İmam Şâfiî (ö. 204/819) er-Risâle adlı usûle dair eserinde, sünnetin üç türlü olduğuna karşı çıkan bir ilim adamı bilmiyorum, dedikten sonra bu üç hususu şöyle belirtir.
1) Allah Teâlâ bir konu hakkında âyet indirir. Hz. Peygamber de Kur’ân’ın bildirdiğini olduğu gibi açıklamıştır.
2) Allah’ın indirdiği mücmel olur ve Allah elçisi bundan Yüce Allah’ın kastettiği anlamı açıklar.
3) Kitapta yer almayan bir konuda Allah’ın elçisi hüküm koyar. Çünkü bu konuda Cenab-ı Hak kendisine yetki vermiştir. Bazı bilginler, Hz. Peygamber’in koyduğu sünnetin Kur’ân’da mutlaka bir aslı olduğunu söylemiştir. Nitekim namazın aslı Kur’ân’la emredilmiş, ayrıntı sünnete bırakılmıştır. Yine alış-veriş ve diğer konularda da sünnetler koydu. Çünkü Allah Teâlâ; ” Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin” (Nisâ, 4/29), Âllah alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır” (Bakara, 2/275) buyurmuştur. Hz. Peygamber, namazı açıklaması gibi diğer konuları da Allah Teâlâ adına açıklamıştır.
Kimisi de, sünnet, Allah tarafından Rasûlünün kalbine atılan hikmettir. Bu şekilde kalbe atılan onun sünneti olmuştur (bk. eş-Şafii, er-Risâle, tahkik: Ahmed Muhammed Şakir, Mısır 1309, s. 91 vd.).
Bu açıklamalardan da açıkça anlaşıldığı gibi Hz. Peygambere Kitap nasıl vahyolunmuş ise hadisler de öylece vahyolunmuştur. Bununla birlikte Peygamber Efendimize Kur’an’ı beyan ve tefsir etme yetkisi ile Kur’an’da açıklanmayan hükümleri koyma yetkisi bizat Allah (c.c) tarafından verilmiştir. Bunun içindir ki Kur’an-ı kerim’de:
“Peygamber size ne getirmiş ve ne söylemiş ise onu alınız. Hangi şeyden nehy ederse ondan askınınız” (Haşr (59) : 7) buyrulmuştur.