Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

MERAK, ÖFKE, YALAN, BÖLÜCÜLÜK VE BESLENME

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 23 Ekim 2017 Pazartesi 11:53:01
 

– 7 –
Anlatmakta zorlandığım hususlardan birisi TANRILIK. En önemli öncelik ondan, o “Asi” yapıdan kurtulmak. Bu öncelik bilinmeden olmaz. Örneğin, kişi tasavvufi bir yazıda “az ye, az uyu, şunu az yap” gibi cümleler görür ve az yer, bir şeyi az yapar. Onu yapınca da “başardım” der. Oysa bu onu bu yolda ilerletmiş olmaz. Çünkü “başardım” diyen yapı ondaki “A” yapıdır, asi yapıdır. Böylece kişi başarısıyla o yapıyı daha kuvvetli hale getirir. O artık “az yiyen A” oldu. Bu yüzden, çok yiyen az yiyen, çok uyuyan az uyuyan olmak gibi tartışmalar başlangıçta çok önemli değildir. Eğer yaptığı iş onun “A” dediğimiz zulmani kimliğini kuvvetlendiriyorsa faydalı bir şey değildir. Yaptığın işle “A”dan kurtuluyorsan faydalıdır, yaptığın şey seni “ben de müstakilen varım” diyen yapından kurtarıyorsa faydalıdır. Mesela oruç, seni “A”dan kurtarıyorsa önemli bir ibadettir. Hac, seni “A”dan kurtarıyorsa önemlidir. Zaten bize önerilenlerin tümü önce “Asi” yapıdan kurtulmamız içindir. Özellikle salât! Salât ikamesi “A”dan kurtulmak içindir. Diğerleri de! “A”dan kurtulmak için yapılıyorsa yararlı olur, değilse “A”yı kuvvetlendirirler. Bunun için, yaşarken “A”nın temel özelliklerini iyi bilip, duygu, düşünce, yetenek ve davranışlarımızı tek tek “A” ile ilişkilendirmemiz gerekiyor.
Merak önemli. Tefekkür de merakla,
 gıybet de merakla

Merak özelliği ile başlayalım. Merak hepimizin veri tabanında var, merak etmek zorundayız. Ama bu yetenek niye var? Merak edip de Allah’ı bulalım diye. Merak etmezsen bulamazsın. Merak edip bulasın diye o sana verilmiş. Hz. İbrahim aleyhisselam örneğini hatırlayın. Merak ediyor ve aya, yıldıza, güneşe… Ama sonra diyor ki; “Ben öyle bir gözüküp, bir kaybolan şey istemem.” Merakla, tefekkürle Yaradan’ına ulaşmaya çalışıyor. Eğer merak yeteneğini “Allah’ı tanımak” için kullanmazsak onu “A” kullanıyor, maalesef. Ne yapıyor? İnsanları merak ediyor: Şu ne yapıyor, bu ne yapıyor. Onun neyi eksik, bunun neyi fazla? Hayat bu meraklarla geçip gidiyor… Tanımaya talipseniz işte size “A” yapınız. Cehennemlik yapı budur. Sizdeki merak yeteneğini bu yapı kullanırsa “iftira, gıybet, dedikodu” dediğimiz şeyler olur. Bunlar için hadislerde denir ki; “insanları merak etmek otuz altı zinadan daha günahtır.” Merak yeteneğini “A”dan kurtarabilmeniz gerekiyor. Kurtarabilirseniz onu “B” yapı Allah’ı merak etmede kullanır. O Allah’ı merak eder, sürekli. Ama nasıl? Allah’ı merak etmeye “tefekkür” denir ki çok sevaptır. Allah’ı bu merak ediş, nafile ibadetten kat kat sevaptır. Eğer siz bu çok kıymetli yeteneği “A” yapıya verirseniz, o onda cehennem için bir yakıt haline dönüşüyor. Bu durumda kişinin yapacağı önemli tespitlerden birisi şu olmalıdır: Ben bu merakı nasıl onarırım? Onu mutlaka onarmak gerekiyor. “Nasıl onaracağım?” diye düşünecek ve kendine soracaksın: “Ben insanları mı merak ediyorum? Bundan kurtulmanın yolu nedir?” deyip araştıracaksınız. Ama bunu yapmak için önce ÖNEMSEMEK lazım. Çok önemsemedikçe olmaz, hep insanı merak edersiniz, merak ettikçe o sizi cezb eder ve götürür… Neyle meşgulsen sana o kolaylaşır ve seni o götürür. Allah’ı merak da öyledir. Allah’ı merak edersen o yeni bir cezbe oluşturur, o seni kendi tarafına çeker… Bu nedenle, tefekkür kişiyi “A”dan kurtaran, “A”dan sıyıran, Hakikat’e ulaştıran bir hale götürür. Ama merak “A”nın elindeyse o senin “A” yapını kuvvetlendirerek seni “A”ların dünyasına sabitler; “A”larla meşgul eder, cehennem amelleri işlettirir… Gördüğünüz gibi tefekkür de merakla, gıybet de merakla. Merak yeteneğini kullananın “kim” olduğu ve nasıl kullandığı önemli. Sizdeki “A” yapıyı sadece merak açısından değil, her bir yeteneğinizde, her bir anınızda böyle aramanız lazım.
“Bölücü” olmamak için
 Besmele yaşantımız olmalıdır

Bir diğer özelliği; “A” BÖLÜCÜ’dür. Eğer bir kişi yaşantısında bölücüyse ne kadar ibadetle meşgul olursa olsun o “A”nın dünyasında yaşıyor demektir. Çünkü bölen (bölücü olan) “A”dır. Bölücü olarak ne yapar? Hak yer. “Kadın, erkek, çocuk” der, böler: “Kadınlara, çocuklara vermeyin, yetimse onun hakkını hiç vermeyin” der. O böyledir, bölücüdür, “A”nın dünyası bölerek kuvvetlenir. Bu yüzden “A”lar bölünmüşlerdir, o dünyada bölücü zihniyet vardır, Tevhid yoktur. İnsanları inceleyin, haberleri izleyin, insanı yani kendinizi hep bölen, hep birilerini kınayan, hep beğenmeyen göreceksiniz… Mesela “türbanlı” deyip bölüyor, şu diyor, bu diyor ama hep bölüyor, daima bölüyor: “A” bölücüdür, hak tanımaz. Hatırlayın, başörtülüye okuma hakkı, yaşama hakkı, nefes alma hakkı, gezme hakkı tanınmıyordu. Bölücü zihniyet böyledir, hep böler. Veya İran’a gidelim, o da orada bölüyor. Röportaja gelmiş yabancı gazeteciyi bile örtüye sokuyor. O da aynı şey değil mi? Onbeş yirmi yıl önce yaşadığım bir olayı anlatayım. Caddede yürüyorum, ileride de İmam Hatip Okulu var, bir kızcağız okula gidiyor. Oraya gelmeden önce de üniversite kampüsünden çıkmıştım. Kampüsten çıkarken gördüğüm şey, başörtülü olanların kampüse girmek için başlarını açmak zorunda bırakılmaları. Burada da bu kızcağız okula gidiyor, ama saçı açık, okula yaklaşınca çantasından bir örtü çıkardı, okula girerken örttü. İkisi de yanlış. Olaya bir de “Billahi” gözüyle yani Allah İndi’nden bakalım: Birisi zulme uğruyor, çünkü örtüsünü zorla açtırıyorsun. Diğerini de münafık yapıyorsun. Örtmek istemiyor, zorla örttürerek onu münafık yapıyorsun. “A” nerede olursa olsun bölücüdür. O halde, yaşantıda bölücü olmaktan kurtulmanın yolunu bulmalıyız. “Ben nasıl bölücü olmam?” deyip araştırmalı ve gereğini yapmalıyız. Çünkü Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerini yaşamaya ancak bölücü olmazsanız başlarsınız. Rahman ve Rahim isimlerini yaşamaya başlamak önemlidir, o zaman BESMELE sizin yaşantınız olmaya başlar. Çektiğiniz, söylediğiniz değil yaşadığınız olur, hayatınız Besmele olur. Yaşantısı Besmele olan kul, Rahman ve Rahim ALLAH ADINA yaşayan olur. Artık onun “yaşantısı Besmele” gibidir, Besmele onun söylediği bir sözden ziyade yaşantısıdır, yaşantısı öyledir…
Yalan ve öfkeden kaçınmak
Bir diğer özellik: “A” yalan söyler. “B” hali yalanı söyleyemez. Bir kişinin hayatında yalan varsa, yalanlar hayatını işgal etmişse, yaşantısı haline gelmişse, hayatının döngüsünü oluşturuyorsa o ne kadar oruçla, namazla meşgul olursa olsun “A”dır, asidir. Çünkü yalan “A”nın işidir. “B” yapısında olan yalan söyleyemez. Çünkü o hakem’dir; doğruyu söylemek ve Hakem olmak zorundadır. Onun görevi o. Onu yapmadığı zaman korkar. Mikroplu suyu içmekten korkan gibi! Niye? “Allah’tan ayrı düşerim, “A”ların dünyasına düşmeyeyim” diye korkar, telaşlanır. Ona siz “ne asosyal adam” diyebilirsiniz. Deyin durun, onun korkusu siz değilsiniz. O “A”ların dünyasına düşmekten korkuyor, ondan ödü kopuyor. İnsanlar istediği kadar “asosyal, hayattan kopuk” desin dursun, onun umurunda değildir. “Keser döner” denir ya, onunla dalga geçenlere “kopuk” denilen bir gün gelir…
“A”nın bir başka özelliği ÖFKE’dir. Öfke “A”ya aittir, “B”de öfke olmaz. Efendimiz (SAV)’in bir hadisini hatırlatayım: “Allah’la sohbet etmek ister misiniz?” buyuruyor. “Tabi, ya Rasulallah, öğret bize” diyorlar. Diyor ki; “Ne söyleyecekseniz, ne yapıyorsanız güzel söyler ve yaparsanız o an Allah’la sohbettesiniz.” Bu halde olmak Allah’la sohbette olmak demektir ve bu hal “B”nin ahlakıdır. Özelliklerini fark edip, “A”yı ve “B”yi yerine iyi koymak lazım. Mesela insanın bakımlı ve temiz olması, saçını taraması önemlidir, değil mi? Ama bunları “A” da yapar “B” de. Senin saç tarayışın hangisi? Sen kimin için süsleniyorsun? Allah’ı kandıramazsınız. “Ben kimin için süsleniyorum?” diye kendinize sorsanız cevabı çok rahatlıkla bulursunuz. “Beni görsünler” diye gezen “A”dır, çıplaksa “A”nın çıplaklığıdır. Kendinizi kandırmayın; o işleri yapan “A” mı, “B” mi bir bakın bakalım.
İnansanız da, inanmasanız da
haram size tesir eder

Bir başka gösterge BESLENME TARZI’dır. “A” ve “B”nin beslenme tarzları farklıdır. “A”nın beslenme biçiminde haramlar çok önemli değildir, haramı önemsemez. Ama “B”nin haramdan ödü kopar. Bırakın yemeyi, haram gıdaya bakmaktan ödü kopar. Ama “A”nın beslenmesinde bir şeyin haram olup olmadığı çok önemli değildir. İnsanlar fark ederse önemsemeye çalışıyor gibi yapar. Çok enteresan hallerle karşılaşırsınız, basit bir örnek vereyim: Bir uçak seyahatinde hostes hanım küçücük torbalarda fındık dağıttı. Saatler sürecek bir yoldu, kuruyemişi sevdiğim için fındığı aldım. Geldi soruyor: Ne içersiniz? “İçmem” deyince fındığı geri istiyor, onu içki içenlere verecekmiş. Sonra bana ters bakıyor. Baksın! Onun ters bakması önemli, ters baksın! Muhyiddin-i Arabî’nin Şeytanın Hileleri adlı küçük bir kitapçığında bir hadis var: Efendimiz (SAV), sahabenin içerisinde şeytana soruyor: Söyle bakalım, Ebubekir’i sever misin? Hiç sevmem diyor, sana inanmadan önce de sevmezdim. Şeytan Hz. Ebubekir’e ters bakıyor, gördünüz mü? Baksın! Onun ters baktığına düz bakılan bir yer var. Bir başka manzara: Ailece bir yere gidiyorsunuz. Salamlı sosisli pizza öneriliyor. Siz titizlenip görevliye “kullandığınız salam, sucuk, sosis kimin?” diyorsunuz. Onu sormanızdan hoşlanmıyor, size ters bakılıyor: Unutmayın, o korkunç günde çocuk, anne, baba kimse birbirini bilemeyecek. Nasıl çıplak geldiyseniz öyle çıplak gideceksiniz. Ne anne ne baba, ne kadın ne erkek, ne eşin ne çocukların, hiç biri yok! Biliyorum ki domuz etinden yapılmış salam da sosis de var. Ankara’ya haftada kaç kamyon kemiksiz, işlenmiş domuz eti gelir, sosis yapılır, üstünde yazısı olmadan ucuzca oraya buraya satılır. Domuz etinin Türkiye’de böyle satıldığını biliyorum. Ama “A” haramı önemsemiyor ki. Bir bardak suyun içine “striknin” atsak (striknin çok zehirlidir, o suyu içeni birkaç dakika içerisinde öldürür) siz de, “Ben strikninin zehirli olduğuna inanmıyorum” deseniz, etkisine inanmıyorsunuz diye sitriknin tesir etmez mi? Bal gibi tesir eder! Haramlar da öyledir. İster inanın ister inanmayın, yediğiniz zaman tesir eder, içtiğiniz zaman tesir eder…

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-7-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER