Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

NASIL VE NEDEN KORKMALIYIZ? – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 3 Ekim 2017 Salı 13:28:41
 

– 45-
Hayatınıza dikkat edin, eğer burada açıkladığımız haliyle nefs-i levvameyi fark etmiş de uygulamaya çalışıyorsanız size saldıran hep bâtıldır. Hatırlatalım ki, Billahi anlamda (Allah’ın dışı yoktur, müstakilen var ve muhtar olan ancak Allah’tır idrakıyla) “Amentü Billahi” demeden nefs-i levvame olmaz. Kişi bu idrakla nefs-i levvameyi fark etmişse, nefs-i levvameye yönelik yaşıyorsa bâtıl hep ona saldırır. Bu yüzden, Hakk yol hep savunmadadır, Hakk yol saldırmaz; “beni meşgul etme de işimle ilgileneyim” der, durup dururken gidip saldırmaz, ama bâtıl hep saldırır. Böylece Tevbe Suresi 13. ayetteki üçüncü ipucunu da yakaladık; ilk saldıran odur, sizinle gelip savaşan hep odur. Ayette geçen üç özellik, üç ipucu “A” Takdim Formu yapısında buluştu: Yeminini bozan, er-Rasul’ü ihraç eden, daima savaşı çıkaran. Ayet bize, “Sizdeki bu yapı ile savaşmayacak mısınız, “A” Takdim Formu yapınızla savaşmayacak mısınız? Bakın o daima savaş çıkarıyor” diyor. Bu yapı zaten başlangıçta şunu yapmıştı: Kalbı devre dışı bırakıp sadrı hükmü altına almıştı. Sadr, nefsin şerrinin (yani şeytaniyetin, deccaliyetin, esfele safiliyn yapının) hükmü altındadır.
Neden korkuyorsun?
Tevbe-13. ayette “karşı taraf”ın özellikleri olarak bahsedilen ipuçlarını kendimiz için yakalamış olduk. Ha o günlerde Kâbe civarında yaşayan Mekke müşrikleri, ha sizin kendinizdeki “A” Takdim Formu yapısı. O zaman hitap oraya, şimdi de aynı hitap sizin “A” Takdim Formunuz için size. “A” Takdim Formunuza değil, size. Çünkü o düşman. Ayetteki hitap ve “onunla savaşmayacak mısınız?” sorusu “A” Takdim Formuna “BEN” diyene, size! “A” Takdim Formu ile ve ona yardımcı olanlarla, batıl yolda ona yardım edenlerle savaşmayacak mısınız? Yoksa ondan ve onlardan korkuyor musunuz? Hakk’a karşı hep savaşta olan bâtıl ile savaşmayacak mısınız? Yoksa korkuyor musunuz? Yani “A” Takdim Formunun yapısı sana cazip geliyor da terk etmekten mi korkuyorsun? Kendimize soruyoruz: Bu esfele safiliyn yaşantı cazip geliyor da o yaşantıyı terk etmekten mi korkuyorsun? “Tanrılık iddiası dünyası” seni ayıplayacak, saf dışı edecek, sana selam vermeyecek, seninle konuşmayacak diye terk edilmekten mi korkuyorsun? Bu esfele safiliyn diyarından hicret etmekten mi korkuyorsun? Yoksa bu esfele safiliyn yapıda menfaatlerin var da o menfaatleri kaybetmekten mi korkuyorsun?
Hadid Sûresi 10. ayette Yaradan buyuruyor: “Semavat’ın ve Arz’ın mirası Allah’ın olduğu halde, ne oluyor size ki Allah yolunda infak etmiyorsunuz.”
Yani: Herşey Allah’a rücu edecek! Çöp olup gideceklerden mi korkuyorsun? “Esas Sahibi”ni görmüyor musun? Neden O’nun uğruna batıldan vazgeçmiyorsun, neden onunla savaşmıyorsun?
Al’u İmran Sûresi 175: “O şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. O halde onlardan korkmayın, Benden korkun, eğer iman ehli iseniz.”
Tevbe Sûresi 13 ne diyordu? “Eğer müminler iseniz haşyet duymanız için ehakk Allah’tır.” Eğer “A” Takdim Formu’yla savaşmaktan korkuyorsan hitap sana, ayet sana soruyor: Eğer müminler iseniz haşyet duymanız için ehakk Allah’tır, değil mi?
Neden korkmalısın?
Şimdi savaştaki “korku” üzerinden ilerleyelim. Bir savaşta iki tarafta da korku hâkimdir, iki tarafta da korku vardır ama inanmayanlardaki korku ile inananların korkusu farklıdır. İkisinin adı da korku, iki taraf ta korkuyor, ama korkular farklı. İnanmayanlar savaştan, ölürse “son”dan ve her şeyin bitmesinden korkuyor. Yani inananlar tarafında ölüm müjdeyken onlar ölümden korkuyor, çünkü ona göre ölüm her şeyin sonu. Bu çok enteresandır ve inananlarla inanmayanlar arasındaki orantısız gücün de göstergesidir. İnanmayanlar öldürmeye, inananlar ise ölmeye gelmiştir. İki güç düşünün biri ölmeye, diğeri öldürmeye gelmiş. Ölmeye gelenin saldırma gücüyle, öldürmeye gelenin saldırma ve sakınma gücü aynı olabilir mi? İşte korkuları bunlar etkiliyor.
Billahi anlamında inananlardaki korku nasıl bir şey, onu ayetten öğrenelim: Aslında bu ayetle nasıl korkmamız gerektiğini de öğreniyoruz.
Mu’minun Sûresi 60: “Ve onlar verdiklerini Rablerine rücu’ edecekler diye kalbleri korkudan ürpererek verirler.”
Kulubühüm veciletün; kalbleri korkudan ürpererek titreyerek… Bu ayet geldiğinde Hz. Aişe validemiz bu ayeti daha iyi anlamak için mübarek eşleri Efendimiz (SAV)’le bu ayeti konuşuyor. Güzelliği görüyor musunuz? Bir ayet geliyor ve eşiyle Rasulullah (SAV)’le ayeti konuşuyor. Fırsata, güzelliğe ve hediyeye bakın… Hz. Aişe validemiz buyuruyor: “Bu ayet nazil olunca Rasulullah’a sordum. Ayette zikredilenler, zina etmek, hırsızlık yapmak ve içki içmek gibi haramları irtikâp edenler midir, bunlarla meşgul olanlar mıdır, bunlar mı korkarlar?” Rasulullah buyurdu; “Hayır, ya Aişe, ayette anlatılmak istenen, salât ikame edip, oruç tutup sadaka verdiği halde kabul olunup olunmadığı endişesiyle tir tir titreyenlerdir.” Savaş meydanındaki de böyle bir korku. Ayet, inananlardaki bu korkuyu anlatırken inanmayanlardaki korkuyu da tarif ediyor. O tarifi görünce hemen sığınıyoruz ve diyoruz ki; muhafaza buyuruver, bize merhamet ediver Allahım. Semi’nâ ve ada’nâ (işittik ve itaat ettik), ğufrâneke Rabbenâ ve ileykel masıyr.
Mu’minun-63’te “onların kalbleri bu durumdan gaflet içindedir (kulubühüm fiy ğamretin) tabiri, bu işi bilmeyenlerin, bu korkuyu tanımayanların kalblerinin bu durumdan gaflet içinde oluşunu anlatır.
Dünyayı ahirete tercih
ettikleri için vazgeçenler

Bir de vazgeçenler vardır, bir yere gelmiş sonra vazgeçmiş. Nahl Sûresi 106, 107, 108, 109. ayetler böyle olanların sadr ve kalbleriyle ilgilidir.
Nahl-106: “Kalbi imanla mutmain olduğu halde küfre zorlanan müstesna, kim imanından sonra Allah’a kâfir oldu ve küfre sadr açtı ise işte onlar üzerine Allah’tan bir gadab iner. Ve kendilerine azîm azap vardır.”
Nahl-107: “Vazgeçmelerinin sebebi dünya hayatını ahirete tercih etmeleridir ve Allah’ın kâfirler kavmini hidayete erdirmemesidir.”
Sahibi böyle açıklıyor: Onların bu yoldan vazgeçmelerinin sebebi, kendilerini ikna eden yeni bir bilgi edinmeleri değil. Onlar, bile bile dünyayı ahirete tercih ettikleri için vazgeçtiler.
Nahl-108: “İşte bunlar, Allah’ın kalbleri, işitme kuvveleri ve basiretleri üzerine damga vurduğu (tab’ ettiği) kimselerdir. Ve onlar gafillerin ta kendileridir.”
Nahl-109: “Gerçek şu ki, onlar ahirette hüsrana uğrayanların ta kendileridir.”
İşte vazgeçenlerin durumu!
Nahl-106. ayette sadrın küfre açılması tabirini gördük: Onlar küfre sadr açmışlardır. En’am Sûresi 125. ayette ise sadrın İslam’a açılması var: “Allah bir kulunun hidayetini dilerse onun sadrını İslam’a açar.” Burada sadrın İslam’a açılması, Nahl-106’da ise küfre açılması anlatılıyor. Anlıyoruz ki; eğer sadr küfre açılmışsa İslam’a daralmıştır, İslam’a açılmışsa küfre daralmıştır.
Bir de bir korkuyu yaşayanlar var ki Kur’an onları övüyor. O neyin korkusu?
Nur Sûresi 37: “Onlar o ricaldir ki, kendilerini ne ticaret ne de alış veriş Allah’ın zikrinden, salât ikamesinden ve zekâtı vermekten alıkoyar. Onlar kendisinde kalblerin ve gözlerin takallub edeceği günden korkarlar.”
Onlar öyle bir günden korkarlar ki, o günde kalbler ve gözler takallub eder. Kalblerin ve gözlerin takallub edeceği (alt üst olacağı, allak bullak edileceği) günden korkuyorlar. Takallub etmek, değişmektir, allak bullak olmaktır, kelimenin normal hayattaki manası böyle. Ama konuya spesifik manası, gözler ve kalbler dünyadaki rahatlıklarını kaybettiğinde, yani Muhtariyeti Tercih Gücü denilen “tasarruf yetkisi” ellerinden çıktığında, bu tasarruf gücü alındığında demektir. Bir çocuk elindeki oyuncağa dalmış oynuyor. Oyuncakla hayaller kurmuşken siz aniden onu elinden alırsanız ne olur? Feleğini şaşırır, allak bullak olur, saldırır ve hırçınlaşır. İşte Muhtariyeti Tercih Gücü, bu kalıptan ve onu idrak eden bakıştan, o bakışı fiile dönüştüren gözden alındığında kalbler ve gözler takallub eder (alt üst olur), yeni bir kalıba girer; kalıbı bozulur, kalıbı sallanır. İşte onlar o günden korkarlar. Niye? Eğer hala idraklarında bir müstakillik varsa, müstakil ve muhtar bir benlik varsa ve kalmışsa, o gün verilecek mükâfattan yararlanamayız diye korkarlar. Öyle korkarlar ki onları bugünden yok edebilmek için çalışırlar. O güne bu yanlışlarla gelmekten ödleri kopar, bu yanlışı o güne taşımamak için korkarlar. Nur Sûresi 37. ayet, “Öyle kişiler vardır ki, bunlar öyle ricaldir ki” derken bunları anlatıyor.

 

İNŞİRAH-45-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER