Kızımız, 12 yıllık zorunlu eğitimin sonuna geldi. Eşim, “Son gün okula beraber gidelim, elimize de bir buket çiçek alalım ve sınıfın kapısında kızımızı bekleyelim” diye teklif etti. Mâkul ve mantıklı geldi. Bir de aslında, -neredeyse her baba gibi- çocuğunun okuluna olan ilgisizliğini son dakika golü ile gidermeye çalışan bir baba telaşı…
Anne-kız sohbeti arasında bu teklifi söylemiş eşim kızıma. Cevap şu: “Sakın gelmeyin! Okulda, arkadaşlarımdan anne babası olmayan var. Boşanmış aile çocukları var. Şehit çocukları var. Eğer gelirseniz onlar incinir, üzülür.”
***
Utandık mı? Evet… Bazı şeyler Allah vergisi. Kızımız, bu ince düşünceyi ebeveyninden yani bizden aldı diyemiyorum açıkçası. Gerçekten bazı şeyler, Allah’ın nasip ettiği…
Peki, biz neden “kendimizi göstermeye” okula gitmeye niyetlenmiştik?
“Sosyal Medya Bir Tanrı mı” başlıklı -ama henüz yazmadığım- yazımda da diyeceğim gibi, sosyal medya bizi bir potada eritip aynı kıvama getirmeyi başardı, başarıyor. Hepimizde bir “teşhircilik” durumu… Hem de pornografik boyutta!
Teknik olarak “teşhircilik” bir cinsel sapma ve hastalık olarak bilinir. Parafililer içinde belki en bilindik olanı… Parafili yani cinsel sapkınlıkların hemen hepsinde görülen şey “haz” temelli olmaları.
***
Sosyal medyanın biz kurbanlarına dayattığı cinsel olmayan fakat bu tür bir teşhircilik eyleminin altında da haz yatmıyor mu? Cinsel boyutta teşhircilik yapanlar kendilerine göre “en değer verdikleri” ile bu hazza ermeye çalışıyorlar. Sosyal medya tanrısının kurbanları olan bizler de yine en sevdiklerimizi teşhir ederek bu hazza varıyoruz. Kimimiz kahvaltı sofrasını, kimimiz ailesini, kimimiz tatilini, kimimiz koleksiyonunu…
Sosyal medyadan önce de aslında bu, hazza dayalı teşhircilik vardı. O zaman da mesela pul koleksiyonunu göstermek, avladığı hayvanların başını ya da doldurulmuş hâlini evinde sergilemek gibi teşhircilik…
Oysa hepimizin bildiği gibi millet olarak bu teşhircilikten olabildiğince kaçınan bir inceliğimiz vardı bir zamanlar. Mesela çarşıdan pazardan aldığımızı siyah poşete koyar öyle getirirdik. Başkaları görüp de canı çekmesin diye… Ya da dışarıda yemek yenmezdi. Lokantalar sokağa masa atmazdı. Camları yarısına kadar buzluydu. Sarhoşlar bile içki şişesini gazete kağıdına sarar, günahını teşhir etmezdi. Kurtuluş Savaşı sonrası için anlatılan şu müthiş anekdot: şehit eşleri rencide olmasın diye hanımlar, kocalarının hep arkasından gelirdi, mutlu aile tablosunu teşhir edip de gözü yaşlıları üzmemek adına…
***
Pornografinin bir anlamı da “edebe aykırı konuları işleyen” demek. Geçmişin “edebini” kaybedince ya da unutunca “pornografik” teşhirciliğe soyunduk. Elimizdeki bizce “en değerliyi” gösterince aldığımız haz, başkalarının ne hissedeceğini, nasıl üzüleceğini düşündürttürmüyor bize.
İşin acı tarafı cinsel boyuttaki “Pornografinin zihinsel gelişimde ve beyin üzerinde bir takım değişiklikler meydana getirdiği, beyinde uyuşturucu etkisi yarattığı” da söyleniyor.
İşte, erotik pozlardan etkilenenler misâli günlük olarak, durmaksızın sosyal medya üzerinden bir şeyleri “göstermeye” çalışan bizler, bir müddet sonra ruh sağlımızı olumsuz şekilde etkileyecek bir “uyuşmaya” düştüğümüzü fark edemiyoruz bile.
Sonrasında bu teşhircilik alışkanlığı “yeni gelin evlerinden” tutun da “otoyolda son sürat makas atma” fotoğraf ve videolarına kadar yaygınlaşabiliyor.
***
Haz temelli güç gösterilerimiz bizleri nezaketten, zarafetten uzak bir karaktere bürüyor. Edebî ve inceliği kaybedince de sınıf kapısının önünde elinde çiçekle bekleyen mahcup bir anne babaya dönüşüveriyoruz.
ASAYİŞ
24 Mart 2023GÜNDEM
24 Mart 2023GÜNDEM
24 Mart 2023ASAYİŞ
24 Mart 2023ASAYİŞ
24 Mart 2023UNCATEGORİZED
24 Mart 2023UNCATEGORİZED
24 Mart 2023Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.