Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

TÜRK CİHAN HÂKİMİYETİ DÜŞÜNCESİ

Türklerde, tarihin en eskiçağlarından beri cihana hâkim olma ülküsünün varlığı bilinmektedir. Kafesoğlu’na göre Türk cihan hâkimiyeti ülküsü ve bu ülkünün hedefi; “güneş’in doğduğu yerden battığı yere kadar” her tarafı Türk idaresi altına almak imkânlarının aranması ve zorlanmasıdır. Böylece, Osmanlılar da dâhil, hemen bütün dirayetli Türk devlet adamlarınca “yerine getirilmesi gerekli vazife” sayılan cihan hâkimiyeti görüşünün, şüphesiz birçok tarihi teşebbüsler sonucu olarak, Türk psikolojisinde derin yer tutmasından dolayı, hem destan ve efsanelerimize, hem tarihî kayıtlara yansımış açık delilleri vardır:
Meselâ destana göre, Oğuzhan “toy”da hükümdar ilân edildikten sonra “güneş bayrağımız, gök-yüzü otağımızdır” diyerek “daha çok denizlere, daha çok ırmaklara doğru…” dünyanın fethine hazırlandığı zaman, kendine bağlanmaları için etraftaki hükümdarlara gönderdiği “bildirilerde şöyle diyordu:
“Ben Uygur Hakanıyım (destan Uygurlar zamanında yazıldığı için Uygur Kağanıyım denmiştir) Yeryüzünün tört bulunğuna (dört tarafına) hakan olmam gereklidir. Sizden itaat bekliyorum, yoksa üzerinize ordu sevk ederim” (Kafesoğlu, T.M.K. 1998,s.254).
Millî aynı zamanda da insani bir ülkü olan “Türk Cihan Hâkimiyeti Düşüncesi”, erişilmek istenen bir ülkü olarak tarih sahnesine çıktığımız andan itibaren Türklüğün ulaşmak istediği hedefi, Kızılelma’sı, tarih boyunca kurulmuş olan bütün Türk devletlerinin ortak paydası olmuştur. Türk halklarının tarihî süreçte kurmuş oldukları siyasi teşekküllerin evrensel bir hâkimiyet düşüncesi merkezli olmaları bir tesadüfün sonucu değildir.
Bu düşünce Yüce Tanrı’nın Türklere il yani devlet vermesi, Türk hakanlarına kut ve bağış vererek tahta oturtması ve cihanın idaresi ile görevlendirmesi gibi dini düşüncelerden kaynaklanmakta idi. Türk cihan hâkimiyeti düşüncesi, Türk fütuhat felsefesinin ana kaynağı ve dayanak noktası olarak, daima gerçekleştirilmesine çalışılan bir ülkü niteliğini tarihimiz boyunca muhafaza etmiştir.
Türk devletleri, İslâmî Türk devirlerinde, yetkilerini geleneksel Türk hâkimiyet anlayışına uygun olarak, doğrudan Allah’tan aldığına inanıyordu. Anılan yüzyılın, devlet adamı ve meşhur siyasetname adlı eserin yazarı Nizâmü’l-Mülk ile dönemin büyük bilim insanı İmam Gazali’de, eserlerinde mevcut duruma yer vermişlerdir. Nizâmü’l-Mülk, konuyla ilgili olarak;
“Allah, her asırda halk arasından padişahlık vasıfları ve övülmeye değer hasletleriyle bezediği birini seçer ve dünya işlerini halkın sulh ve sükûn içinde yaşamasını kendisine tevcih eder” mealindeki sözleriyle, Türk hükümdarının otoritesini doğrudan doğruya Allah’tan aldığını ve Allah adına saltanat sürdüğünü açık bir şekilde ifade etmektedir. Şu halde Türk halkları Müslüman olduktan sonraki devirlerde de kurmuş oldukları devletlere evrensel hâkimiyet düşüncesini taşımışlar ve bu düşünceyi hayata geçirmeyi de kendilerine verilmiş kutsal bir görev olarak bilmişlerdir.(Yuvalı, A, 2016, s.49)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER