Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Yusuf İLGAR

ŞAH İSMAİL’İN ARDINDAN (1938-Hakka yürüyüş: 02.06.2023)

İsmail Özalp 1938 yılında Afyonkarahisar’da doğmuştur. Babası Zeyneloğullarından Hacı Yusuf Efendi oğlu Ahmet Efendidir. Annesi Afyonkarahisar Kavaklı Mahallesi’nden Marangoz Mürsel Ustanın kızı Hatice Hanımdır. İsmail, babası askerde iken dünyaya gelmiştir. İsmail’in Emine, Nebahat ve Güler adında da üç kız kardeşi vardır. Anneannesi Emsel Nine, o daha çocukken ‘Hacı’ lâkabıyla seslenir; yetişkinliğinde de aynı lâkapla da anılır.
Ahmet Efendi askerden gelince annesi Emine hatunun köyü olan Garipçe’ye giderler. Ahmet Efendi orada bakkal dükkânı çalıştırır. İsmail beş yaşlarındayken burada sünnet edilir. Bir köpeğin İsmail’i paçasından ısırması, onların tekrar şehre gelmesine vesile olur. Akmescit Mahallesi’nden bir ev alınır. Şehirde önce bir bakkal, daha sonra şekerci dükkânı açar.
İsmail Cumhuriyet İlkokulundan mezun olduktan sonra babasının yanında şekerciliği öğrenmeğe başlar. On altı yaşında iken Arif Çelebi ile tanışır ve ona intisap ederek Mevlevi dervişi olur. Ferruh Çelebi oğlu Kaptan Hüsrev Çelebi’den semâ eğitimi alır.
İsmail 1958 yılında askerlik görevinden sonra bir müddet babasının yanında çalışır. 1962 yılında ayrılarak Şekerci Sabri Gültaş’ın yanında çalışmaya başlar. Şekerci Sabri Usta ile Arif Çelebi arasında büyük bir dostluk vardır. Bu sebeple Arif Çelebi her gün şekerci dükkânına uğrar, burada bir müddet oturur. İşte burada İsmail, Arif Çelebi’nin evine gidecek şeyleri götürür.
Konya’da askerliğinin on yedi ay yaptıktan sonra 1960 yılından itibaren ilk şiirlerini yazmaya başlar. 1961 yılında bir gece rüyasında Mevlânâ Türbesi önünde medfun olan zatı görür. Kendisine Murat Şâh ismini rüya âleminde verilir. Bir başka gece Sultan Dîvânî Mehmet Semâî Hazretlerini rüyasında görür. 1962 yılında bir gece yine rüyasında Sultan Dîvânî’nin kılıcı verilir.
Şah İsmail, çocukluğunda ve gençliğinde şekerci çıraklığı ve kalfalığı yapmış, daha sonra bu zanaatı bırakarak seyyar olarak kitap satmıştır. Kahvehaneleri dolaşarak satmak istediği kitapları masalara bırakır, bir müddet sonra onları geri toplardı. Arzu eden kitabı ücreti karşılığında alırdı.
Şah İsmail’e bir kez hac, üç kez de umre yapmak nasip olmuştur. Hazreti Mevlânâ’nın sevgisinden dolayı da zaman zaman onun türbesine dostlarıyla ziyerette bulunmuştur. 1992 yılında Medine’de yaşayan Afyonkarahisarlı Alparslan Koparan’ın davetiyle Hacca gitmesine Kasap Şükrü Küçükkurt vesile olmuştur.
Şâh, bir gece rüyasında efendimizi görür. Efendimiz oraya gelmesini davet eder. Şah da efendim, ben nasıl geleyim? O araya gidecek param yok der. Uykudan sevinçle uyanır. Ertesi gün çarşıya indiğinde, onu tanıyanlar Kasap Şükrü seni arıyor der.
Şâh, Kasap Şükrü’yle görüştüğünde aralarında şöyle bir konuşma geçer:
– Şâhım, nüfus cüzdanını ver, hacca gidiyoruz.
– Şah, parası olmadığını beyan eder. Şükrü:
– Şâhım, parayı sen düşünme!
Medine’de Alparslan’a da misafir olurlar. Ravza’da Hazreti peygamberi ziyaretinde, ona pek çok duâ ve niyâzda bulunur. Bu hususu hatıratında şöyle nakleder:1 “…İmamım huzur-ı pakinde baş koyup arz-ı niyâz eder, yardım ve imdadınızı, hayır duânızı istiyorum.
Bundan sonra rasulullah sallahu aleyhi vesellem efendimiz hazretlerinden kendim için ve müritlerim için bazı şeyler arz-ı niyâz edip istedim. Bundan sonra sustum. Oturup salâvat getirdim. Peygamber efendimiz ben selam verip niyâz ederken şefkatle karşıladı. Selamımı aldılar. Arkadaşların selamını da arz ettim.
Rasula’llâh Efendimiz niyâzımı kabul buyurup el açıp benim istediklerimin yerine gelmesi için duâya başladı ve bana duâ etti. Ben de salâvat getirip türbenin yanında yarım saat kadar duâ ettim.
Türbeden çıkarken üzerimde bir ferahlığın geldiğini, kalbimin ferahlıkla dolduğunu hissettim.
-Şükrü kardeş köşeyi döndük. Haccımız ve duâlarımız türbedeki niyâzlarımız kabul oldu.
-Sağol Şah İsmail!
Ve Şükrü sevinerek ellerime sarıldı…”
2005 yılında Süpürgeci Mustafa Bor, Bilal Şenel, Sefa Özemir Hoca ile birlikte Umreye gitmiştir2. Hac arkadaşları, kendisine verilen paraları, kâbe ve çevresinde fakir-fukaraya dağıttığını söylemektedirler. Medine’de Allâh sevdalılarından gönül ehli Mustafa Bağrıaçık Efendi ile tanışır. Yaklaşık bu on yıllık dostluklarında manevi hallerin lezzetini yaşamışlar ve yaşamaktalar.
Şah İsmail, her görüştüğü kişiye dilinin döndüğünce “emri bi’l-ma‘rûf nehy-i ‘ani’l-münker”i, yani ‘iyiliği emretme kötülüğü ise nehyetme’3 ilâhi emrini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bunu fahri olarak bazen diliyle anlatır, bazen da eliyle. Zaman zaman fotokopiyle çoğalttığı duaları dağıtır namaz çıkışı camilerde. Bazen yollarda hiç tanımadığı insanlara dahi dağıtır bunları. Kendisine hayır dua bekleyenlere bazen okur, bazen de sen şu duayı şöyle şöyle oku diyerek yönlendirirdi.
Hüsrev Çelebi’nin kendisine görev olarak verdiği şu zikri sevdiklerine verir ve Mevlevîliğe girerken ve ondandan sonra her gün bu duâyı hep yapmak gerekir derdi: O duâ şu idi:
9 İhâs, 1 Fâtiha, Felak, Nas
1 Âyetelkürsî. (Evliya ve enbiya ruhlarına hediye olur.)
100 Salavât-ı şerîfe
100 Estağfirullâh (şeyhin için)
100 Estağfirullâh (kendim için)
100 İllallâh
99 Lâ İlâhe İllallâh
1 Muhammedür-rasûlullâh
500 Allâh (dedikten sonra Hûûûû diyerek secdeye varılır).
Kalplerinde Hazreti Mevlânâ’ya, Sultan Dîvânî aşkı olan kişilerle tanıştığında onlara Mevlevi olmalarını tavsiye ederek tanış olduğu bu kişileri ‘Sefîne’ (Gemi) adlı defterine yazar; yukarıdaki tabloda belirttiğimiz sûre ve duâları okumalarını söylerdi. Kendi felsefesine göre onlar birer mevlevîdir.
1964 yılında Konya’dan bir sikke temin eder, bir yıl sonra bu sefer yeşil renkli destarlı sikke getirir. Çok sevdiği şeyhi Arif Çelebi de Hakk’a yönelir. Şeyhinin vefâtından sonra 1967 yılında manevi âlemde kendisine Mevlevî şeyhliği verilir. Babası Ahmet Efendi de bu yılda vefât eder. Dünyevi sevgiden Allah sevgisine yönelen İsmail’in kalbi yanıp tutuşmaktadır. Bu tarihte daha ziyade Hazreti Mevlânâ’ya, Sultan Dîvânî’ye ithaf edilen ve ona olan âşıklığı, hayrânlığı, sevgisini anlatan “Aşk Bahçesi” adlı şiirlerini yazmaya başlar.
1979 yılında annesini kaybeden İsmail artık yalnızdır. Kendi ifadesiyle ‘Sultan Şah İsmail’, Ağustos 1984’te Mevlevî şeyhlik vazifesine başlar.
Şah İsmail, Mevlevî olmasının yanı sıra aynı zamanda Kâdirî’dir. Abdülkadir Geylani Hazretleri Kâdirî hazretlerine de büyük bir sevgi ile bağlıdır. Kadirî Eşref Hoca lâkaplı birisiyle tanışır. Ondan etkilenir. Onun aracılığıyla, 13 Ağustos 1973 tarihinde rüya âleminde Abdülkadir Geylani Hazretleri Kâdirî ile görüşür ve kendisine rüya âleminde kâdirî şeyhlik icâzeti de verilir.
Şah İsmail, bir gün Hazreti Mevlânâ’dan şöyle bir söz nakletti: “Vefatımdan sonra her kim bize itikad edip, inanarak türbemizi ziyaret ederse muradı hâsıl olur” Bu sebeple Allâh dostlarının mezarlarını samimiyetle ziyaret edilmesini söylerdi.
Şah İsmail, 1958 yılında askerlik görevini Konya’da yaparken kalbine Hazreti Mevlânâ’yı ziyaret etmek arzusu düşer. İzin istersem vermezler düşüncesiyle, izinsiz çıkıp gitmiş. O aşk-ı muhabbetullah ile akşama kadar orada kalmış. Kapanma saatinde, görevliler, “hadi kapatıyoruz, kimse kalmasın” diye seslendiklerinde bir yere gizlenmiş. O geceyi orada geçirmiş. “Sabaha kadar şeyhimle baş başa kaldım” diyor ve ekliyor: “Bütün vücudum sanki manevi bir feyizle dolup taştı.”
Birliğine geri gittiğinde, izinsiz gitmesinden dolayı aldığı ceza, yarım gün oda hapsi ile komutanından yediği bir tokat olmuştur.
Şah İsmail’i Afyonkarahisar’da pek çok kişi tanır. Yüzlerce, binlerce insana dua dağıtmış, hayır duasında bulunmuş, İslâmı telkin etmiş, gençlere nasihatlerde bulunmuştur. Onunla tanış olanlar öncelikle Mevlevî Câmii görevlileridir. Zira günün belirli vakit namazlarını, Cuma, teravih nazlarını genellikle orada kılar. Hatta uzun yıllar belirli öğün vakitlerinde ortaklaşa yemek yapıp yemişlerdir. Bu bakımdan Mevlevi Camii İmam-hatip ve müezzinlerinden Halil Cönk, Eyüp Barutçu, H. Hüseyin Demirezen ile mevlevîhânenin XXI. Yüzyıl başlarının fahri kayyûmu Hüseyin Güzel onun yakın olduğu dostlarından bazılarıdır.
Şah İsmail’in Karacalar Köyündeki Kadir Şahbaz merhum ile de büyük bir dostlukları vardır. Bu dostluk şeyhi Arif Çelebi ve onun babası Ferruh Çelebi’nin derin dostluklarıyla alakalıdır. Aynı zamanda Kadir Şahbaz’ın da kadiri olması sevgi bağlarını kuvvetlendirmiştir.
Onun muhabbet duyduğu insanlar arasında Yıldırım Şanlı, Mustafa Öztaylan ve Sabri Ünver’in ayrı bir yeri vardır. Bu iki insan sanki onların hizmet erleridir. Şah İsmail’le Yıldırım Şanlı birbirlerine Allah aşkıyla bağlanmış gönül erleridir. İki erenin orada yanyana olmaları, Allah aşkıyla birbirlerini sevmeleri, kalp gözüyle konuşmaları iki deryanın buluşarak kaynaşmasına benzetirler. Şanlı asker onun maneviyatta önde olduğunu söyler.
Şahın hac ve umre arkadaşlarının bir kısmıyla da dostluk ve muhabbetleri devam etmektedir. Bu çalışma tamamlanırken Mustafa Bağrıaçık Beyefendi ile mutlaka görüşerek çalışmayı haberdar etmemi ve hayır duası almamızı arzu etti. Biz de büyüğümüz olan şahımızın bu arzusunu yerine getirdik. Şahın Süpürgeci Mustafa Bor, Can Mesci, Hüseyin Şehitoğlu, Nurullah Çetin, Zafer Murat Çakır ile de yakın muhabbetleri, dostlukları vardır.
Kalp gözü açık olan Şah, M. Akif Ersoy kartpostalın arkasına şu notları yazmış: “Mevlevî dervişi olan Yusuf İlgar kardeşim benim birinci yazdığım eseri bastırınca Şair M. Akif rüyama girdi. Benim yazdığım eseri çok beğenmiş, şekerlerle kutladı. Anneme üç tane şeker verdi. Ben annemin elinden şekerleri kapıp aldım”.
Seyyid Muhammed Raşid Hazretlerine ait bir kartpostalın arkasında Şah İsmail’in yazdığı şu not vardı: “Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri, onu rüyamda görünce Berber Fuad’la beraber ziyaretine gittik. Balıklı göldeki balıklar dua ederken âmin deyip başlarını suya daldırdılar. Seyyid hazretleri o kadar güzel Kur’ân okudu ki kalpler tesir altına girerdi.”
Seyyid Muhammed Raşid Hazretlerinin kardeşi Baki Efendi Hazretlerine ait bir kartpostalın arkasına da şu notları yazmış: “Seyyid Muhammed Raşid Hazretlerinin kardeşi Baki Efendi bir gün rüyamda bana geldi. Avucuma bir şey koydu. Çıkıp gitti. Acaba Baki Efendi bana ne verdi deyip avucumu açtım. Baktım yirmi bir tane besmele-i şerife avucumun içinde pırıl pırıl altın gibi parlıyor. Allah ondan razı olsun. Yirmi bir besmele okuyan ani ölmekten, hırsızın şerrinden muhafaza olur diye bir kitapta okumuştum. Şah İsmail”
Şah İsmail, nev-i şahsına münhasır bir insandır. Onu anlamak zordur. İslâm’ın prensiplerine riâyet etmesiyle, tasavvufî yaşayışıyla, gönül ehliliyle kendisini sevdirmiştir. Onu samimi olarak tanıyanlar en büyük dostluk ödülünü almıştır. Onu bir kere tanıyan, ondaki manevi atmosferi hissetmemesi mümkün değildir. İsmail Çınar amcamız onun Seyda hazretleriyle görüşmüş olduğunu, Seyda hazretleri onun için Allâh dostlarından birisidir diye söylediğini nakletmiştir. Her nereye gitse tanıyanlarca ona hürmette kusur edilmez. Ancak onu tanıyamayanlar incitici hallerden dolayı pişmanlıklarını dile getirmişlerdir. Görünüşte saf, tertemiz olan dünyasında ne manevi hazineler gizli olduğunu idrak edemeden, aldatan insanlar, onu değil kendi cahilliklerinin, acizliklerinin farkına dahi varamamışlardır. O şah ki, Hazreti Mevlânâ’nın, Sultân Divânî’nin belki de XX.-XXI. Yüzyıldaki temsilcisi…
O hayırlı işler tavsiye ederdi. İşe emek verilmesini isterdi. Bir gün Mevlevîhâne dede odalarında otururken bir mermerci arkadaş, bir başka mermerci ile geldi. Şahla kucaklaştılar. Sonra şöyle bir konuşma oldu:
-Şâhım, bu arkadaşım işini kaybetti, sıkıntıda. Onun için bir dua eder misin?
Şâh şöyle bir tebessüm etti ve cebinden çıkardığı bir duâyı vererek dedi ki:
-Bunu, şu kadar sayıda şöyle şöyle oku. İnşallah işlerin düzelir.
Şahsında ve şiirlerinde Hazreti Peygamber, Hazreti Mevlânâ, Sultan Divânî ve Allâh’ın diğer veli kullarının sevgisi, muhabbeti apaçık bir şekilde zuhur eden Şah İsmail, asrımızın binbir gün çile çıkarmamış mevlevîlerdendir. Çok genç yaşta Arif Çelebi ile tanış olması ve onu manâ âleminde şeyh olarak görmesi onun mevlevîliğini kamçılamış, Mevlânâ çocuklarına muhabbetullah ile bağlanmıştır. 1960’lı yıllarda dünyevi aşkı, bir noktada eşik atlayarak uhrevi aşka dönüşmüştür. Tasavvuftaki sır dolu manevi kapıları birer birer geçerek ‘Allâhu a‘lem’ (Allâh en iyisini bilir) belki de, fenâfillâh makamına ulaşmış bir şahsiyettir.
Bir sohbetimizde kul hakkından çok korktuğunu, bizlerin de çok hassas davranmamızı söyleyerek şunları anlattı: “Ben kul hakkı konusunda şöyle bir yol takip ettim. Helallaşamadığım bir kişi için 100 ihlâs, 100 salavât, 100 de kelime-i tevhid okuyorum. Bunun sevabını o kişilere hediye ediyorum. Allâh’a, onları cennet ehli eyle diye dua ediyorum.” Devam ediyor: “Yarabbi her kimin bende hakkı varsa onu da ben helal ediyorum. Bu şekilde davranmamın cevabı bana rüya âleminde geldi diyor. Gördüğüm rüya, duâlarımızın kabul olduğuna işaret olsa gerektir. 03.12.2011” diye anlattı.
2010 yılı Ramazan ayı etkinliklerinde Mevlevî Konağında düzenlenen Sultan Dîvânî ve Mevlevîlik adlı sohbetlere katılarak, her iki konuda da katılanları bilgilendirmiştir.
Afyonkarahisar’da 27-29 Mayıs 2010 tarihinde düzenlenen 1. Uluslararası Sultan Dîvânî ve Mevlevîlik Sempozyumu’nda Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından Mevlevîliğe olan katkısından dolayı plaket verilmiştir. Bu onun belki de dünyevi olarak ilk aldığı ödüldür. Ancak manevî olarak aldığı ödüllerin sayısının pek çok olduğuna inanıyoruz.
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sultan Dîvânî Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü’nce bir proje kapsamında hazırlanan “Sultan Dîvânî ve Afyonkarahisar’da Mevlevihanesi” belgeselinde Mevlevi büyüklerinden Fenayi Dedeyi canlandırmıştır.
Şah İsmail Özalp, 2022 yılında düşerek kalça kemiğini kırmış, yapılan ameliyatta protez takılmışsa da bir daha cesaretini toplayıp yürüyememiştir. Hastaneden dostları aracılığıyla Emirdağ’ı bakımevine alınmış, orada altı ay kadar kaldıktan sonra rahatsızlanıp Afyonkarahisar Devlet hastanesine kaldırılmışsa da yapılan müdahaleler pek fayda etmemiş, nihayet 02.06. 2023 Cuma günü Hakk’a yürümüş, Cumartesi günü de Mevlevihane Camiinde çoklu cemaat ile kılınan cenaze namazında sağanak yağmurlar altında defnedilmiştir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER