Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hayriye Caner

MISRİ SULTAN’IN MÜRŞİDİ AKŞEMSEDDİN HAZRETLERİ

14. yüzyılda yaşayan İslam alimi Akşemseddin’in hayatı bir dizi projesiyle yeniden gündeme geldi. Akşemseddin, İstanbul’un fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş, genç sultanı teşvik ederek zaferin kazanılmasında önemli katkılarda bulunmuştu. Peki Akşemseddin kimdir, ne zaman vefat etti?
Çok yönlü Türk âlimi ve tıp insanı olarak tarihe geçen Akşemseddin, 1389 yılında Şam ‘da doğdu. İstanbul’un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed’e verdiği destekle bilinmektedir. Şeyh Hamza’nın oğlu oğludur ve asıl ismi Mehmet Şemseddin’dir. Şeyh Hamza (Kurtboğan) ailesiyle beraber geldiği Amasya’da küçük Şemsettin’i pek iyi yetiştirdi. Akşemseddin’in soyu, baba tarafından Hz. Ebu Bekir’e dayanmaktadır. İlk tahsilini babasından alan Akşemseddin, 7 yaşında hafız olup, ailesiyle birlikte Çorum-Osmancık kazasının Sarpın kavak köyüne yerleşmiştir. Babasının vefatından sonra Amasya ve Osmancık medreselerinde eğitimini tamamlayan Akşemseddin, müderrislik payesi aldı ve Osmancık Medresesine müderris oldu. Akşemseddin ayrıca, tıbba ve eczacılığa merak sararak tıp ilmini öğrendi. Daha önceden Abdülkâdir Geylânî, İmam-ı Gazali ve Muhammed Celaleddin-i Rumi gibi örneklerinde görüldüğü gibi, ilim tahsili ile tatmin olmayan Akşemseddin, irfan tahsili için müderrisliği ve medreseyi terk etti. Tasavvufa olan ilgisinden dolayı, İran’ı ziyaret eden Akşemseddin bir süre sonra Anadolu’ya dönmek zorunda kaldı.
Kısa süre tasavvufun bütün yollarını ve inceliklerini öğrenen Aksemseddin, Hacı Bayram Veli’den aldığı izinle Ankara’dan ayrıldı ve Beypazarı’na yerleşti. Beypazarı’nda büyük bir şöhret bulan Akşemseddin, kısa bir süre sonra oradan da ayrılır ve İskilip’e yerleşir. İskilip’ten de yine aynı kesrete düşme sebebiyle ayrılır ve Bolu’nun Göynük ilçesine yerleşir. Göynük’te de yine bir değirmen ve mescid inşa ettirip, kendi çocuklarının tahsil ve terbiyesi ile meşgul olmuş, diğer taraftan mevcut eserlerini yazmış ve yedi kere hacca gidebilme imkanı bulmuştu. Akşemseddin’in on iki evladı olduğundan bahsedilmekte ise de mevcut diğer kaynaklarda sadece on çocuğundan söz edilmektedir.
Akşemseddin, bilimde ve tasavvufta olduğu gibi, tıp ve eczacılık alanında da büyük bir üne sahipti. Tıp alanında bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli çalışmalar yaptı. Araştırmaları sonunda tıp ile ilgili Türkçe Maddet-ül Hayat ve Arapça yazdığı Hall-i Müşkilât ve Risalet-ün nuriyye adlı Tasavvuf Türkçe yazdığı Maddet-ül Hayat’ta geçen Hastalıkların insanlarda teker teker peyda olduğunu zannetmek yanlıştır.Hastalıklar insandan insana gözle görülmeyecek kadar küçük tohumlar vasıtasıyla geçer cümle ile ilk mikrop teorilerinden birini ortaya atmıştır. Tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişidir. Sadece beden hastalıkların değil, aynı zamandan ruh hastalıklarının da hekimi olan Akşemseddin, ruh hastalıklarını da tedâvi ederdi.
Akşemseddin’in asıl ünü, II. Murat’ın emir ve isteğiyle II. Mehmed’in hocalığına tayin edilişiyle başladı. İstanbul’un fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş, genç sultanı teşvik ederek zaferin kazanılmasında önemli katkılarda bulunmuştu. Akşemseddin, şeyhi Hacı Bayram’ın II. Murad’la münasebetlerinde hemen daima yanında olduğundan oğlu II. Mehmed ile de tanışmış ve tahta çıktıktan sonra da onunla görüşmeye devam etmişti. Tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber İstanbul’un fethinden önce iki defa Fâtih’in yanına Edirne’ye giden Akşemseddin, ilkinde II. Murad’ın kazaskeri Çandarlıoğlu Süleyman Çelebi’yi, öbür defasında da Fâtih’in kızlarından birini tedavi ederek iyileştirmiş, Fâtih’in kızı da kendisine Beypazarı’ndaki pirinç mezraalarını vermişti. Fâtih 1453 yılı baharında İstanbul’u muhasara etmek üzere ordusuyla Edirne’den yola çıkınca Akşemseddin, Akbıyık Sultan ve devrin diğer tanınmış şeyhleri de yüzlerce müridleriyle ona katıldılar.
Fethin en önemli günlerinde Ebu Eyyub’el Ensari’nin kabrini bularak ordunun maneviyatını yükseltmişti. Dünya malına önem vermeyen Akşemsettin, Fatih Sultan Mehmet’in büyük saygı ve sevgisini kazanmıştı. Fetihten sonra padişahın taç ve tahtını terkedip bütünüyle şeyhe bağlanmak ve ondan tarikat ahkâmını öğrenmek istemesi üzerine Akşemseddin büyük bir dirayet göstererek Fâtih’in bu arzusuna engel olmaya çalıştı. Bunu başaramayacağını anlayınca Gelibolu üzerinden Anadolu yakasına geçerek Göynük’e döndü. Sultanın, gönlünü almak üzere arkasından gönderdiği hediyeleri geri çevirdiği gibi Göynük’te yaptırmak istediği cami ve tekkeyi de kabul etmeyerek sadece bir çeşme yapılmasına razı oldu. 16 Şubat 1459 yılında 70 yaşında vefat etmiştir.
Afyonkarahisar’da medfun bulunan, şehrimizin manevi sultanlarından Mısri Sultan Abdurrahim Karahisari hazretleri’nin Akşemseddin hazretlerinin halifelerinden olduğu bilinmektedir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti