Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KİŞİ DÜZGÜN DÜŞÜNECEK, DÜZGÜN DÜŞÜNDÜĞÜ GİBİ DE YAPACAK, YAŞAYACAK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 8 Şubat 2018 Perşembe 13:47:46
 

– 100 –
Dünkü paylaşımımızda gördük ki, İhlâs Hayat Döngüsü yolu yöneliş yani salât yoludur. Çünkü salâtta yönelişteyken bu döngünün hareketleri ve frekansı içerisindeyiz. Tekbir getirip bu döngüye hanif olarak yaklaştığımızda B0 noktasındayız. Kıyamda ilmel yakîn, rükûda aynel yakîn, secdede hakkal yakîni yaşadık ve İhlâs Hayat Döngüsü’nü salâtta tamamladık. Bu bize salâttan sonra hayatta da o salât anlayışı içerisinde olmayı getiriyordu ki böylece salât hayatı miraca götürüyordu. Hatırlatalım ki bu mirac, Efendimizin yaşadığı özel hal olmayıp, “salât mü’minin miracıdır” hadisi gereği yaşanan miractır. Salâtla ilgili bu mirac yalnızca seccadede rastlanacak bir şey değildir, bu hadisin manası, seccadeye gittiğinizde bir yere gideceksiniz demek değildir. Demek ki miracın da tanımı gerekiyor, miracın da ulaşabileceğimiz tanımları gerekiyor. Siz o zaman, bizzat “şu miracı yaşadım, şimdi sıra şu miraçta” diyeceksiniz. Aksi halde o da hep soyut kalır. Aslında bunlar soyut şeyler değil, hepsi yaşanabilen somut şeyler. Eğer salâttan kalktığınızda sizin salât anlayışınız (yönelişiniz) devam ediyorsa bakarsınız ki yatıyorum diye yanınız üzere durduğunuzda o anda miraçta olursunuz. Kitap okurken, yolda yürürken… Seccadede de gelebilir, başka anlarda da… Fark etmez, zaten yöneliştesiniz. Ama hep seccadede sanarsanız yanılırsınız. Bu idrakla yaşayan, hayat boyu salâtta olduğundan mirac hayatının her anında karşısına çıkacak bir şeydir ve gayet somuttur.

Tablo bir idrak akış şeması niteliğinde olup, salâtta yaşanan ilmel yakin, aynel yakin ve hakkal yakin halleri ve onların idraklarını açıklanmaktadır. İlmel yakîn, aynel yakîn ve hakkal yakîni basit bir örnekle anlamaya çalışalım. Kitaplarda bu şöyle bir örnekle hissettirilir: Ölümü, ölüm gerçeğini bilmek ilmel yakîndir. Ölümü bilirsiniz, her kişi ölecektir, ölümü tadacaktır. Ölüm meleğini görmek aynel yakindir. Bir kişi ölüm meleğini gördü ama henüz ölümü tatmadı, biraz sonra öleceğini anladı, bu aynel yakîndir. Ve ölümü tattı, bu da hakkal yakîndir. Ölüm için söylersek; ölüm mefhumuna göre ilmel yakîn ölümü bilmektir, aynel yakîn ölüm meleğini görmektir, hakkal yakîn ölümü tatmaktır. Bakın, bir tanım ortaya koyduğumuzda o tanımın ilmel yakîn, aynel yakîn ve hakkal yakîn halini böyle somutlaştırabiliyoruz. Peki, sistemdeki esas ilmel yakîn, aynel yakîn, hakkal yakîn nedir? tablomuzda da okuyacağınız gibi, bu üç esas yakîn hali, “B” Takdim Formu”nda “B” idrakıyla yaşayanın seyri süluğu içerisinde yaşadığı hallerdir.
SALÂTTA HEDEF İLK SECDEDE
YAŞANACAK YOKLUKTUR

Şimdi, dünkü paylaşımda hafif değinip bıraktığımız Birinci Secde’ye dönelim, oradaki yokluk nedir, onu somutlaştıralım. Biz o kadar çok “A” Takdim Formu” ve “B” Takdim Formu” üzerinde durduk ve tekrar ettik ki, o tekrarlar ve gereği yapılan ameller sonucu oluşan bilinç nedeniyle, birinci secdedeki yokluğu yaşamanın ilk basamağını çok rahat konuşabileceğimiz bir noktaya geldik. Salâtta hedef ilk secdede yaşanacak yokluktur ve onun ilk manası şudur: Birinci secdede yaşanacak yokluk “A” Takdim Formu”nun yokluğudur. İlk yaşanacak olan budur! Bunu yaşamadan diğer yoklukları yaşayamazsınız. Birinci secdede yaşanacak ilk yokluk “A”nın yokluğudur ve kişi burada yaşayacağı yokluğun gerçek miraçlarını yöneliş haline gelmiş hayatı içerisinde defalarca görür, gün içinde defalarca o miraçları yaşar, defalarca… Birinci secdede ilk yaşayacağı yokluğun “A” Takdim Formu”nun yokluğu olduğunu anlayanda yeni sorular ve yeni hedefler oluşur. Ama önce şunu merak eder: “A” Takdim Formu”nun yokluğu nedir ve daha sonra hangi yokluk yaşanır? Çünkü tanım üç şeyi getiriyordu, hatırlayın: Noksanlarını gösteriyordu, bildiklerinizde mutmain yapıyordu ve yeni bir hedef oluşturmanızı sağlıyordu. Biz bir tanım yaptığımızda veya bir tanımla karşılaştığımızda üçünü birden görmeliyiz; noksanlarımızı tesbit etmeli, o bilgiyle mutmain olmalı ve yeni bir hedef koymalıyız. Mesela, yokluğu tanımladığımızda onu yaşar hale gelmeli ve “şimdi şu yokluk, sonra da şu yokluk var” diyebilmeliyiz.
İLK YAŞANACAK YOKLUK
“A” TAKDİM FORMU”NUN
YOKLUĞUDUR

“A” Takdim Formu’nun yokluğu ne demektir?” Aslında bu biraz sonra daha netleşecek ama şöyle düşünelim: “A” Takdim Formu”nun yokluğu bir davranış biçiminin yokluğudur! Bir şeyi yok etmek, bir şeyin yokluğunu yaşamak denince, hemen “sen yoksun, ben yokum, o yok, şu yok bu yok, vücudumuz yok” diye düşünmeyin, öyle değil, yokluk onları yok sanmaya çalışmak değil. İlk yapılacak bu değil! Eğer “A” Takdim Formu”ndan sıyrılmamışsanız zaten yokluk yaşanabilmesi mümkün değil. Bu yüzden ilk yaşanacak yokluk “A” Takdim Formu”nun yokluğudur, önce o yok edilmelidir. “A” Takdim Formu”nda kişi kendisini nasıl takdim ediyordu? “Ben müstakilen varım, benim müstakil gücüm var, aklım, muhtar iradem var” diyordu. Bu bakışıyla o kişi, ben bendeki rububiyet gücüne sahip çıkıyorum, o gücü alıp rablığımı, tanrılığımı ilan ediyorum manasında bir yaşantı ortaya koyuyordu. O iddia bir davranışa dönüşüyor. “A” takdimi bir davranıştır, bir davranış biçimidir. İşte bu davranışın yokluğu “A” Takdim Formu”nun yokluğudur. Vücudun yokluğu, evrenin yokluğu değil, hemen oraya gelmeniz mümkün değil! “A” davranışından kurtulmadan, bu davranışı yok etmeden holografik evrene giremezsiniz. Holografik evren, İhlâs Hayat Döngüsü’nde görülen bir yerdir! İhlâs Hayat Döngüsü’nden sapan hal, yani “A” Takdim Formu” holografik evreni göremez, fark edemez, holografik evrenden yararlanamaz. Vahidiyet’i hiç göremez. Dolayısıyla holografik evren denilen bilimsel bulguyu yöntem olarak kullanabilmek için önce “A” davranışının yokluğunu yaşamak gerekiyor. Öyleyse, birinci secdede bu iddianın yokluğu, yani o iddiaya ait davranışın yokluğu yaşanacaktır. Biz onu tesbih salâtında da yapıyoruz, “Ve la havle ve la kuvvete illa Billâhil aliyyil azim” diyoruz. Bu yokluğu birinci secdede yaşamayı başarmak gerekiyor.
“A”NIN HAYAT TARZI EDEPSİZLİKTİR,
ONDAN SIYRILMAK DA EDEBDİR

Bunu yaşadınız, sonra yaşanacak ikinci yokluk “B” Takdim Formu” olarak durum tespiti yapan “BEN” anlayışının yokluğudur, o takdimin de olmadığının yaşanmasıdır. Bu önemli bir şeydir, sonra onu geniş ele alacağız. Burada bir cümleyle söyleyelim: “A” Takdim Formu”nun yokluğunu yaşamak bir davranış biçimini, bir iddiayı yok etmektir. “B” Takdim Formu” “BEN”in yokluğunu yaşamak vehmî anlayışın da yokluğunu yaşamaktır. Yasal olan vehmin yani vehmî hislerin yokluğunu yaşamaktır. İkisi birbirinden öyle farklıdır ki. Bunu fark etmek çok önemlidir! Demek ki, “A” Takdim Formu” dediğimiz tanrılık ilanının yokluğunu yaşamak bir davranış biçiminin yokluğunu yaşamaktır, bir iddianın yokluğunu yaşamaktır! Buraya çok özen gösterelim. Bunu başarmadan bir sonraki mümkün değil, bu olmadan hiçbiri başarılamaz, mümkün değil! Bu iddiadan, bu davranıştan kurtulmadan mümkün değil! Ki bu davranışın yokluğunu yaşamak edeb kapısından girmek demektir, EDEB budur. Çünkü “A”nın hayat tarzı ve davranışları bu ilme göre edepsizliktir. Edepsizlik onun yaşantısı ve davranışlarının ismidir, o davranışlardan sıyrılmak edebdir. Edeb, tanrıların birbirlerine karşı oluşturdukları kurallar manzumesi değildir! Tanrılığını ilan edenlerin oluşturdukları kurallara bakarak bir kişiye “edebli, edepsiz” derseniz yanılırsınız. O kurallar tanrıların birbirlerine karşı saygılarını veya haklarını koruyor. Onlara bakarak tarif edeceğiniz edeb tanrılar dünyasının edebidir. “Edeb Ya HU” ile kastedilen edeb, “A” Takdim Formu” davranışlarının olmadığı haldir. “A”nın hayat tarzı edepsizliktir, ondan sıyrılmak da edebdir; edeb hali odur. Edeb hali o bir davranış biçiminin yokluğudur. Ancak o zaman, yani öyle davranmayınca kurtulmuş oluruz. Öyle davranmayınca! Öyle davranmazsanız kurtulmuş olursunuz. Öyle davranmayınca ve öyle davranmamayı tamamlayınca kurtulmuş olursunuz, “öyle davranmayacağım” demekle değil! Davranmazsanız kurtulmuş olursunuz! Öyle düşünüp fakat öyle davranmayarak kurtuluş olmaz. Davranacaksınız, yapacaksınız! Kişi düzgün düşünecek, düzgün düşündüğü gibi de yapacak, yaşayacak. Düşünmek yetmez, öyle amel edilecek, ikisi beraberdir. Nisa Suresi 175. ayet “B manasıyla iman edenleri ve o imanın gereğini yerine getirenleri” müjdeliyor. İkisi beraber olacak: Düzgün düşüneceğiz ve o düşünüşe, o imana uygun amel edeceğiz, inşaAllah.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET -100-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti