Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

YA HAYIR SÖYLE YA DA SUS

Muharrem Günay 16 Haziran 2017 Cuma 12:43:26
 

Ebü Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terketmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır.” (Tirmizî, Zühd 11. Ayrıca bk. İbni Mace, Fiten 12) Bir başka hadisi şerite ise şöyle buyrulmuştur:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yahut sussun.” “Az konuşmak imandan, çok söz nifaktandır.”
Yüce kitabımızda tadlı dilin ve güzel sözün önemine dikkat çekilir ve şöyle buyrulur:
“Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı, gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır.” (Bakara 2/ 263)
Atasözlerimizde de belirtildiği gibi “söz gümüşse sükût altındır” kuralından hareketle boş ve yararsız konuşmalardan kaçınmak gerkir.
Hz. Ali (r.a.) buyuruyor ki: “Söylemediğin sözün hâkimi, söylediğin sözün mahkûmu olursun; Çok düşünürken az konuşabilirsin. Fakat çok konuşurken hiç düşünemezsin.” (Hz. Ali)
Az konuşmanın ve susmanın önemi Yunus Emre’nin dizelerinde şöyle dile getirilmiştir: “Az söz esen yüküdür, çok söz hayvan yüküdür. Bilene bir söz yeter sende güher var ise!;  Edebim el vermez edepsizlik edene. Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene.”
Yunus Emre bir dervişte bulunması gereken özellikleri sıralarken şöyle der:
“Vurana elsiz gerek, sövene dilsiz gerek, derviş gönülsüz gerek, sen derviş olamazsın, sen hakkı bulamazsın!”
KONUŞACAĞIMIZ ZAMAN SUSMAK, SUSACAĞIMIZ ZAMAN KONUŞMAK
Konuşacağımız zaman susmak, susacağımız zaman konuşmak ise en büyük ahmaklıktır. Hz.İsa: Ölüleri dirilttim, dilsizleri konuşturdum nice hastalıkları tedavi ettim ve fakat çok konuşan ahmakları tedavi edemedim buyurmuştur.
Bir gün hazret-i Ebu Bekir ‘r.a.’, hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muhterem ve habîb-i mükerremin ‘s.a.v.’ huzûr-ı şerîflerinde, se’âdetle otururlarken; Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edebsizlik edip, Ebû Bekre dil uzatıp, yakışıksız sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinât; o edebsiz, Ebû Bekre edebsizlik etdikce; birşey söylemez, ba’zan da tebessüm eder idi. Hazret-i Ebû Bekr; o bedbaht ve edebsizin edebsizliği haddi aşınca; zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince; hazret-i Fahr-i kâinât, se’âdetle ve devletle yerinden kalkıp, gitdi. Hazret-i Ebû Bekr ‘radıyallahü teâlâ anh’ Sultân-ı Enbiyânın ardına düşüp, yetişdi ve dedi ki:
– Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edebsizlik edip, gönül incitirken, susup, bir şey söylemediniz. Şimdi, ben ona söyleyince, kalkıp, gitdiniz; sebebi nedir.
Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sakaleyn ‘s.a.v.’ buyurdu ki:
– Yâ Sıddîk! O hayâsız ve bedbaht sana dil uzatmağa başladığı zemân, Allahü Teâlâ bir melek gönderdi ki, o kimseyi karşılayıp, kovacak idi. Sen, hemen gadaba geldin; söylemeğe başladın. O melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîs-i la’înin olduğu yerde, ben durmam.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk ‘r.a.’ ondan sonra, vakitli vakitsiz söz söylememek için, mubârek ağzına bir taş koyar idi. Ne zemân söz söylemek lâzım gelse, evvelâ fikr ederdi. Bir söz söyleyeceği zamân, o sözü kendi kendine nice zamân düşünür, tefekkürden sonra, mubârek ağzından o taş parçasını çıkarıp, ne söz söyleyecek ise söyler idi. Sonra o taş parçasını mubârek ağzına alıp, tesbîh ve tehlîl ile meşgûl olurdu. Kimseye, hayırdan ve şerden dünyâ kelâmı söylemez, eğer kat’î lâzım ise ve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgûl idi.  (Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER