Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kemal DEMİRKIRKAN

LİYAKAT’İN YERİNİ İTAAT ALDI

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın “örgütte metal yorgunluğu var” demesinin ardından başlayan zoraki istifa furyası devam ediyor. İstifa edip yerine atama yapılan il ve ilçe başkanlarını, belediye başkanları izledi. Belediye başkanları operasyonunda şimdiye kadar İstanbul, Düzce ve Niğde Belediye Başkanları istifa etti. Başkanlıktan istifalarını Erdoğan istedi. Onlar yerine getirdiler yani kendi istekleri ile istifa etmediler. AKP Genel Başkanı’nın isimlerini telaffuz ederek istifa çağrısı yaptığı; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Balıkesir ve Bursa Belediye Başkanları ise hala sessiz.
Konunun iki boyutu var. Bir siyasi parti genel merkezinin kendi örgüt yapısını, yani il ve ilçe teşkilatlarını görevden almaya, atama yapmaya yetkisi vardır. Çünkü seçimi parti yapmıştır, sonuç partinin iç işleyişini etkiler. Ancak halkın oylarıyla seçilerek gelen belediye başkanlarında durum çok farklı. İl başkanı seçildikten sonra yakasına parti rozetini takar ve partili olarak çalışır. Ancak belediye başkanları seçildiği gün yakasındaki rozetlerini çıkartır. Artık tüm kentin belediye başkanıdır, halkın oylarıyla seçilmiştir. Peki halk tarafından seçilen bir belediye başkanı, siyasi parti başkanı istedi diye istifa eder mi? Ya da etmeli midir? Biz her zaman seçimle gelen insanların seçimle gitmesinden yana tavır koyduk. Halk iradesinin üzerinde bir güç olmadığına inandık. Eğer adı geçen belediye başkanları suç işlemişse, terör örgütüne üye olmuş ya da yardım ve yataklık etmişse, zimmetine para geçirmişse, yolsuzluk yapmışsa 1 dakika bile görevinin başında durmasın. Başkanın işlediği suçlar hakkında kamuoyu bilgilendirilmeli, hemen adli kovuşturma başlatılmalıdır.
Ancak AKP’de işleyen süreç hiç de böyle değil. Birisi istedi diye istifa ediyorlar. Yandaşlar da bu istifaları savunmak için “parti içi disiplin”, “lidere bağlılık”, “öyle gerekiyor” gibi komik söylemler ortaya atıyor. İstifa etmeyip “beni halkı seçti.” derlerse, “öyle bir yola tevessül etmelerini düşünemem, düşünmek de istemem. Çünkü onun neticesi ağır olur.” diyen bir Genel Başkan, Cumhurbaşkanı var karşılarında. Vatandaşın oylarıyla seçilerek gelen belediye başkanlarını toplum huzurunda alenen tehdit edilmektedir. Üstelik bu ilk de değil. Daha önce % 46 oyla seçilmiş bir Başbakan’ın istifa ettirilip yerine Binali Yıldırım’ın atandığını, ardından Binali Bey’in parti başkanlığından istifa ettirilip yerine partili Cumhurbaşkanı’nın oturduğunu gördük.
Vatandaşın oyuyla seçilerek göreve gelen insanlar bir kişinin isteği üzerine görevden istifa etmek zorunda kalıyor. Açıkça tehdit ediliyor. İşin en üzücü yanı ise parti içinden de yandaş medya ve gazetelerden de en ufak bir tepki göremiyor olmamız. Görüyoruz ki artık parti diye bir şey yok. Ülke tamamen tek adam rejimine teslim olmuş durumda. Tek adamının duruşu, öncelikleri, söylemleri, hem devletin hem de partinin söylemleri haline geldi. 15 Temmuz sonrası çok konuşulan “Liyakat” kavramının yerini, başkana “koşulsuz itaat” aldı.
22 yıl önce kameralar önünde, yanında istifasını istediği Melih Gökçek olduğu halde “Ben halkımla geldim. Halkım getirir ve halkım indirir. Buna sen karar veremezsin” diyen AKP Genel Başkanı, bugün “Makama getirirken iyi, görevi boşaltın dendiğinde neden yadırganıyor” diyebiliyor. AKP Genel Başkanı’nın demokrasi yorumu dün öyleydi, bugün böyle! Demokrasiye inanmıyorsan niye seçim yapıyorsun ki? “Darbe yapan asker, seçilmişin elinden görevini alınca büyük bir suç oluyor da, cumhurbaşkanı darbe yapıp seçilmişlerin elinden görevini alınca makul mü sayacağız”. Otoriter bir rejimin içinde, hiç düşünmeden, bizim yerimize karar verenlere mi uyacağız? Milyonlarca oy almış belediye başkanlarının istifa ettirilmesini hiç yadırgamayacak mıyız? Eğer o belediye başkanlarının görevi bırakmaları gerekiyorsa, bu değişim, kapalı kapılar ardında değil, hukuk devletinin öngördüğü yollardan olmalıdır. Hak ettikleri cezaları hukuk önünde almalıdırlar.
Peki, istifaya zorlanan başkanların suçu ne. Adli bir konuysa bizlerin bilmeye hakkı yok mu? Eğer FETÖ’cü oldukları için görevlerini bırakmaları isteniyorsa istifa ettikten sonra neden ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. FETÖ’cü olduklarına kim karar verdi? Yüz binlerce insan aylarca hapis yatarak mahkemelerde sırasını beklerken bunlar niye mahkemeye verilmiyor. Halen bir bankaya para yatırdı diye, sendikaya üye oldu diye, senin açtığın okullara çocuklarını gönderdi diye tutuklu olanları düşündükçe bunların alacakları en büyük cezanın başkanlıktan istifa olması benim içimi sızlatıyor. AKP’li belediye başkanlarının istifalarının istenmesinden doğan belirsizlikler, darbenin siyasi ayağının ortaya çıkartılmasına yönelik girişimlerin olmaması, kontrolü darbe iddialarını daha da güçlendirmiyor mu?
Son Söz; “Ciddi bir hukuki soruşturma başlatsınlar AKP’nin yüzde 60’ı FETÖ davasından tutuklanır” Temel Karamollaoğlu (Saadet Partisi Genel Başkanı)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER