Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ŞİRK TEHLİKESİ VE TEHLİKEDEN KURTULUŞ

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 24 Nisan 2017 Pazartesi 12:25:23
 

-82-
Efendimiz (SAV)’in yolundan, Fırka-i Naciye’den sapanları ana hatlarıyla görmeye ilk grupla başlayalım. Bu grup doğrudan inkârcılardır; Allah’ı, O’nun Nebî ve Rasûllerini ve Sistemini inkâr edenlerdir. “Sapmalar” dediğimiz için onları da bu başlık altına koyuyoruz, çünkü inkâr da bir sapmadır. Bu grup dûniHİ algı ve zann’ları sebebiyle Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini “vehmin zulmetini tercih” yönünde kullanır. Vehmin zulmetini tercih eden Nefsin Şerri, “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasıyla kendi adına “BEN” diyerek mütekebbir davranmış, ilahlığını ilan etmiş olur; bu iddiasına uygun olarak Esfele Sâfiliyn hayat tarzını benimser. Bu haliyle o, Allah üzerine yalan söylemiş, iftira etmiş, bâtılı tercih etmiştir. Sonuç olarak, YOK hükmünde bir iddiaya sahip çıkmıştır. Elhamdülillahi Rabbil âlemiyn biz öyle değiliz inşâAllah. Bu tanım tamamen inkârcılardan oluşan sapma grubunu anlatıyor.
Ayetler, “Çoğunun imanları, hayatları yanlış” diyor
“Elif, Laaam, Miiiym, Raa. Bunlar kitabın âyetleridir. Ve (o kitab) Rabbin’den sana inzal olunan Hakk’tır. Fakat insanların ekseriyeti îman etmezler.” (Ra’d-1)
 “İnsanların ekseriyeti iman etmez” ifadesinden insanların çoğunun bu birinci grupta olduğunu anlıyoruz.
 “Muhakkak ki, insanların çoğu gerçekten fâsıktır.” (Mâide-49)
Yani insanların çoğu Allah’a kulluk etmezler. Bu grubun da nasıl bir yaygın alan oluşturduğunu öğreniyoruz. Ra’d-1’den öğreniyoruz ki ekseriyet (doğru) iman etmez, yani çoğunun îmanı yanlıştır. Mâide-49’dan onların çoğunun fasık olduğunu, yani amellerinin/yaşantılarının yanlış olduğunu öğreniyoruz; Âmenû Billâhi ve Amilus sâlihâti çerçevesinde, onların îmanları da Hakk değil, hayat tarzları da Hakk değil. İkisini de ayetler gösteriyor.
İkinci Grup şirk günahı üzerine kurulmuştur. Şirk günahı üzerine kurulu olduğu için bu grubu anlayabilmek şirki tanımlamakla mümkündür. Şirki çok tanımladık ama tekrarında yarar var. Şirk Allah’a karşı “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasında bulunmaktır. İnkârcıların iddialarını ve yaşantılarını birinci grupta topladık. İki, üç, dört ve beşinci gruplar inananlarla ilgilidir. Bu yüzden bu gruplara bakıp, onlara uyan nelerimiz var diye dikkatle araştırıp kendimizi temizlememiz lazım. Şirk günahını oluşturan asıl şirk, inanan insanın Allah’a karşı “Ben müstakilen VARIM ve muhtarım” iddiasında bulunmasıdır. Başka tanımlar yapılabilir, “şirk Allah’a ortak koşmaktır” gibi bir sürü şirk tarifi yapılabilir ama “Ortak koşmuyorum” dediniz mi o tanımların işi biter. Allah’a ortak olmak ne demektir, şirke ortak olmak ne demektir, bu bilinmezse ayeti geçer gideriz. Eğer bir inanan Allah’a karşı “Ben de müstakilen VARIM ve muhtarım” iddiasında ısrarlıysa amellere sıkı sıkıya bağlı olsa bile şirk kapsamındadır. Çünkü dûniHİ bir algıyla Allah’ın dışı kavramını oluşturdu, kendini dışarı aldı, orada “Müstakilen VAR ve Muhtar” bir yapı oluşturdu. Biz diyoruz ki yapı Allah… Ama sen de müstakilen VAR ve muhtar” bir yapı oluşturdun. İşte ortak oldun, kendini ortak ettin. Asıl şirk, birincil şirk budur. Bundan sonrakiler sekonder şirk davranışlarıdır, onlar ikincil şirklerdir. Bu kişi güneşe, aya, paraya neye isterse tapabilir, fark etmez. Bunların esas sebebi birincil şirktir ve “şirk günahı” dediğimiz odur, çünkü “şirk” odur. Eğer şirki böyle tarif etmezsek kişi şirk günahı içerisinde mi değil mi bilemez. Tanım çok net; eğer Allah’a karşı “Ben de Müstakilen VARIM ve Muhtarım” beyanında bulunuyorsanız, bu beyanda ve iddiada ısrarlıysanız şirk günahı işliyorsunuz demektir. Çok önemli bir yeri konuşuyoruz, zihninizden geçen soruların cevabı biraz sonra gelecek.
Şirk varsa, ameller boşa
Eğer bir inanan kişi böyle bir beyanda bulunmuyorsa, bu iddiayı duyduğu zaman reddediyorsa ona “Sen şirktesin” diyemezsiniz. Ama “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasındaki kişi ilahiyat profesörü de olsa, kitaplar da yazsa fark etmez, şirktedir. Var olan bilgileri ezberlemekten sorumlu değiliz ki, öyle bir imtihana da girmeyeceğiz. İmtihanda sorulacak sorular belli. Şirk günahındaki kişi bilmelidir ki Allah şirk günahını bağışlamayacağını, amellerinin boşa gideceğini buyurmuştur. Birisi bu iddiada bulunuyorsa Allah diyor ki; “Senin bu iddianı bağışlamam. Çünkü sen bana iftira ediyorsun. Benim hakkımı teslim etmiyorsun ama amellerle meşgulsün, onların hepsi boşa gider. Zümer Sûresi 65. âyet Efendimiz (SAV)’e söylüyor, biz onun üzerinden öğreniyoruz:
“Andolsun ki; sana ve senden öncekilere (şöyle) vahyolundu: “Yemin olsun ki şirk koşarsan kesinlikle amelin boşa gidecek ve kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olacaksın.” (Zümer-65)
Muhatap Efendimiz (SAV): Senden öncekilere de sana da bu vahy olundu: Yemin olsun ki şirk koşarsan kesinlikle amellerin boşa gidecek, kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olacaksın. Bu anlatım, anlayabilmemiz ve uygulayabilmemiz için kesret diliyledir. Eğer kesret dili olmasaydı uyarı olmazdı. Bunu tevhid diliyle de söyleyelim: Kim ne yapacaksa hükmünü Allah verir, insanlar o hükme uygun olarak yaşarlar, o hükümleri açığa çıkarırlar. Hâdî dilemişse hidayet ehli olur, Mudill dilemişse şâkî olur.” Haydi bu cümlelerden bir amel çıkarın. Elin kolun bağlı, tevhid dilinden amel çıkmaz. Bu yüzden manaları ayırıyoruz. Allah’ın emri olmadan şirk koşabilir misin? O başka bir iş. Ama buradan “Sana Allah şirk koşturdu” mânâsı çıkmıyor, onlar çok dünyevi mânâlar. Sonuç olarak, Zümer-65’ten anladık ki yaptığımız şirk tarifindeki o iddiaya sahip çıkan kişinin amelleri boşa gider.
Şirkten sıyrılmak beyanla ilgilidir
“Bu Allah hidayetidir. Kullarından kimi dilerse, onunla hidayet eder. Eğer onlar dahi şirk koşsalardı, elbette yaptıkları tüm amelleri hiç olur, boşa giderdi.” (En’âm-88)
Bu âyet Efendimiz (SAV)’den önceki Nebî ve Resul’ler üzerinden öğretiyor; ayet onlar için, muhatap onlar: Size gelen Allah’ın hidayetidir. Eğer şirk koşan olursanız bütün amelleriniz boşa gider. Yine kesret dili. Bu iki ayete bakıp “Demek ki Rasûl ve Nebîler de şirk işlermiş, âyetlerde uyarıldılar” zanneden hataya düşer. Sakın! Nebî ve Resulleri yanlış yapar/yapıyor/yapmış sanmayalım. Rasûl ve Nebîler için ne tür yanlışlık yaparsanız onu doğrudan Allah için söylemiş olursunuz! Bu anlatımlar kesret dilidir, hep bunu vurguluyorum. Kesret dili başka bir şeydir, oradan kendimize göre mânâ çıkaramayız. Eğer öyle bir mânâ çıkarırsak edep dışı olur. Âyetlerden öğreniyoruz ki şirk gibi bir davranış Rasûl ve Nebîler için aslında “ne mümkün!” dür. Rabbi öyle buyurur: Ne mümkün! Ama Rasûl ve Nebîlere söylenerek yapılan böyle bir uyarı, böyle bir anlatım şunun için: Bir kere çok dikkat etmemiz gereken bir husus olduğunu gösteriyor. İkincisi, bu onlara “Siz şirk işlerseniz böyle olur” uyarısı değildir. “Siz bile yapmış olsanız bağışlamam” gibi bir uyarı şirkin şiddetini anlatmak içindir. “Sizin de yapma ihtimaliniz var, yaparsanız amelleriniz boşa gider” demek kesinlikle değildir, öyle denmiyor. Bize işin şiddetini göstermek için, ders etmemiz için Rasûlünü muhatap alıp, “Siz ki benim özel kullarımsınız, heva ve hevesinizden konuşmazsınız, siz hakkı tebliğ edersiniz, siz bu haldeyken sizin şirk işleme ihtimaliniz varmış gibi düşünsek, işte sizin gibi birisi bile olsa bağışlamam” demektedir. Normal hayatımızda söylemez miyiz, “Çocuğum yapsa bağışlamam” demez miyiz? Çocuğunuz o işi yapacağından değil ki. Yaptığı işe çok güvenen bazıları; “Babam olsa o da böyle yapardı” der. Babası o işi yapacağı için söylemiyor, belki babası rahmetli. Ama “Babam da olsa böyle yapardı” derken bir şeyi vurguluyor. “Bu kadar kararlıyım, bu iş bu kadar sıkı bir iş” demek istiyor. Anlaşıldı mı?
Şirk günahından sıyrılmak ve o kapsama girmemek özellikle beyanla ilgilidir. Şirkten sıyrılmak beyanla ilgilidir, kişi mutlaka beyan edecek: Allahım şehadet ederim ki “Müstakilen VAR ve Muhtar ancak SENsin. Başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR” diyecek. Bu bir beyan, bu beyanı yapmak şart. Bu o kadar önemli bir şey ki ah anlatabilsem… Dünyada değil evrende o kadar önemli bir cümle ki bu, “Lâ ilâhe İllallah” budur. Bunu inanarak, bilerek, görerek bir kere söyleyen kurtulmuştur, o artık şirk kapsamına girmez. Bu kapsama girmeyince ne olur, göreceğiz. Bu kapsamın önemini şu ayetten öğrenmiştik: “Onların ekseriyeti ancak müşrikler olarak Allah’a îman ederler.” (Yûsuf-106)
“İnanan azınlığın da çoğu
Allah’a şirk oluşturarak inanır”

Önceki ayetler, insanların ekseriyeti îman etmez dedi. Yani az bir inanan var. Bu ayet ise; “İnananların çoğu şirk günahı ile îman eder” diyor. Önemli bir tehlike, Allah muhafaza etsin. Bir hastalığın görülme sıklığı için “İki kişide bir” denilse ne yaparız, nasıl korkarız. Ama “Milyonda bir kişide” deniliyorsa biraz ferahlarız. Anlattığımız şirk tehlikesi için âyet “İnsanların çoğu inanmaz. İnanan azınlığın da çoğu Allah’a şirk oluşturarak inanır” diyor.
Tekrar edelim, şirk günahı kapsamına girmemek için önce beyan lazım. Bunu yapmakla o kapsamdan çıktık. Ama yetinmemek lazım; beyanımızı daha iyi idrak edebilmek için ayrıca bir gayret gerekiyor. Çünkü beyan ne kadar fazla idrak edilirse beyana uygun amel o kadar kolaylaşır ve yaygınlaşır. Beyan yeterince anlaşılırsa oluşturacağı algıyla amelleri çok kolay olur, rutinleşir. Onları Aşağıların Aşağısı kitapçığının kurtuluş bölümünde detaylıca maddelendirdik. Hâl bu anlattığımız gibiyken, kişi bu beyanı yapıp şirk günahı kapsamından çıktı; yani yönelişi, beyanı doğru. Ama bu beyanı yaptı diye ertesi gün öyle davranamaz; ilişkilerde, yani bu beyana uygun yaşantıda, sâlih amel uygulamasında henüz yanlışları var. Elbette bazı yanlışlar, bazı hatalar yapacak. Fakat bunlar doğruyu yapma gayreti içerisindeyken ki yanlışlardır, “yanlış yapacağım” niyetiyle değildir. Bu beyanı yapmış olmasına rağmen dûniHİ algı ve zann’ları henüz o kişide hâkimiyetini sürdürdüğü için, ondan dûniHİ algı ve zann’larına uygun fikir, düşünce, söz ve fiil çıkabilir ama onlar şirk günahı kapsamında değildir. Çünkü kişi beyanını yaptı ve sırtını döndü. Sırtını döndüğün an şirk günahı kapsamından çıkarsın. O algıya ve yaşantısına sırtını dönene Hanîf dedik. Bu kişinin yanlışları var, yanlışlar yapıyor. Ama şu iki şartı yerine getirdiği için o şirk kapsamında değildir: Bir, beyan etti. İki, beyana uygun gayreti var. Bu iki şart önemlidir:
Beyan ve o beyana uygun gayret.
Beyan ve gayretten sonra “damga” yok
Bu iki şart kişide varsa onun günahları şirk günahı kapsamına girmez. İzah edebildim mi? Bu bilinmediği için, böyle beyanda bulunmuş ve buna uygun yaşantının gayretinde olan bir kişi konuşurken bilmeden bir şirk cümlesi kursa ona; “Şirk yaptın, bu söylediğin şirk” deniyor. Hâyır, o şirk günahı değildir. Çünkü o bir kere beyan etti ve bu beyana uygun yaşama gayretinde. “Allahım, şehadet ederim ki müstakilen VAR ve muhtar ancak SENsin. Müstakilen varım ve muhtarım iddiasında olanlara sırtımı döndüm” dedi. Bunu bilerek/isteyerek beyan etmiş birisinin hatalarına “şirk” damgası basamayız. Çünkü Rabbimiz basmamış, onlara şirk dememiş.
Şirki, şirk günahının kapsamını tarif etmiş olduk. Kişinin şirk günahı kapsamından çıkması için gerekli iki şartı da konuştuk. Bu iki şartı yerine getirenler için ayet seslenir: Muhakkak ki; Allah, kendisine şirk koşulması dışındaki günahları, dilediği kimseler için mağfiret eder.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER