Mekke Emiri’nin elçisi olarak 1557 yılında çıktığı İstanbul seyahatinde yol üzerinde bulunan Afyonkarahisar’a da uğrayan Kutbeddin el Mekkî bu ziyaretinden ve yaşadıklarından seyahatnamesinde bahseder.
Ebû Abdullah Kutbüddîn Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Mekkî en-Nehrevâlî (1511-1582) Lahor’da doğdu. Bir ulemâ ailesine mensuptur. Büyük dedelerinden Muhammed b. İsmâil b. İbrâhim el-Adenî, muhtemelen VII. (XIII.) yüzyılda Aden’den Hindistan’a gidip Gucerât’a bağlı Nehrevâle’de (bugünkü Patan) yerleşmişti. Genç yaşta ailesiyle birlikte Mekke’ye göç etti. Kutbüddin Muhammed, bir süre Mekke’de ilim tahsil ettikten sonra H.943’te (1536-37) Mısır’a giderek tahsilini burada sürdürdü. Ardından Mekke’ye döndü ve Eşrefiyye Medresesi’ne müderris tayin edildi. Nehrevâlî’nin Türkçe bilmesi Mekke’ye gelen Osmanlı devlet adamlarıyla dostluk kurmasına vesile oldu. Devlet ricâli nezdindeki itibarı gittikçe arttı ve Mekke müftüsü ve kadısı olarakgörevlendirildi. Kutbüddin en-Nehrevâlî, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde İstanbul’a iki defa gitti ve padişahla görüştü. Bu ziyaretlerden birincisi, 943 (1536-37) yılında Osmanlı hükümdarından Portekizlilere karşı askerî yardım talebi için gelen Gucerât Sultanı Bahadır Şah’ın veziri Âsaf Han ile birlikte, ikincisi, 965’te (1558) Medine’deki Osmanlı kuvvetlerinin başındaki Pîrî’nin görevden alınmasını isteyen Mekke Şerîfi Hasan b. Ebû Nümeyy’in elçisi olarak gerçekleşti.1
Mekki, İstanbul’a gitmek için çıktığı 1557 yılındaki bu ikinci yolculuğunda sırasıyla Medine, Tebuk, Maan, Şam, Humus, Hama, Halep, Adana, Gülek Boğazı, Ulukışla, Ereğli, Karapınar, Bozok, Ilgın, Akşehir, Çay, Karahisar, Döğer, Kütahya, Bozüyük, İznik, Gebze ve nihayet Üsküdar yolu ile İstanbul’a gelir. Dönüş güzergâhı ise deniz yolu ile İskenderiye ve oradan da çöl üzerinden Mekke’dir. 2
El Mekki, Muharrem 965/Ekim 1557 tarihinde Mekke’den yola çıkar. Yaklaşık iki ay Şam’da kalarak kışı geçirdikten sonra yoluna devam ederek Anadolu’ya gelir. 3
Afyonkarahisar’a gelişinde ise yukarıda saydığımız güzergâhı takiben Akşehir üzerinden hareketle önce Çay’a ulaşır. Çay’a varışını ve orada gördüklerini şu sözlerle anlatır:
“25 Cemazievvel 965 günü Akşehir’den şafakla birlikte hareketle köylerin, mezraların ve göllerin yanından geçerek yolculuğumuza devam ettik. Gökyüzü bulutsuzdu. Öğleden sonra Çay adında bir köye geldik ve burada mükemmel bir şekilde inşa edilmiş eski bir kervansarayda konakladık.” El Mekki bu sırada bir yazı gördüğünü, burasının Sultan Gıyaseddin Keyhusrev b. Kılıç Arslan tarafından yapılmasının emredildiğini ve Ebu’l-Mücahid Mehmed b. Yusuf b. Yakub tarafından inşa ettirildiğini anlatır. 4
Bahsi geçen medrese, Afyon’un Çay ilçesi girişindedir. Bugün cami olarak kullanılan medrese, Gıyâseddin III. Keyhusrev dönemi ümerâsından Ebü’l-Mücâhid Yûsuf b. Ya‘kūb tarafından 677 (1278-79) yılında mimar Oğulbek b. Muhammed’e yakınındaki han ve hamamla birlikte yaptırılmıştır.5
El Mekki; Bu medresenin müderrisini gördüğünü, genç ve cömert bir kimse olan müderrisin kendisini karşılamasının ve görüşmesinin iyi ve güzel olduğunu belirtir. Bu genç müderrisin adının ( Ali Çelebi ibni Sarı Ali ibni Muhiddin el Tokati ) olduğunu, kendisinin Peygamber efendimizin sahabilerinden Enes bin Malik’in torunlarından olduğunu ve (Samsun zade efendi) ye de mülazimlik yaptığını söylediğini anlatır. Müderris buradaki görevi için kendisine 25 Osmani verildiğini söyler. El Mekki müderrisin misafirperverliğinden çok memnun kalmıştır. Bunu şöyle anlatır: “Kendisiyle önceden bir tanışıklığımız olmadığı halde beni evine götürerek kestirdiği hayvan ve hatta taze balık etleriyle çok iyi bir şekilde ağırladı.” El Mekki devamla, “Ayın 26’sı Perşembe günü şafak vaktinde Çay’dan iznimizi alıp kırlar, sulak alanlar ve köprülerin üzerinden geçerek öğleden sonra ikindi vaktinde Karahisar’a ulaştık” der. 6
Mekki’nin Afyonkarahisar’a Gelişi
Karahisar’a M. 17 Mart 1558 Perşembe günü gelen El Mekki, “Orada bir misafir evinde kaldık. Buranın idarecisi Halil Bey b. İsa Paşa, Sultan Orhan b. Bayezid’in lalasıdır.7 Kendisini misafirperver, zeki, samimi ve onurlu biri olarak tanıdım. Sultan (Şehzade) Bayezid’e hediye olarak ne götürdüğümü sordu. Seyyid Şerif’in gayet asil bir at takdim ettiğini söyleyince çok sevindiler. Karahisar’da aygır için gümüş süslemeli dizgin kayışları yaptırdım ve boynuna astım. Kırmızı renkli yün bir battaniye alarak hayvana iyi baktım. Karahisar’da çok sayıda medresenin yanı sıra Sultan Bayezid ibni Mehmed Han veziri Gedik Ahmed Paşa tarafından yaptırılan bir de cami vardır. 8 diyor. Mekki’nin burada bahsettiği camii, bugün halk arasında daha çok İmaret camii olarak bilinen Gedik Ahmet Paşa camisidir.
Mekki, “Bu camide, yoksullar ile gelen giden yolcular için yemek pişirilip dağıtılan bir imareti ve günlük 30 Osmani alan bir müderrisi var. İsmi Sinan Halife’dir. Lakabı Mahşi Kulu’dur. Cemaziyevvel’in 27’si, Cuma gününü Karahisar’da geçirdik ve söz konusu camide cuma namazını kıldık.9 Ayın 28 inci Cumartesi günü sabahleyin yola koyulduk.10 diyor.
El Mekki, yol güzergâhları üzerinde bulunan Döğer’e gitmek üzere Karahisar’dan yola çıkışlarında başlarından geçenleri ise şöyle aktarıyor:
“ Ayın 28 inci cumartesi günü Karahisar’dan, bizi Sultan (Şehzade) Beyazıd’a götürmek üzere, Halil beyin beş sipahisiyle kalkarak köprülerden, çamurlu yollardan, köylerden geçtikten sonra nihayet (Döğer) e vardık. Buranın, üç hanı, bir mektebi ile üst katları olan evleri, minberi bulunan bir camii vardır ki bunların hepsini merhum veziri azam Ayas Paşa’nın kölesi Ahmed Ağa yaptırmıştır. Binaların bitiş tarihi 960/1552 yılıdır. Ahmed Ağa bunları yaptırdıktan sonra haccetmiş ve hacdan döndükten az zaman sonra İstanbul’da vefat etmiştir. Buradan pazar günü göçtük.”. 11 Cemaziyelevvel’in 29’uncu Pazar günü, Dukar’dan (Döğer) yola çıktık ve öğleden sonra ikindi namazı vaktinde Saka köyüne vardık… 12 Seyahatname böylece devam edip gidiyor.
Kutbüddin el Mekki, her iki ziyaretinde Osmanlı devlet adamları ile görüşme ve ulemâ ile ilmî müzakerelerde bulunma imkânı elde etti. II. Selim ve III. Murad’ın ilgi ve ihsanlarına nâil oldu. Mekki 26 Rebîülâhir 990’da (20 Mayıs 1582) Mekke’de vefat etti ve Cennetü’l-muallâ’ya defnedildi.13 Kanuni Sultan Süleyman’ın hükümdarlığı sırasında çıktığı bu seyahatte özellikle müslüman bir seyyah olarak Türkler ve Anadolu coğrafyası üzerine edindiği izlenim ve tespitleri kaleme aldığı seyahatnamesi Kanuni dönemine dair çok değerli bilgiler içermektedir.
Dip Notlar:
1 Eymen Fuâd Seyyid, “Nehrevali”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 2006, Cilt:32, s.547-548
2 Ekrem Kâmil “Hicrî onuncu – milâdî on altıncı asırda yurdumuzu dolaşan Arab seyyahlarından Gazzi-Mekki Seyahatnamesi” İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Tarih Semineri Dergisi, 1937, İstanbul Milli Mecmua Basımevi, s.16-17
3 Journey to the Sublime Porte Nahrawānī, Muhammad Ibn-’Alā’-ad-Dīn al-Würzburg, 2005 Çev: Blackburn, Richard, Giriş, s.IX, (urn:nbn:de:gbv:3:5-91436)
4 a.g.e. Çev: Blackburn, Richard, s.130
5 Ara Altun, “Çay Medresesi”maddesi, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 8, s.239
6 a.g.e. Çev: Blackburn, Richard, s.131
7 a.g.e. Çev: Blackburn, Richard, s.132
8 a.g.e. Çev: Blackburn, Richard, s.133
9 8 a.g.e. Çev: Blackburn, Richard, s.134
10 Ekrem Kâmil, a.g.m., Tarih Semineri Dergisi, s.35
11 Ekrem Kâmil a.g.m., Tarih Semineri Dergisi, s.36
12 8 a.g.e. Çev: Blackburn, Richard, s.135
13 Eymen Fuâd Seyyid, “Nehrevali” maddesi, TDV İslâm Ansiklopedisi, yıl: 2006, İstanbul, Cilt:32, s. 547-548
