Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ŞEYTANIN AVUKATI-1 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 18 Aralık 2018 Salı 13:34:14
 

İnsan şeytanın avukatlığını yapıyor olabilir mi?
Bu soruyu kendimize sormalıyız. Çünkü Esfele Safiliyn’e reddedilen insan, duniHİ algısının sebep olduğu zann’ları sonucu farkında olarak veya olmayarak sözde ilahlığını yaşıyor olması dolayısıyla daima bir ilah gibi düşünür ve konuşur. İnsana ilahlık telkini yapan Şeytanlık Patronaj Sistemidir. Şeytanlık Patronaj Sistemi tesirini insanın sadrındaki “Nefret Kökenli Kıyas Şeytanlık Zann Alanı” üzerinden gerçekleştirir. Şeytanlık Patronaj Sistemi’ni ayakta tutan bu sistemin direği ise, insanın sözde ilahlık ilanı ve “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıdır. Bu sebepten, şeytan bu sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla insanın, sözde ilahlık iddiasına ve buna uygun düşünce ve hayat tarzına sımsıkı bağlanmasını hedefler. İnsan da şeytanın bu hedefine bir ilah gibi düşünerek, konuşarak ve yaşayarak, yani küfür halini sözleriyle ve fiilleriyle savunarak destek sağlar. Böylece, sözde ilahlık iddialı yaşayan insan aslında Şeytanlık Patronaj Sistemi’ne avukatlık yapar. Bu yazılarımızda, şeytana avukatlık yapan insanı bu avukatlık özellikleriyle tanıtmaya çalışacağız. Ayrıca, insanın kendisini hidayette zannederken “meğer şeytana avukatlık yapıyor olması” tehlikesine de dikkat çekeceğiz.
İnsanın Ahseni Takviym hali sessizliği sever ve önemser; sessizlik içerisinde manalar âleminde manalarla anlaşır, manalarla yükselir, o manayı yaşayabilmeye gayret eder. Oysa insanın Esfele Safiliyn hali sessizliği sevmez, bir sessizlik içerisindeyse o sessizliği bozmayı marifet sayar. Çünkü Esfele Safiliyn ahlak daima isyanını haykırmak, tanrılık iddiasını duyurmak, iddiasının baskınlığını hissettirmek ve bunları da kendisi hissederek yaşamak ister. Bu sebeplerden, talib Esfele Safiliyn’in dilini kesmeli, onu susturmalıdır. Çünkü Esfele Safiliyn bu dil ile nefes alır ve yaşar, bu dil ile dünyada, bu dilin karşılığı olarak da ahirette yaşayabilir. Esfele Safiliyn ahirette yer edinebilmek için bu dili korumak ve yaşatmak mecburiyetindedir. Eğer talib Esfele Safiliyn’in dilini keserse bir süre sonra onun nefesini de dünya ve ahiret ortamında kesmiş olur, böylece Esfele Safiliyn’in yalancılık balonu da sönmüş olur. Eğer talib Esfele Safiliyn’in dilini sonra da nefesini kesmeyi başarabilirse, o zamana kadar “meğer kimin avukatlığını yapıyormuşum da farkında değilmişim” durumda olduğunu anlar.
Esfele Safiliyn hal ile bütünleşmiş, bu hali benimsemiş, sahip çıkmış ve o hali kendi esası sanmış kişi, ŞEYTANIN AVUKATI’dır ve bu gayretlerinin karşılığı, ücreti de cehennemdir. Bu ne kötü bir ticarettir. Ahiret hayatımızı hüsrana uğratacak bir ticaret yapmamamız için Kur’an’da Rabbimiz bizi uyarır: Bakara 16, 86, 90, 102, 175, 207; Al-i İmran 77, 177, 187, 199; Nisa 44, 74; Nahl 95; Fatır 29, bu ayetlerden bazılarıdır. Örnek olarak, talibin münafıklar üzerinden uyarıldığı Bakara Suresi 16. ayete bakalım: “İşte onlar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.”
Eğer şeytanın ve şeytanlık faaliyetlerinin patronluğuna sırtını döner ve bu lanet patronajın avukatlığını yapmamaya karar verirsen Kur’an sana “Haniyf” der, bu tanımlama talib için müjdedir; çünkü ancak şimdi İslam sistemine yönelişini Rabbi kabul edecektir. Rum 30: “Vechini Haniyf olarak o Tek Diyn’e doğrult…” Öğreniyoruz ki: İnsan dünya hayatında ancak bir tarafın vekilidir. Ya Allah’ın vekili olarak yaşar, ya da şeytanın vekili olarak yaşar. Halifetullah göreviyle Hakk Yol’a vekillik yapanla, şeytanlık göreviyle Şeytanlık Patronaj Sistemi’ne yani Batıl’a vekillik yapanı fikirleri, yorumları, kurdukları cümleleri ile birbirlerinden ayırabileceğimizi, tanıyabileceğimizi Muhammed Suresi 30. ayetten öğrenmekteyiz:
Muhammed 30: “Eğer dileseydik elbette onları sana gösterirdik de onları simalarından tanırdın. Yemin olsun ki onları kavlin lahnında (sözün söyleniş tarzından, kastından) tanırsın. Allah amellerinizi bilir.”
Bir insanın Hakk veya batıl hayat tarzını benimsemesi, konuşmasının kastını/tarzını da oluşturur. Bu durum talib için çok önemli bir belirteçtir, elbette kendisi için. Bilerek veya bilmeyerek kişinin konuşmasındaki kastın batıldan yana olması Saff Suresi 8. ayette şöyle tanımlanır: “Allah Nuru’nu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allah, nurunun tamamlayıcısıdır. Velev ki kâfirler hoşlanmasa bile.” (Saff-8)
İnsan konuşmasının kastını fark etsin ve batıldan kurtarsın diye Mücadele Suresi 9. ayet ile uyarılmaktadır; ayrıca, Allah Nuru’nu söndürme gayretlerinin de şeytanın bir oyunu olduğu Mücadele Suresi 10. ayette belirtilmektedir.
“Ey iman edenler! Birbirinizle fısıldaştığınızda ism (günah), udvan (düşmanlık) ve Rasul’e isyan etmek ile ilgili fısıldaşmayın. Birr (arınma ve yakınlığı sağlayıcı şeyler) ve Takva’yı (korunmayı sağlayıcı şeyler) fısıldaşın. Kendisine haşrolacağınız Allah’tan ittika edin (utanın).” (Mücadele-9)
“(Batıl olan) fısıldaşma ancak şeytandandır.  İman edenleri mahzun etmek için. Bi-iznillah müstesna, (şeytan) onlara hiç zarar veremez. Mü’minler Allah’a tevekkül etsinler.” (Mücadele-10)
Kurtuluşa eren mü’minlerin özelliklerinin sıralandığı Mü’minun Suresi başlangıç ayetlerinde bir özellik de konuşmaların kastıyla ilgilidir:
“Ve onlar ki lağv (batıl-boş söz, faydasız iş)ten yüz çevirenlerdir.” (Mü’minun-3)
İnsanların konuşmalarındaki kastlar hesap günü bir belge olmak üzere kaydedilmektedir. Bu konuda bizi Kur’an uyarmaktadır: “Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmediğimizi mi sanırlar? Evet (işitiyoruz). Yanımızdaki Rasullerimiz de yazmaktadır.” (Zuhruf-80)
“Sağında ve solunda (olan) iki telakki edici (alıcı-tespit edici) melek telakki (alıp tespit) ettiklerinde, (insan) bir söz telakki etmeye dursun, illa onun yanında (yazmaya) hazır bir rakıyb (gözetleyici) vardır.” (Kaf-17, 18)
Talib konuşmalarının kastına gayet özen gösteriyor ve Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası’ndan uzak durarak, bu iddiaya sırtını dönerek cümle kuruyor olsa bile hassasiyet göstereceği haller bulunmaktadır. Bu konuda bir misali Mücadele Suresi 8. ayet vesilesiyle öğreniyoruz:
Mücadele 8: “Görmedin mi şu kimseleri ki, (şirk ve nifak ile) fısıldaşmaktan nehy olundular (da), sonra kendisinden nehy olundukları şeye döndüler; ism (günah, şirk, yalan), udvan (düşmanlık, öfke) ve Rasul’e isyan etme (kibir, şeytaniyet) ile ilgili fısıldaşıyorlar. (Yahudiler) sana geldiklerinde Allah’ın seni selamlamadığı şeyle selamlıyorlar ve kendi nefislerinde ise “Dediğimiz dolayısıyla Allah bize azap etmeli değil miydi?” derler. Cehennem yeter onlara! Ona (nar’a) maruz kalacaklar. Ne kötü dönüş yeridir o!”
Bu ayete vesile olan selamlaşma olayı ise hadiste şöyledir: Yahudiler ses uyumuyla söyleme oyunu yaparak “es Selamü aleyke” yerine “es Samu aleyke” derlerdi ki, bu ise “sana ölüm olsun” manasınadır. Münafıkların ve yahudilerin bu tür selamlarına Rasulullah (SAV) Efendimiz sadece “aleyküm” der, bu beddua edişi üzerine almamak amacıyla “ve aleyküm” demezdi. Ancak Efendimiz (SAV)’e böyle selam verildiğini fark edince bu kötü niyetli insanlara Aişe validemiz (ra) şöyle cevap verdi: “Aleykümüs sam ve leanekümüllah ve ğadibe aleyküm.” Yani “ölüm size olsun, Allah size lanet ve gadap etsin” diyor.
Bu cevabı işiten Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu:
“Ya, Aişe! Allah gereğinden fazla söyleyeni sevmez.”
Allah’ı hakkıyla tanımaya ve buna uygun yaşamaya talip olanın konuşmaları, fikir ve düşünceleri sözde ilahlık kastı içermeyecek, buna çok dikkat edecektir. Cümlelerinin sınırında durabilmeyi de başarmalı ve Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası tehlikesine yaklaşacak alana geçmeyerek kendisini aşırılıktan koruyabilmelidir. Esfele safiliyn idraka ait batıl hayat tarzı içerisinde kendi adına söylediği “BEN”i sımsıkı tutup sahibine teslim etmeyerek cimrilik yapan ve konuşma nimetini Allah’a karşı kullanarak israf eden esfele safiliyn insana karşılık Talib, Allah adına söylediği “BEN” ile konuşmalarında da orta yolu bulabilmelidir.
Unutmayın ki; ya Halifetullah olarak konuşursunuz ya da Şeytanın Avukatı olarak!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER