Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KADER KONUSUNU ANLAYABİLMEK -13-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 20 Mayıs 2019 Pazartesi 13:24:24
 

Billahi anlamda hürriyet ve duniHi anlamda hürriyeti kıyaslamaya devam ediyoruz. 5. Madde:
5.A. Billahi Anlamda Hürriyet-Özgüven İlişkisi  
Billahi anlamda hürriyet ve duniHi anlamda hürriyette bir önemli kıyas yapacağız ki bu “hürriyet” ve “özgüven” ilişkisidir: Billahi anlamda ve dunihi anlamda olanlarda, Allah’ın verdiği yetki ve kişinin özgüveni ile ilişki nasıl olur?
Bu kıyaslamada prensip şudur: Kişi, kim adına “BEN” diyorsa, o kimliğe güvenir, bu yüzden “özgüven” diyoruz… Kimin adına “BEN” diyorsa, kişi o “BEN” dediği kimliğe güvenir; o kimliğin gücü, kuvveti ve yetkileri çerçevesinde onda güven oluşur. Billahi anlamda iman sahibi kişi Allah adına ‘’BEN’’ der. Bu önce bir beyandır. Ama kişi bunu gerçekten bir hayat tarzı olarak gerçekleştirebilirse, onun ‘’BEN’’ deyişinin gücü, kuvveti ve yetkileri kimin adına ‘’BEN’’ diyorsa öyledir. İşte Billahi anlamda iman sahibi olup Allah adına ‘’BEN’’ diyen kişi bu hali, ne kadar gerçekleştirebiliyorsa o derecede Allah’a güvenir ve “Allahım, Sana inanır, Sana güvenir, Sana sığınırım (âmin)” duasını hem söyler hem de yaşar. Dolayısıyla, Billahi anlamda iman sahibi kişiden dışarı yansıyan ve özgüven olarak algılanan davranış biçiminin temelini, o kişinin “Öze güvenmesi, Esas Olana güvenmesi’’ oluşturur. Özgüven değil, Öz’e güven, Özündekine güven, Esas Olana güven oluşturur. Şehitlik mertebesini özleten, güzelleştiren, kolaylaştıran da budur. Böylece, Billahi iman sahibi kişinin özgüveni, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içermez ve bu kişi Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’ni de böyle bir özgüvenle güvendiği kimlik için kullanır. Böyle insanlar, bu özgüvenle Billahi anlamda hürriyetlerini Hakk’ı savunmak için kullanırlar. Bu halleri de bu kulların Sadr’larının elbisesi olur; bu elbiseyi onur duyarak taşırlar. Bu kulların özgüvenleri, daimi salât halindedir.
5.B. DuniHi Anlamda Hürriyet-Özgüven İlişkisi
Bir de duniHi anlamda hürriyeti hayatına yönetim tarzı yapanın özgüven ilişkisine bakalım. DuniHi algı ve zann’larıyla Vehmin Zulmetine düşmüş olan kişi, nefsinin şerrini takdim amacıyla kendi adına ‘’BEN’’ derken, aslında “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını ortaya koyar. Kur’an’ın diliyle, Enbiya Sûresi 29. Ayete göre ‘’ben bir dunihi ilahım’’ der. O artık, farkında olarak veya olmayarak, konuyu bilerek veya bilmeyerek ilan ettiği bu ilahın özgüveni içerisindedir. Yani, böyle insanlar “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddialarının kuvveti kadar, bu iddiaya olan aşkları ve bağlılıkları kadar özgüven duyarlar. Hissettikleri, dışarı yansıttıkları, dışarıdan alınan özgüvenleri çok tesirli olsun arzusuyla duniHİ güçler ilan ederler ve bu güçlerden destek alırlar. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası çerçevesinde bir özgüven oluştuğu için bu iddiayı güçlü göstermeleri lazım. Özgüvenini “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla, bu iddia çerçevesinde, iddiasının gücü kadar ortaya koymaya çalışanlar, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını güçlendirecek ek bir şeylere ihtiyaç duyarlar, çünkü onlara ek destekler lazımdır. Bu yüzden, hissettikleri, dışarı yansıttıkları ve dışarıdan algılanan özgüvenleri çok tesirli olsun arzusuyla duniHİ güçler ilan ederler ve bu güçlerden destek alırlar. Burada da bir iki cümleyle yeri olan, ama onu esas konumuzda göreceğimiz şu hususa bir iki cümleyle hızla değinelim: DuniHi güçler ilan edenler, bu güçlerden destek alırlar. Kur’an’da bu çok geçer; “DuniHİ yardımcılar, duniHİ veliler edinmeyin, DuniHİ güçler ilan etmeyin.” diye. Fiziksel put edinmenin de sebebi budur; kişiler “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını güçlü göstermek için, geçmişte bir put ilan etmişlerdir. Günümüzde ise, onların yerini almış birçok şey bu sınıfa girer. Böyle söyleyince kastımız, dünya yaşantısını ve dünyadaki mücadeleyi bırakalım değildir. Bütün onları “ne uğruna?” yaptığınız önemlidir. Zikrullah’ta bile, insan öyle bir noktaya gelir ki ‘’La ilahe illallah, La ilahe illallah, La ilahe illallah…’’ derken kendisini kontrol etmek için, “Allahümme ENTE maksudî ve RızaKE matlubî” diyerek tertip alır.”Ya Rabbi, maksadım, amacım Sen’sin; hedefim Sana ulaşmaktır.” diyerek, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını def eder. Zikrullah’ı yaparken işe o iddia karışmasın ister. Bir Müslümanın dünya hayatında başarılı olmaya çalışması da bir Zikrullah’tır ama Allah adına yaparsa! Üniversitede okuyan bir genç kardeşimiz, eğer “Ya Rabbi; Allahümme ENTE maksudî ve RızaKE matlubî” derse, yani eğer tıp fakültesindeyse “Ya Rabbi ben bu tahsili yaparken Sen’in Şafi isminin uygulayıcısı olmaya talibim. Sen’in adına gayret ediyorum Ya Rabbi. İşlerimi kolay kıl, hayrlı kıl, mübarek kıl. Hallerimi İndinde makbul eyle, maksadım bunları yaparak sana ulaşmaktır, rızanı kazanmaktır” derse, onun tüm tahsili, tüm emekleri Zikrullah’tır. Ama bütün bunları bahsettiğimiz “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası adına yaparsa, o iddianın bir gücü olsun diye “etiketler” edinir.
DuniHi anlamdaki hürriyetleri tanımladığımız özgüvenle, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddialarında olanlar, bu özgüvenleriyle menfaatlerini takip ederler, menfaatlerini korumaya, menfaatlerini savunmaya çalışırlar. Neyin menfaatlerini? Müstakillik iddialarının menfaatlerini! Böyle insanların Sadrları kıyas, nefret, izzet arzuları ve kibirli davranışlarla doludur ve bu davranışlar onların elbisesini oluşturur; bu duygularla dolu davranışlarını elbise olarak taşırlar. Bazen bu hal dışarıdan o kadar gözükür ki halk arasında bu duruma “ne kibirli duruş” denir. Hâlbuki bunu söylerken kişi onu tanımıyor. Ama elbisesini gördü. Bir polisi, bir subayı, bir doktoru görünce üniformasına göre polis, subay, doktor der gibi, onun da Sadr elbisesi böyle bir görüntü verir; bu duyguların davranışları ondan dışarı öyle çıkar ki “kibirli insan” denir. Çünkü o “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını ve o iddianın menfaatlerini savunmak için, korumak için özgüvenin hürriyetini kullanıyor, bu hali de onun Sadrının elbisesi oluyor. DuniHİ anlamda hürriyet ve özgüven sahibi kişileri Nisa Sûresi 173, Mülk Sȗresi 20 ve Mülk Sûresi 21 ayetlerinden öğreniyoruz ve Billahi anlamda hürriyet sahibi kullarla dunihi anlamda hürriyet kullanan kulların Allah İndinde bir olmadıklarını da bize Mülk Sûresi 22 bildiriyor.
Kulun özgüven şekli, dayanakları ve kullanımı o kulun dünya ve ahiret geleceğini hazırlar, yani kulun kaderini belirleyen en temel gerekçedir. DuniHİ anlamda hürriyetle özgüven sergileyen “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası sahibi kişilerin amaçlarının “bir izzet” olduğunu bize Meryem Sûresi 81. Ayet öğretiyor.
Bu grubun ahiret konumları nasıl “zıt ve nasıl olumsuz” olacak, bunu da Meryem Sûresi 82. Ayetten öğreniyoruz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER