Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İSLÂM YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DİNİDİR (1)

Yüce dinimiz insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı emreden, insanın insanı sömürmesine ezmesine karşı olan bir dindir. İslâmiyetten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş yardım anlayışını ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır.
Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimiz bu gerçeği, hayatımızın her anında görüyoruz. Geçmişte olduğu gibi, şimdi de hayatı paylaşan insanlar, aynı düzeyde değillerdir, örneğin zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği, kadını gibi. Böyle insan toplulukları beraber doğup, beraber ölürler. Bu beraberlik “hayat”ın kaynağını oluşturur.
Ancak bu farklı insanlar, yaşadıkları süre içinde birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Zenginler bile fakirlere ihtiyaç duyar. Hiç bir zengin benim kimseye ihtiyacım yoktur diyemez. O insan servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır, yani emek olmadan sermaye olmaz. Sermaye sahibi kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç demektir. İnsanların birbirlerine muhtaç olmaları, aralarındaki yardımlaşmaları zorunluluğunu ortaya çıkarır. Yardımlaşma toplum halinde yaşamanın sonucudur.
Cenâb-ı Hakk: “İyilikte ve kötülükten sakınmakta birbirinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” (Maide/2) buyuruyor. Zekât vermenin, güzel söz söylemenin, ve daha pek çok şeyin, iyi olarak kabul edersek, yardımlaşmanın sınırını sonsuz olduğunu anlarız.
Yardımlaşmanın konusunun içinde, maldan sevgiye kadar her şey verilebilir. Verme işi bazen zekât fitre gibi mecburi olduğu halde, bazen tamamen isteğe bağlıdır. Bu vermenin sınırı yoktur.Bu yardımın dışında, Müslümanlar birbirlerine sevgi ile bağlanmak zorundadırlar.
Yardımın İnsanların ve Toplumların Yaşamlarındaki yaptığı değişiklikler:
1- Yardımla yoksullar korunmuş olur. Onlara yapılan maddi yardımlar, onların hırsızlık gibi kötü yollara sürüklenmesini engeller.
2- Yardım yapanla yapılan arasında sevgi ve ülfet doğar. yardımla topluma kazandırılan insanlar kin, haset, düşmanlık gibi kötü huylardan kurtulur, kimsenin malında gözü olmaz.
3- Hz. Muhammed, Müslümanlara yardım edilenin değil, yardım eden kişi olmalarını bildirmiştir. Sıkıntı zamanında Müslümanlardan yardım, anlayış ve sevgi görenler, sıkıntılarını atlatınca, alan değil veren kişiler olmaya çalışacaktır.
4- Zekât, sadaka ve diğer maddî yardımlar, Müslümanların güçlü olmalarında, birlik ve beraberlik içinde bulunmalarında en büyük etkendir. Yardımlaşma, zenginle fakir, tokla aç arasındaki uçurumu kapatır ve sevgi, saygı bağı kurar.
5-Yardımlaşmanın yaygın olduğu toplumlarda dostluk duyguları güçlü olur. Fakirlik ve bununla gelen dilencilik ortadan kalkar.
Benim Size Verdiklerimden Allah yolunda harcayın
Bismillah: “Zâlikel kitâbü lâ raybe fihi. Hüden lil müttegîne*” (Bakara/2) (O Kitap (Kur’an-ı Kerim)
(Yüce Allah tarafından indirildiğine şüphe götürmeyen ve Allah’tan korkanlar için hidayete götüren bir yoldur.)
Yukarıdaki Bakara suresi 2. âyette Kur’an-ı Kerim’in hidayet yolu ve rehberi olduğu belirtildikten sonra üçüncü âyette:
“Ellezîne yü’minûne bil gaybi ve yügîmûnessalâte ve mimmâ razagnâhüm yünfigûne” (Bakara/3)
“Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan Allah yolunda harcarlar.” Buyrulmaktadır. Bu âyette dikkatimizi çeken en önemli özellik “sahip olduğunuz, kazandığınız mallardan değil de “Bizim size verdiklerimizden Allah yolunda harcayın” denilmesidir.
Yine Ra’d suresinde de “Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır” (Ra’d 22) aynı hitabı görüyoruz. (Ayrıca bak: Hac/41)
“Zenginlik mal çokluğu ile değil, gönül tokluğu iledir.” (İbn Mace, “Zühd”, 9)
Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig adlı eserinde şöyle der:
“Zenginliğin başı tok gözlü olmaktır.” (Kutadgu Bilig 5385. Beyit) “Gözü aç olan bütün dünyayı elde etse bile, ona zengin denilmez, denilemez” (5386. Beyit) “Fakir derler, fakir olan kimdir; fakir istediği kadar zengin olsun, aç gözlü olan kimsedir.” (K.B. 5387. B.)
Demek ki bu mallar, mülkler, servetler, imkânlar, fırsatlar gerçekte bizim değil¬dir. Kazandığımızı, sahibi olduğumuzu sandığımız mallarımızın, servetimizin gerçek sahibi Yüce Allah’tır. Bunları belli kurallar çerçevesinde kullanmak üzere bizlere veren ve emânet eden Allah’tır.. Her şeyin sahibi o’dur. Malın, mülkün, rızkın, hayatın sahibi O’dur. Bir başka yerde:
“Size ne oluyor ki Allah yolunda malları harcamıyorsunuz! Göklerin ve yerin mîrası zaten Allah’ın değil midir? Sonunda hepsi O’na kalmayacak mıdır?”deniliyor.(Hadîd: 10)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER