Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kemal DEMİRKIRKAN

ÖLÜMDE BİLE AYRIŞTIK

Milli Takım futbolcusu Arda Turan’ın milli maç öncesi uçakta kendinden yaşça büyük bir gazeteciye hakaret etmesi, ardından da saldırması geçtiğimiz hafta en çok konuşulan konulardan birisi oldu. Olayın ortaya çıkmasının ardından olumlu, olumsuz birçok değerlendirme yapıldı. Değerlendirmelerde yine ortadan ikiye ayrıldık. Arda’yı haklı bulanlar da, haksız bulanlar da, tıpkı Rıdvan Dilmen gibi olayı siyaset temelinde tartışmaya başladı.
Aslında yaşananlar son yıllarda hep görmeye alıştığımız bir tablo. Ülkemiz son dönemlerde hemen her konuda ikiye ayrılıyor, ayrışıyor, kamplaşıyor. Basit bir olay dahi hemen bizimkiler sizinkiler şekline dönüşüyor. Ortam geriliyor. Bu kamplaşma ülkemizi adeta patlamaya hazır bir bomba haline getirdi. Artık sağduyu ile davranma, olayları soğukkanlı bir şekilde değerlendirme yeteneğimiz kaybettik.
Biz neden böyle olduk?
Bu tehlikeli kamplaşma Tayyip Erdoğan ve AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesi ardından başla(tıl)dı. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan seçmenlerini bir arada tutabilmek amacıyla “karşı tarafı” icat etti. O, karşı tarafı sürekli eleştirdi, hakaretler etti, ötekileştirdi. “Bi taraf olmayan bertaraf olur” diyerek herkesi taraf olmaya, daha doğrusu herkesi kendi tarafından olmaya çağırdı.
Farkında mısınız ülkede artık birçok şeyimiz ayrıldı. Örnek mi?
Gazetelerimiz ayrı. Televizyonlarımız, radyolarımız, sendikalarımız, okullarımız, dershanelerimiz, bankalarımız, hastanelerimiz hatta marketlerimiz ayrıldı. Sivil Toplum Örgütlerimizi bile ayrıştırmayı becerdik. Referandum sürecinde Ankara OSTİM’de Evetçi’lerle Hayırcı’ların camilerini ayırdıklarına tanık olduk. Köylerimizde kahvehaneler tamamen ayrılmış durumda. Hoşgörümüzü kaybettik.Toplumumuz ayrıştı, birbirimizle konuşamıyoruz bile.
Açılım sürecinin içeriğini dahi anlamadan, bir kısım hemen bizimkiler ne yaparsa doğrudur diyerek desteklemeye başladı. Açılımın zararlarından bahsedenler ise vatan haini oldu, barışı istemeyen terörden beslenen vampirler olarak dışlandı.
Ergenekon balyoz davaları gündeme geldiğinde medyayı yanına alan iktidar yanlıları “davanın savcısı” olarak neredeyse ülkedeki tüm askerleri, hatta Genel Kurmay Başkanımızı terörist ilan etti. Biraz bu işe kafa yoran, herşeyin kurgu olduğunu görenler ise ülkenin gelişmesini istemeyen, dış güçlerle işbirliği yapan vatan hainleri olarak ilan edildi.
Gezi Parkında solcusu-sağcısıyla, dindarı-ateistiyle itiraz eden, hakkını arayan gençler müthiş bir birliktelik sergiledi. Elbet durumdan nemalanmak isteyen provakatörler de vardı. Gezi parkına Topçu Kışlası yapacağız diyenler hemen bir tarafta toplandı. “%50’yi evinde zor tutuyorum” diyenler, gençleri vatan haini, terörist, düzene başkaldıran işbirlikçiler olarak yaftalandı.
Ortaya idam tartışmasını atıldı. Bir kısım hemen desteklemeye, elinde urganlarla dolaşmaya başladı. İdam cezasının ülkemizde uygulanamayacağını, uygulansa da geriye dönük işletilemeyeceğini anlatmak isteyenler ise terörün bitmesini istemeyen vatan haini teröristler olarak damgalandı.
Referandumda Avrupa Birliği’ne haddini bildirenlerle Avrupa Birliği’nden kopamayız diyenler karşı karşıya geldi. Tabi ki iktidar söylemini desteklemeyenler, işbirlikçi vatan hainler oldu. Bu örnekleri bir çırpıda çoğaltmak mümkün. FETÖ ile ilişkilerin öncesi ve sonrasını anlatmaya bile gerek yok.
Ülkemiz, liderleri ne derse koşulsuz itaat edip sahip çıkanlarla, Ondan ve söylemlerinden şikayet edenler şeklinde ikiye ayrıldı. Aslında “Demokrasi ve Cumhuriyetten asla vazgeçemem, ülkenin gidişatından endişe duyuyorum” diyenlerle, “AKP olsun da, nereye gidersek gidelim. Gerisini boşver” diyenlerin siyasi çatışması hayatın her alanına sıçradı.
Maalesef sağduyumuzu kaybettik. Yaşanan her olaya bulunduğumuz kamptan bakmaya ve ona göre tepki vermeye başladık. Her türlü kamplaşmanın, kutuplaşma ve gerilimin bizlere ve ülkemize zarar verdiğini, ancak sadece siyaseti şekillendirmeye çalışanların işine yarayacağını fark edemiyoruz.
Ölümde bile ayrıştık. Maalesef, Gezi olaylarında kaybettiğimiz Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük’e üzülüp, öldürenlere sadece bir grup tepki gösterirken, diğer grup sadece Kurban Bayramında Diyarbakır’da et dağıtırken eli kanlı caniler tarafından linç edilip hunharca öldürülen Yasin Börü’ye üzülüp, katillerine tepki gösteriyor. Artık kaybettiğimiz bu canlardan birisinin cenazesine saygı duyup, diğerinin annesini yuhalatıp, terörist damgasını yapıştıranlara, kutuplaşmanın artmasından siyasal fayda bekleyenlere, kamplaşmadan oy devşirmeye çalışanlara dur deme zamanı gelmiştir. Yasin Börü de Berkin Elvan da bu ülkenin evlatlarıdır. Kimi kaybedersek kaybedelim, ölüm içimizi sızlatmalıdır.
“Bu ülkede hiçbirimizin ötekinden bağımsız bir hayat kurma şansı yok. Hepimiz bir bütünün parçalarıyız.” Ne kadar ayrışırsak ayrışalım, ne kadar koparsak kopalım kaderimiz birbirimize bağlıdır. Hepimiz bu vatanı en az diğerlerimiz kadar seviyoruz.
Son Söz; Bu ülke hepimizin, birbirimizden farklı bir hayat kuramayız. Hayallerimiz de, geleceğimiz de bir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti