHİ algıyı “BEN” kelimesiyle belirterek işin önemini daha kuvvetli ortaya koymuş ve “el-Veliy” esmasının mânâsına dikkat çekmiştir.
“Gerçeği örten şu kâfirler, kullarımı dûniy (algıyla Ben’im dışım var zannederek, orada da müstakilen var ve muhtar güçler vehmederek) veliler edinebileceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirler için bir konak olarak hazırladık. De ki; ‘Ameller itibarıyla en hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi? Onlar (dûniy veli edinenler) dünya hayatında tüm çalışmaları boşa gidenlerdir. Oysa güzel amel yaptıklarını sanıyorlar.” (Kehf; 102-104)
“Kendilerini güzel amel yapıyor sanıyorlardı” ifadesinde daha önce paylaştığımız bir mânâyı görüyoruz: DûniHİ algının kuvveti! Gerçekten dûniHi algı insanda çok kuvvetli! O algısı normal insanların Allah’a imanından daha kuvvetli olduğu için o algıya sıkı inanır ve bütün yaptıklarını doğru/güzel zanneder.
Ayette dûniHİ algının âkıbeti de anlatıldı: O algının âkıbeti cehennemdir. Elbette!
Bu âyette vurgu farklı! Ayetteki “dûniy” vurgusu, yani “benim dışım var zannederek..” ifadesinin kullanılması vurguyu hem kuvvetlendiriyor hem özelleştiriyor. Vurgu “dûnillah/dûniHi” gibi genel değil, “Allah’ın dışı var zannederek…” denilmiyor. Allah özel müdahale etti; dûniy; benim dışım var zannederek…
“Dûnike; senin dışın var zannettik” diyen bir âyet var ki, onu ileride göreceğiz.
“Dûniy veli” ifadesi âyetteki önemli vurgu olduğuna göre ne anlamalıyız?
Buyuruyor ki; “dûniy zannıyla (benim dışım var zannederek) birilerine ‘Müstakilen Var ve Muhtar Güç’ etiketi yapıştırarak onu dost, veli edindiler.”
Bu âyetle amel etmeye tâlip olan hemen soruyor; hiç mi dost edinmeyeceğiz, dostumuz olmayacak mı? Ayetten bu mânâyı çıkarmak doğru olmaz. Doğru anlam çıkarmak için dostu ikiye ayıralım; dûniHİ dost, Billâhi dost. DûniHİ dost “birisinin dostu” demektir. Örneğin, siz birisini dost edinmişsinizdir, size sorarlar, nasıl tanıştın, onu nasıl dost edindin? O çok önem verdiğim şu kişinin dostudur, o tanıştırdı. Onun öyle müthiş dostudur ki onun için benim de dostumdur. DûniHİ dost böyledir, birisinin dostudur.
Dikkat edelim ve tüm dostlarımızı inceleyelim. Eğer birisine “dost” diyecekseniz…
Billâhi dost Allah Dostu’dur, birinin dostu değildir.
Birisi Allah dostu ise siz onu dost edinebilirsiniz. Sana “Bu kişi niye dostun?” denildiğinde cevabın nettir: Çünkü Allah dostu! Bunu halk arasındaki gibi anlamayın, mutlaka evliyaullah mertebesinde birisini düşünüp, sonra da “nereden bulacağız?” demeyin, öyle değil.
Düzgün inanana, Efendimiz (SAV)’i sevene, O’na mümkün olduğunca uymaya çalışana, âyet ve hadislere göre “Allah Dostu” muamelesi yapmamız gerekir. Çünkü bu davranış aynı zamanda dua olur. Siz öyle birisine “Allah Dostu” derseniz inşaAllah o kişi o mertebelere gelir.
Şunu da unutmayın: Siz ona “Allah dostu” dedikçe sizde görevli bir melek “sana da, sana da” diyor. Siz birisine bir duada bulunduğunuzda, selâm verdiğinizde, Billâhi mânâsında güzel davranışlarda bulunduğunuzda “sana da” diyen var, onu unutmayın. Birisine Allah Dostu muamelesi yapınca “sana da, sana da “denilirse kârlı çıkarız, çok yönden kârlı oluruz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER