Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İNŞİRAH YAZILARI – 8 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 31 Ocak 2019 Perşembe 13:35:02
 

Ya-Siyn-11: “Sen ancak, Zikre tabi olan ve bil gayb Rahman’dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve kerim bir ecir ile müjdele.”
Bu ayette bir önemli şey öğreniyoruz ki onu ayetlerde uyarılan kulun halini düşünerek açıklayalım. Ayetler kul müttaki olsun, korunsun diye korkutur, uyarır. Kul da tedbirini alır. İşte o zaman, “artık onu müjdeleyin” denir. Yani sonsuza dek korkutulmaz. Korktu ve tedbirini aldıysa o kul müjdelenir. Neyle? Bağışlanma ve kerim bir ecir ile… Haşyetullah işte bu kadar önemli. Önemini dile getirdiğimiz haşyetullahı şimdi de kafamızda, beynimizde netleştirelim, yani tanımlayalım. Çünkü tanımlayamadığınız şeyi uygulayamazsınız, yaşayamazsınız. Bu yüzden bir şeyi tanımlamak çok önemlidir. Tanımlayacaksınız ki netleşsin, somutlaşsın. Peki, bu tanımı kime yaptırtacağız? Fuadımıza. O tanımı fuadımız yapacak ve kalıba dökecek. Öyleyse şimdi fuadı çalıştıralım, sonra kalıba dökelim inşaAllah.
Dünyada yaşayan kulun bir dünya yaşantısı vardır ve bu yaşantı sırasında oluşan deneyimleri vardır. Dünya yaşantısı ve bu yaşantıyla oluşan deneyimlerin hepsini bir potaya koyarsak, o kişi için buna “dünya ilmi” diyebiliriz. Çünkü yaşantısına göre bir dünya ilmi edindi. Bu dünya ilminin o kişide bir duygusu oluşur. Yani bir ilim vardır, bir de o ilmin oluşturduğu hissiyat vardır. Bu yüzden, dünya ilmi duygusu içerisinde, yani o kişinin dünyaya ait yakaladığı hissiyat içerisinde kin, nefret, korku, sevinç, telaş, heyecan, sevgi, samimiyet gibi duygular vardır. Bu duyguların ne olduklarını, nasıl olduklarını yaşayarak öğrendi. Yaşamak bir nevi ilim edinmek demektir. Demek ki, kendimizi içinde bulduğumuz dünya yaşantısında, ister istemez “dünya ilmi” sahibi olunuyor ve bu ilmin de “duygusu” oluşuyor. Kişi kendini tarif ederken bu duyguya göre tanımlıyor zaten. İşte bu dünya ilmi ve duygusunun oturduğu bir veri tabanı yani bir platform vardır: Cinsellik ve Öfke. Dünyaya ait ilmi besleyen, onu coşturan, motive eden bu platformdur: Cinsellik ve öfke. Çok başarılı bulunan roman, film, dizi, şiir gibi şeylere, yani reyting yapan şeylere lütfen bakın; hepsinin öfke ve cinsellik üzerine kurulduğunu göreceksiniz. Bugüne kadar ki yazılarımızda cinselliği çok ele almadık. Ancak bilmeliyiz ki, cinsellik yalnızca seks değildir. Cinsellik bir platformdur. Ama “nasıl bir platformdur?” onu ileride detaylı ele alırız inşaAllah. Çünkü görmek lazım! Görmeliyiz ki kurtulabilelim. Kurtulmak için onu görmek lazım. Şimdilik bilelim ki dünya ilminin platformu budur: Öfke ve cinsellik.
Bu böyleyken, bir kula bu ilimle buluşmak nasib olmuşsa, içine girmişse, bu ilmin haline bürünme gayretine girmişse, bu ilmin içindeki o kul kendisine lütfedilen LÜB ikramıyla imanını deklare ederse, Yaradan’ını tanımaya başlarsa, yaşantısına hiç uymayan “yeni bir ilim” başlar, “daha önce şöyleydim, şimdi böyleyim” dediği haller başlar. Çünkü onda yeni bir ilim başladı. Onda başlayan şey Allah İlmidir. Bir kişide Efendimiz (SAV)’in açıkladığı “Muhammedî İdrak ve Hal” ile öğrenme başladığında yeni ve doğru bir ilim başlamış demektir ki o Allah İlmi’dir. Kul girdiği bu Allah İlmi içerisinde Allah’ı tanır. Bu sefer Allah ilminin ve Allah’ı tanımanın kazandırdığı yeni bir hissiyat başlar; “Allah korkusu, Allah sevgisi, Allah rızası” gibi hislerle, arzularla tanışır, hayatına bunlar girmeye başlar. Elbette böylece, bir hissiyattan başka bir hissiyata geçer, geçmesi gerekir ve bunu hızlıca yapması gerekir ki; işte buna “Esas Hicret” denir. Kişi o ilimden bu ilme hicret eder. Hicret edenlerin haliyle ilgili bir ayet vardır. “Hicret edenler ölürken, ecelleri geldiğinde onların yanlarında, onların ölümleriyle ilgilenen, onların ölümünü misafir kabul eden Allah’tır” anlamında bir ayet var. Bu hicret bu kadar önemli ve bu Allah yolunda hicrettir. Hicretin bir zahiri vardır ve çok önemlidir, bir de batını vardır o da çok önemlidir. Efendimiz (SAV) bize Hicret’in hem zahirini hem batınını göstermiştir. Hicreti, hicretle ilgili mücadeleyi bir savaş dönüşünde “küçük cihattan geldik, büyük cihada gidiyoruz” diye bildirmiştir. Yine esas hicretin küfür hali ve yaşantısından, yani dünyanın cazibesinden Allah’a sığınmak, Allah’a geçmek olduğunu bize bildiren ayet ve hadisler vardır. Hicret dünya ilmi ve duygusundandır, duniHİ algıdandır. Dünya ilmi ve duygusundan hicret edeceğimiz yeni ilim Allah İlmidir. Her ilmin bir duygusu olduğu gibi, bu ilmin de duyguları ortaya çıkmaya, oluşmaya başlar. Yapacağımız şu lütfen bu tarife dikkat ediniz: Allah ilminin duygusuna, duygu bütününe Haşyetullah denir. Haşyetullah, salt korku değildir, yalnızca korkmak değildir. Allah İlmi’nin ve Allah’ı tanımanın sizde oluşturduğu duygunun, hissiyatın adı Haşyetullah’tır. Bunun platformu ise Allah’tan sakınmak, Allah’tan korkmak ve Allah’tan utanmak duygularıdır ki bu da Haşyetullah Platformu’dur. Bu yüzden, haşyetullah ele alınırken daha çok ve en fazla “korku” dile getirilir.
Bu noktada karıştırılan bir şey vardır. O nedir? Şimdi lütfen fuadınıza emir verin, kıyasını yapsın ve kalbe çabuk emir versin de kalıbını çıkarsın, döksün: Dünya İlmi’yle tanıdığınız, öğrendiğiniz korkuyla Allah’tan korkulmaz. Haşyetullah için anlatılan Allah Korkusu o değildir. Allah Korkusu, sizin dünya tecrübenizle, dünya ilmiyle yakaladığınız duygular kapsamdaki bir korku değildir. Ama “yanlış yapmayayım” diyorsanız, yanlış yapmak istemiyorsanız, o korkuyu da Allah’a yöneltin, o korkuyu da Allah’a çevirin ki; orada yerini bulsun. Demek ki haşyetullah kapsamındaki Allah korkusu bize “yeni gelecek” bir hissiyattır, daha önce bildiğimiz bir hissiyat değil. Allah ilmiyle tanıştıktan, Allah’ı tanımaya başladıktan sonra oluşacak bir hissiyattır o. Çünkü Haşyetullah, Allah İlmi’nin duygusudur. Bu amaçla yaşantıdan ama çok fark etmediğimiz bir ipucu verelim:
Diyelim ki toplumsal bir yanlışı nedeniyle birisinden rahatsız oldunuz ve o kişiyi inancı yönünden eleştireceksiniz, ona sitem etmek, onu eleştirmek için ne dersiniz? Onu bu yanlışı yüzünden eleştireceğinizde kurduğunuz cümle genellikle şudur değil mi: Sende hiç Allah korkusu yok mu? “Sende hiç Allah’tan utanma yok mu, bunu yaparken hiç mi Allah’tan utanmadın?” Yanlış yapan birisine kızarken kimse “sende hiç Allah sevgisi yok mu?” diye kızmaz; “sende hiç Allah korkusu yok mu, hiç mi Allah’tan korkmadın?” der. Bu cümleyle bilmeden, farkında olmadan itiraf edilir ki, kişiye doğruyu yaptıracak şey korkudur. Ama bu haşyetullahın içerisindeki korkudur. Bunu şöyle bir şeye benzeterek tanımlamaları bitirmiş olalım.
Bir büyük orkestra düşünün, çok sesli, çok enstrümanlı bir klasik müzik orkestrası. Bir müziği çaldıkları zaman onlardan tek bir ses, tek bir melodi çıkar ve en fazla da onu seversiniz. Zaten kişi orkestranın karşısına onu dinlemek için geçer. Bu esnada, bazen müstakil, bazen solo ama onu tamamlayan enstrümanları da içinde dinlersiniz; kısa olmak kaydıyla. O bütünlüğü bozmadan, o bütünlüğün içinde, hatta o bütünlüğü tamamlayan bir şekilde onları da dinler kişi. İşte, siz Allah İlmi’ni öğrendikçe bu enstrümanlar artar, çeşitlenir. Tanıdıkça artar… İşte bu enstrümanların çaldıkları tek bir beste vardır. O tek ortak bestenin, tek sesin adıdır Haşyetullah; onun tek sesidir haşyetullah. Oradaki Allah sevgisi, Allah korkusu, Allah utanması, Allah sakınması gibi duyguların, neler varsa hepsinin ortak sesinin ismidir ki Haşyetullah… O tek bestenin ismidir ki Haşyetullah… Kolay kavranması için örneğimize şunu da ekleyelim: Bu orkestrada sık sık solo yapan korku enstrümanıdır; dinleyici uyumasın diye çeki düzen verir. Geçmişte Avrupa’da bu yapılmış. O dönemde konserlere gitmek soyluların bir nevi görevleri. Bu yüzden, kimi zaman isteyerek gitmiyor, yorulmuşsa da orada uyukluyor. Onlar uyumasın diye, bestelerin arasına arada bir davul sesi koyuyorlar. Kuvvetli bir vuruyor, kişiler uyanıyor, yeniden dinlemeye başlıyor… Bunun gibi, korku enstrümanı bizi uyanık tutmak için önemlidir. Hedef, müttakiyi uyanık tutmaktır. Eğer siz insanlara dini “hoş göstereceğim” diye, onun içinden beşeri duygularınızla korkuyu çıkarır kendi zannınızla bir tarif yapar ve “herşey sevgidir, bu iş sevgidir sevgi işidir…” diye sevgi enstrümanını çok çaldırırsanız muttakilerin hepsi uyur, uyurlar. Şeytan da bunu istiyor: Uyusunlar…
Analdık ki haşyetullah Allah İlmi’nin duygusudur. İşte bu haşyetullahın bir sesi vardır, sesli ifadesi vardır. Haşyetullah’ın sesli ifadesi Allahuekber’dir. Allahuekber, Haşyetullah’ın seslenişidir, sesli dile getirilişidir. Allahuekber… Bu yüzden, özellikle ve öncelikle salâtta Allahuekber’lerimizi yerine koymaya, mana olarak yerine koymaya gayret etmeliyiz.
Allah ilmi duygusu olan Haşyetullah halini yaşayan Kul’un bir vücut dili vardır, bu halini sesle “Allahuekber” diyerek dile getiren kulun bir beden dili vardır. Onun beden dilinin, bedeninin görünüşünün ifadesi ise huşûdur; Huşû odur. “Onlar salâtlarını huşu içerisinde ikame ederler” yani onlar pür haşyetullah içerisinde, Allah haşyeti sebebiyle kütük gibi olmuşlar. İşte Allahuekber o haşyetin, o kütüğün gıcırdama sesidir. “Allahuekber” bu haşyetin sesidir. Haşyetin beden dili ise “huşû”dur. “Huşû içerisinde…” denilen budur. Aksi halde, huşûyu Uzakdoğu rahiplerinin, İslam dışı felsefelerin, öğreti ve inanışların duruşu zannedersek yanılırız, o felsefelere aldanırız. Unutmayın, o düşüncelerin hiçbirisi, onların hiçbir açıklaması, hiç bir öneri ve uygulaması bize ait değildir, onlara sakın özenmeyin; onların hiç bir şeyleri Muhammedî olamaz, mümkün değil…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti