Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

OSMAN ERTUĞRUL OĞLUSUN, OĞUZ KARAHAN NESLİSİN, HAKK’IN BİR KEMTER KULUSUN, İSTANBUL’U AÇ, GÜLİZÂR YAP

Kaşgarlı Mahmud’un “Allah’ın Ordusu” (D.L.T. cilt 1, s.17) dediği Türklere bu düşünceye parelel olarak Osmanlı Padişahları da “Asâkir-i İslâm” (İslâm’ın askerleri) adını vermişlerdi. “Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır, yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir” diyen Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi’ye, “Osman Ertuğrul oğlusun, Oğuz Karahan neslisin, Hakk’ın bir kemter kulusun, İstanbul’u aç, gülizâr yap”(Kitapçı,1996, 2. cilt, s.137) diyerek İstanbul’un fethini hem hedef gösteriyor hem de vasiyet ediyordu. İşte kökleri tâ İslâm öncesi devirlere dayanan mânevî sebepler yüzünden Türkler fethe hazır bir durumda idiler. İstanbul’un çevresindeki topraklar alınmış, Anadolu Hisarı’ndan sonra 20 Mart 1452’de Rumeli Hisarının inşaatına başlanmış ve Ağustos ayında hisar tamamlanmıştır. Böylece İstanbul’a karadan ve denizden gelecek olan yardım yolları kesilmişti. II. Mehmed, Edirne’ye döner ve fetih hazırlıklarına hız verir. Durumdan kuşkulanan Bizans imparatoru elçilerini sultana gönderir. Padişah gelen elçi heyetine, “Benim kudretimin yettiği yerlere, imparatorunuzun ümit ve niyetleri bile yetişemez” der. (Bardakçı, 1994, s. 12).
Genç hükümdar; İstanbul’un fethine dair olan hadislerin, kendisini gösterdiğine inanıyordu. Bundan da öte, evliyaların bu husustaki kerametlerine öylesine bağlanmıştı ki, O’nun bu halet-i ruhiyesi, sadece mahalli kaynaklarımızda değil, Bizans kaynaklarına bile bütün ayrıntıları ile yansımıştır. Çağdaş Bizans tarihçisi Dukas, O’nun bu güzel durumuna temas ederken şöyle demektedir; “Padişahın gece ve gündüz huzuru kalmamıştı. Yatağına girer ve kalkarken, sarayda ve dışarıda gezip dolaşırken hep İstanbul’un fethi ile meşguldü. Yalnız veya arkadaşları ile bir gezintiye çıkarsa, sadece onu düşünür ve istirahat ve uyku nedir bilmezdi”(Kitapçı,1996, 2. cilt, s.140).
Bizans kaynaklarında göre, Rumlar daha önce de sözünü ettiğimiz imparator Jüstinyanus’un elindeki küre, (Kızılelma) nın düşmesi sonrasında imparatorluğun sona ereceğine inanmışlardı. Oklarla silahlı bir kavmin Rumları yok edeceği kanaati hayli zamandan beri kafalarda yerleşmişti. Anadolu’yu işaret eden heykelin, İstanbul’un oradan gelecek bir ordu tarafından alınacağı manası yayılmıştı. Dukas’a göre: “Senelerden beri gelecekte şehrin Türklere teslim olacağı, onların Çemberlitaş (Konstantin sütunu)a kadar ilerleyeceği ve nihayet gökten inen bir meleğin kılıç vererek Türkleri oradan döndüreceği” kanaatine saplanmış ve bu sebeple de halk (Fetih anında)Ayasofya’ya yığılmıştı. Başka bir habere göre Paleogolos hânedânından yedi imparator geldikten sonra İstanbul düşecektir. Türklere karşı Kosova savaşında mağlub olan Macar J. Hunyand’ı teselli ederlerken: “Rumlar mahvoluncaya kadar Hıristiyanlar daima bedbaht kalacaklardır. Bu sebeple Hıristiyanların talihlerinin açılması için İstanbul’un Türklerin eline geçmesi lazımdır” diyorlardı. (Büyük Osmanlı Tarihi Cilt 2. Joseph von Hammer) (Dukas, s.161, 179) İstanbul’un fethi üzerine bir başka Avrupalı da “Allah Rumlar aleyhinde sert ve acı hükmünü verdi. Şehrin Murad’ın oğlu Mehmed Bey’in eline düşmesini arzu etti.” (Barboro, s. 62, Dukas, s. 168) düşüncesini açıklıyorlardı. Bir Rus kroniğinin hükmü ise daha dikkate değerdir. Hakikatte, aradaki mezhep birliğine ve kültür yakınlığına rağmen, bir Ortodoks Rus yazarı Rumların ahlaki çöküntüsü ve zulümlerine karşı Türklerin sağladığı din hürriyeti ve adalet dalayısıyla İstanbul’un Sultan Mehmet’in eline geçmesini ilâhi bir emir saymıştı. Slavların çoğu da Türklere değil hâlâ Bizanslılara düşman gözü ile bakıyorlardı. (T.W.Arnold, İntşâr-i İslam Tarihi, İstanbul, 1343,s.153) R. R.Betts, İstanbul Dergisi, II, s. 195) (Turan, 1969, c,II, s. 53)
İmparator ve devlet adamları, İstanbul’u kurtarmak için, Papalığın asırlardan beri istediği fedakârlığı yapıyor; Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesi sonrasında askeri yardım bekliyorlardı. Fakat Avrupa’dan az bir gönüllüden başka bir şey gelmedi. Papazlar ve İstanbul’un Ortodoks olan halkı dinlerini korumayı, İstanbul’da, Latin şapkası yerine Türk sarığını görmeyi tercih ediyor ve Fatih’ın nutkunda ifade edildiği üzere, şehirde huzursuzluk son haddine ulaşmış bulunuyordu. Bundan başka Rumlar birkaç asırdan beri Anadolu’da ve Rumeli’de Türklerin iyi idarelerini, adâletlerini ve sağladıkları din hürriyetlerini de tecrübe ile biliyorlardı. Bu sebeple Bizans Tarihçisi “Şehrin Frenkler eline düşmektense Türkler eline geçmesini isteyen Rumların Ayasofya’ya sığındığını, hâlbuki birkaç gün önce bu kiliseye nefretle baktıklarını yazar: “Ey bedbaht ve sefil Bizanslılar! Dün ve evvelki gün bu mâbede Râfizilere ait bir mezbah (tapınak) adını veriyor ve kirlenmemek için hiç biriniz bu mâbede girmiyordunuz” ifadeleri ile halkın Katolik kilisesiyle birleşmeye karşı nefretlerini ve Ayasofya’nın metruk (terk edilmiş) kalması sebebini meydana koyuyordu. (Dukas, s.178-179) Hammer, II, s.276-277)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti