Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Kişiye merhamet edilmişse vesilelere rastlar

– 58 –
Bu dünya hayatına başlayan kişi, kendini Allah’ın ilminde yarattığı sistemin dışında tarif edip tanrılığını ilan etti, hevasına uyarak tanrı uydurdu. Tanrıların Dünyası’nda yaşayan bu kişiye eğer merhamet edilmişse o bir ortama, bir mekâna, bir vesileye rastlar. Onda açılıma sebep olacak bir yazıya-çiziye kavuşur, bir insana, bir ele dokunur, bir ses duyar, bir şey olur… Ve bakışı, duygusu, düşüncesi, hayatı değişmeye başlar. Bu etkiye yol açan sebep herkes için farklıdır. Bu yüzden Ehlullah’a verilen sebep olma lütufları da farklıdır. Hakikat tohumunun insanlarda açılmasına sebep oluşlar farklı farklıdır. Bazı kişiler vardır konuşmaz, bir şey söylemez. Gider elini öpersin, ona dokunmakla hayatın değişir. Bu etki bazı zatların yazısına bakmakla olur. Onların yazdıklarını, yazdırdıklarını okursun hayatın değişir. O yazıya öyle feyiz verici bir özellik kazandırılmıştır ki, görenin, okuyanın bakış açısı Biiznillah değişir. Herkesin frekansına göre etkilendiği şey farklıdır, bu yüzden Ehlullah’a lütfedilen ikramlar da farklıdır. Bazılarının “ilmî bakış açısı” etkili kılınmıştır. O Allah’ın izniyle öyle bir ilmî yaklaşımla bakar ki bir anda sizi afallatır; “aradığım buydu, hiç öyle duymamıştım, hiç böyle düşünmemiştim” dersiniz. Sizde oluşan “hiç böyle düşünmemiştim” hissi aslında çok önemli bir ilmî açılımdır, buna İLİM YOLLU AÇILIM denir. O kadar önemlidir ki… Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Hz. Ali’ye, “Senin ilim yollu Allah’ı anlamanı, ilim yoluyla tanımanı isterim ya Ali” diye duada bulunuyor. “Hiç böyle düşünmemiştim” dediğiniz haller, karşınıza çıkan Rasulullah (SAV)’in bu duasıyla ilgili çok önemli lütuflardır, size “ilim yollu” bir açılım sunar. Bazısının yanına gidersiniz, Kâbe’nin yanı gibidir… Onun yanında durmak tesir eder, ona da öyle bir özellik verilmiştir. Allah nasıl bir lütufta bulunmuşsa öyle olur. Böyle vesileler olmadan olmaz mı? O da olabilir. Mesela bir rüya ile de olabilir. Hatta rüya işi çok enteresandır. Onu bir örnekle anlamaya çalışalım. Bir doktor düşünün ki sigara içiyor, bırakmak istiyor ama bırakamıyor. Niye doktor? Sigaranın zararlarını çok iyi bilir de o yüzden. Bildiği halde bırakamıyor. Rüyasında aksakallı bir pîr-i fâni gelse “yavrucum, sen artık sigara içme” dese kalkar sigarayı bırakır. Yahu, sen bu kadar tahsil yaptın, bu işi bilip görüyordun, ne oldu? “Rüyamda böyle oldu” der, sigarayı bırakır. Rüyanın insana böyle enteresan tesiri vardır. Rüyanın bu tesirinden Rahmani de yararlanılır, şeytani de. Şeytani yöntemler, rüyayla amel ettirerek kişiye yanlış işler yaptırırlar. Rahmani rüya ile kişi Rabbine yönelir. Faydalarını bilen ama bir türlü namaza başlayamayan birisi, rüyasında birini görür, bir şey olur bakarsınız ertesi gün “ben bir daha abdestsiz gezmeyeceğim” demeye başlar. Ne oldu? “Rüyamda şöyle oldu, böyle oldu” der. İbadetlerini güzel yapan birisi biraz gevşemiştir, ona hoş bir rüya gösterirler, işlerine iki üç ay daha sıkı sıkı sarılır, yeniden enerji ve şevk bulur. Rüyaların tesiriyle böyle Rahmani hediyeler de gelir. Bunlar rüyada Rahmani bir açılımın hediyeleridir.
Nefs-i Levvame yan caddedir,
ana caddeye geçmeliyiz
Evet, “A”ların dünyasında yaşıyorken bir kişi Rabbinden ona ulaşan bir nur ile, böyle bir vesile ile karşılaştı ve “hiç böyle düşünmemiştim, meğer…” dedi ve zannıyla oluşturup inandığı yanlıştan, tanrılıktan rahatsız oldu, “ne yapacağım?” demeye başladı. İşte, bu rahatsızlıkla birlikte şimdi ona yeni bir hayat başlıyor. “Ne yaparsam doğruyu bulmuş olurum?” demekle, bu rahatsızlığı duymakla o hemen Nefs-i Levvame’ye başlar, artık oraya girmiştir.
Nefs-i Levvame o yan caddedir. Kişi yanlış inanışından, tanrılığından rahatsız olur olmaz hemen İhlâs Hayatına, “B” takdimiyle hayata paralel olan Nefs-i Levvame yoluna düşer, Nefs-i Levvame’nin başladığı o caddeye gelir. Gelir gelmesine ama Esas Cadde’ye geçmesi lazım. Asıl caddeye, asıl hayata henüz geçememiştir; İhlâs Hayat Döngüsü yan taraftır. Ulaşılması gereken esas yer İhlâs Hayat Döngüsü içerisindedir. Onun henüz kurtulamadığı “A”ların dünyasındaki o caddeyi kişi kendisi uydurmuştu, o yol onun kendi zannında uydurduğu sanal bir caddedir.
“Müstakilen varım” anlayışı bitmeden
“Tanrı”lık bitmez
Nefs-i Levvame’ye girmekle onda “tanrı yanlışı”ndan kurtulma arayışı başlar. Tanrıyı ötede beride biliyordu, duydu ki öyle değilmiş, şimdi ne yapacak? Ötede beride değilse onu nereye koyacak? Bir yer arar ve bulur: İçimde, bende, özümde, hakikatimde… Böyle demeye başlar. Ama dikkat ediniz, “bende, içimde, hakikatimde, özümde” dediği müddetçe o yan caddeden kurtulamaz. Çünkü “O bende” diyor. Yani hala “A” takdiminde! “Ben müstakil bir birimim, Yaradan da bende!” diyerek yaşıyor. Aslında içine almakla Yaradan’ı içine aldı. O’nun kendisinde olmasından yararlanarak bir güç bile ilan ediyor: Bende Yaradan var! Ben o kadar önemliyim ki, Yaradan bende! Bu nedenle içinde tutmak hoşuna bile gider. Rabbini ötede bilirken, Rabbi dışarıdayken ona bir faydası yoktu, şimdi içinde! Önceden dışındaydı şimdi içinde. Ne değişti? Yani sen istedin dışarıdaydı, şimdi istedin içine aldın! Böyle bir şey olabilir mi? Evet, öyle bir şey yok, anlatmaya çalıştığımız bu işte! Bunları, kendini sistemin dışında sanan yapı uyduruyor! Aslında “dışı” diye bir şey de yok! Öyle bir şey olur mu? Ama kişi zannında önce Allah’ın dışını oluşturuyor, sonra dışında bir hayat uyduruyor, bir hayat tarif ediyor ve o hayatı yaşıyor. Şu önemli: Eğer sen Allah’ın gayrındaysan, ister “Allah yok” de, ister “ötede beride” olduğunu düşün, ister “içimde” deyip içine al fark etmez. Çünkü uydurduğun bu dünyanın esas tanrısı kendinsin, esas Rabb kişinin kendisidir. Bu kişi eğer biraz daha okur, hakikati araştırır ve onunla meşgul olursa yeni şeyler öğrenir: “Esma’ül Hüsna diye bir şey varmış da ben habersizmişim, hemen araştırayım” der, sonra da “meğer biz esma’ül hüsna terkibiymişiz!” der. Peki, esma’ül hüsnalar nerede? O da onda; “BEN”de! Hepsi onda! Müstakil bir “BEN” var ve o hiçbir şeyi dışında bırakamıyor: Esma’ül Hüsna terkibi de onda. Bu yüzden, “Ben Esma’ül Hüsna terkibiymişim aslında” demeye balar. Yani diyor ki; “BEN” müstakilen varım ve “BEN”de bir esma’ül hüsna terkibi var, ayrıca “BEN”de bir de hakikat var! Ne yaptı? Neyi fark ettiyse hepsini kendisinde topladı. Neden? Hala “A” Takdimi’nde olduğu için! Çünkü o hala müstakil! Bir müstakillik var! Zaten o yüzden nefsine zulmediyor, nefsinin hakikatini bu sebeple vermiyor. Rabbim lütfeder de biraz daha okur araştırırsa bu sefer; “anladım ki, “BEN”im hiçbir şeye gücüm yetmiyormuş” demeye başlar ve “ZAVALLI RAB” seviyesine gelir. Hala tanrı, ama hiçbir şeye gücü yetmeyen tanrı, silahlarını bırakmış tanrı. Neden tanrı diyoruz? Çünkü hala müstakil olarak o var! Silahlarını bırakmış ama tanrılık iddiasında yani müstakillik iddiasında bir yapı hala var! Çünkü hala “A” Takdim Formu”nda yaşıyor, ama hiçbir şeye gücü yetmeyen bir halde: “Allah büyük, ben küçüğüm” diyen, kendini küçük sanan tanrı formunda!
Ara yerde kalır,
İhlas Hayat Döngüsü’ne geçemezsen, işin zor!
İdrakındaki değişimleri anlatmaya çalıştığımız bu kişi araştırmaya, okumaya başladığı için şimdi bir şeyleri biliyor. Cenneti, İhlâs Hayat Döngüsü’nü, hakikati, cehennemi, tanrılık ilanını duydu. Ama hala esas caddeye, İhlâs Suresi yoluna sıçrayamadı. İhlâs Hayat Döngüsü’nün kokusunu alarak, onu özleyerek ama yan caddede yaşıyor. Yanlış yerde olduğu için ilerleyemiyor da. İlerlemek için İhlâs Yolu’nda olmak, o caddeye geçmek şarttır! O caddeye geçemediği için iki arada bir derede kalmış durumda. Nasibinde varsa o bu duayla tanışır: “Allahım beni arada bırakma, Allahım beni ARA YERde bırakma.” Bu bir hadistir ve o halden kurtulmak için önemli bir duadır. Efendimiz (SAV) bize öğretiyor: “Allahım beni ara yerde bırakma!” Ara yerde olanın, orada bırakılanın dünyada işi zordur. Dünya “A” Takdimi üzerine kurulmuştur. Bu yüzden ya “A” Takdiminde yaşayarak zulmünle kuvvetli duracaksın veya “B” Takdim Formu”nda olup ilerleyeceksin. “B” takdim formunda olup ilerlemek için “La havle ve la kuvvete illa Billâh” dedikten sonra güce-kuvvete sahip çıkmayacaksın, “birimdeki kuvvet birime/kula ait değil” idrakında olacaksın. Ara yerde kalırsan o zordur, orası tam zavallı yeridir. Oradaysan dünyaya göre güçsüz olursun, dünya yaşantısı için zavallı olursun! Tasavvufta okuduğunuz GİRDAPLAR hep bu ara yerdedir, bu yan yolda yaşanır. İhlâs Hayat Döngüsü’nde girdap olmaz, oraya girince girdap söz konusu olmaz. Oradaki hayatın yolu yordamı her şeyi bellidir, girdiniz mi her şey yağ gibi akar! Çünkü orada işleri siz tarif etmiyorsunuz. Burada sen tarif ettiğin için tarifinle girdaba düşüyorsun! Bir kere, kendini rab ilan etmen girdaptır, asıl girdap budur.
Kur’an’a göre “ara yerde kalanlar”
Fâtır Suresi 32. ayet “ara yerde kalanlar”la ilgili bir tanımlama yapar. Efendimiz (SAV)’in o ayeti açıklayışına bakalım. Fâtır-32’de Yaradan buyuruyor: “Sonra o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan (kitabın miras bırakıldığı kişilerden) kimi nefsine zulmedendir, onların bazısı muktesıd (mutedil)dir, onlardan bir kısmı da Allah’ın izniyle hayratta öncü olandır.”
Ayette üç grup tanımlandı: Nefsine zulmedenler, muktesıd/mutedil olanlar ve öncüler, önde olanlar, mukarrebun. Kitap bu üç gruba miras bırakılmıştır: Nefsine zulmedenlere, muktesıd, mutedil olanlara ve öncülere. Efendimiz (SAV) bu ayeti açıklarken buyuruyor ki: “Bu üç grup da aynı makamdadır, hepsi de cennettedir.” Bu Rasulullah açıklamasıdır, bu Efendimiz (SAV)’in verdiği müjdedir: Bunların hepsi aynı makamda, hepsi cennettedir. Ne güzel müjde, elhamdülillah! Bu üç gruptan birisi dikkatinizi çekti mi? O yan caddede olup henüz nefse zulümden kurtulamamış olanlar, ara yerde kalanlar, onlar da müjde kapsamında…
Şu parantezle bitirelim: Tefekkür Paylaşımı için en tesirli yol SOHBET’tir, çünkü Rasulullah yöntemidir. Fikir alış verişi, fikir paylaşımı Rasulullah (SAV)’in yöntemidir. Bu yolda bir konunun sohbeti tefekkürdür, birinci derece ibadettir, çok önemlidir! Bir de mümkün olacak, bu işi yüz bin kat artan bir enerjiyle Kâbe’nin yanında yapacaksınız. Hac’cın, Umre’nin, Kâbe’nin esas yararlanılacak yanı budur: Yüz bin kat artan bir enerjiyle idrakların açılması! Bu yüzden, tefekkür paylaşımını Kâbe’nin yanında yapmak, uygulamak çok önemli ve çok başka bir şeydir… Özellikle bir de tavaflardan sonra Kâfirun, İhlâs okuyarak salât da ikame ediyorsunuz ya…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti