Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

MÜBAREK GÜN VE GECELERİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ

Miraç gecesine özel ibadet bulunmamaktadır. Fakat gündüzünde oruçlu olmanın, geceyi nafile ve kaza namazları ile eda etmenin ecri büyüktür.
Peygamber Efendimiz “Bir kimse Recep ayında oruç tutsa, Allah Teâlâ tarafından üç türlü lütûf ve inâyete mazhâr olur. Bunlardan biri, Allah Teâlâ onun geçmiş günahlarının tümünü mağfiret eder. İkincisi, ondan sonraki hayatında da onu korur. Üçüncüsü, mahşer yerinde, susuzluktan emîn olur.” buyurdu. (Gunye 1/181-182)
Recebin 27. Gecesinde yâni Miraçta tutulan orucun 60 yıllık oruç sevabına denk geldiğine dair rivayetler vardır. Hadis-i şerif ‘te buyuruluyor ki :
“Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.” [İ.Gazali]
Miraç hafta içi bir güne denk gelirse sadece o gün oruç tutmak yeterli olur. Ancak Cuma’ya denk gelirse orucu perşembe veya cumartesi ile birlikte tutmak (Perşembe-Cuma veya Cuma Cumartesi ) gerekir. Cumartesi gününe rastlarsa, Cuma ile cumartesi veya cumartesi ile Pazar günü beraber tutmak gerekir.
Miraç: Yükselmek demek olduğuna göre bu gece derecemizi yükseltecek çok şeyler yapmalıyız. Geceyi tövbe ve istiğfarla geçirmeliyiz. Allah’ı bol bol zikir etmeliyiz. Tefekkür etmeliyiz, yani düşünmeliyiz. Din, tefekkürdür, din ve dini kural, hüküm ve ibadetler akıl sahipleri içindir. Bir dakikalık tefekkür bir gecelik ibadetten makbuldür. Bu gece Allah’ın varlığını, gücünü, kudretini, ölümü, cenneti cehennemi bolca tefekkür edelim. Kaza namazlarımız varsa kılmalıyız. Nafile namaz kılmalıyız. Allah Resulüne bol bol salâvat getirmeliyiz. Bu gecenin gündüzünde iyilikte ve ihsanda bulunmalıyız, komşularımızın, aile büyüklerimizin, akrabalarımızın kandillerini kutlamalıyız.
Namaz, Allah ile kul arasında bir bağdır. Kılınması bağın kuvvet bulmasına, terk edilmesi ise zayıflamasına sebeptir. Bu bakımdan namaz dinin direği sayılmıştır.
Kul, kıyamet gününde Allah’ın huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını verirken, Allah’ın hakkı olarak, ilk önce namazdan sorguya çekilecektir. Bunun hesabını verebilirse mutluluğa erecek, diğer hesapları vermek kolaylaşacaktır. Bu husus Peygamber Efendimiz tarafından böyle haber verilmiştir. Bunun içindir ki Peygamberimizin ümmetine son tavsiyesi namaz olmuştur.
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
“ Kul, namaza kalktığı zaman, Allah kendisi ile onun arasındaki perdeyi kaldırır, onunla yüz yüze gelir. Melekler de omuzlarının hizasından itibaren tâ arşa kadar sema boşluğunu doldururlar. Onun namazı ile beraber namaz kılarlar ve onun yaptığı dualara “âmin” derler. Göklerin tam ortasından, namaz kılan kimsenin tepesinden tırnağına kadar rahmet yağar. Allah’ın münadilerinden birisi şöyle bağırır:
Eğer şu münacaat eden kul kiminle münacaat ettiğini bilseydi, gözleri sağa sola kaymazdı. Muhakkak göklerin kapısı namaz kılanlar için açılır. Cenâb-ı Hakk nama kılan kulu ile meleklere karşı iftihar eder.” ( İ.Gazali, İhya 1/ 428 )
İnsan kılmış olduğu namaz ve diğer ibadetleriyle meleklerden de yüce bir makama ve mertebeye ulaşır. Çünkü her meleğin tespit edilmiş bir derecesi vardır, onların bu dereceleri ne artar ne eksilir. Ama insanoğlu böyle değildir. İnsan ibadetiyle sürekli olarak yükselir ve Cenâb-ı Hak’ka yaklaşır.
NAFİLE NAMAZIN ÖNEMİ
Kıyamet günü Cenabı Allah, “getirin bakalım kulumun farz namazlarını” farz namazlar eksik çıkınca “farzların yerine varsa nafile-sünnet namazları sayın” diyecek bu bakımdan sünnet ve nafile namazları kılmaya bilhassa sünnetleri kılmaya azami dikkat gösterelim. Ebu Hureyre bir hadiste : “ Allah’ın Farz ibadetlerle kulum azaptan kurtuldu. Nafile ibadetlerle de kulum bana yaklaştı “ dediğini nakletmiştir. ( İ.Gazali, ihya 1.cilt,433 )
Namaz, her bakımdan insanın temizlenmesine vesile olur. Çünkü namaz kılmak için insanın hem bedeninin, hem elbiselerinin hem de namaz kılacağı yerin temiz olması gerekir. İki namaz arasında kirlenen ruhlar ancak namaz ile temizlenir.Namazın bir gün boyunca değişik vakitlerde kılınmasının hikmeti; bu vakitler arasında işlenen günahlara keffaret olması içindir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: ” Her hangi birinizin kapısının önünde nehir bulunup da o kimse o nehirde günde beş defa yıkansa o kimsede kirden bir eser kalır mı? Namazda böyledir. Namaz kılan insanda da günah diye bir şey kalmaz. Kılınan namazın hatırına Allah Teâlâ o günkü günahların tamamını siler.”
Mîrâc’daki en mühim hususlardan biri, beş vakit namazın farz kılınmasıdır. Hak dostları bu gecede namaz kılmanın ehemmiyetine dikkat çekmişler ve namaz borcu olanların kaza namazı kılmalarını tavsiye etmişlerdir.
Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s.) Dualar ve Zikirler kitabında “Miraç Gecesi Namazı”nı şöyle anlatılmaktadır:
“Receb-i Şerîf’in yirmiyedinci gecesine müsadif olan (denk gelen) mübarek Leyle-i Mi’rac’da oniki rek’at nafile namaz kılınması müstahsen görülmüşdür. Her rek’atda Fâtihâ-i şerîfeden sonra başka bir sûre okuyarak iki rek’atda bir selâm vermeli ve sonra yüz kere: “Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber.”
“Allah’ı tesbih ederim/bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim, hamd Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilâh yoktur, Allah en büyüktür.” zikrini okumalı. Sonra yüz kere istiğfar etmeli ve yüz kere de Nebiyy-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem– Efendimiz’e salât ve selâm göndermelidir. Bunlardan sonra da kendisi için istediği şekilde dua eder.”
Nafile ibadetlerin yapılan duaların yanında bir de yüzyıllar boyu kök salmış gelenek ve göreneklerimize göre mübarek gün ve gecelerde büyüklerimizi ziyaret etmek, onların hayır dualarını almak, ev halkına, yoksullara, komşularımıza iyilik ve ikramda bulunmak, hediyeleşmek, sadaka vermek ve özellikle çocukları ve yetimleri, kimsesizleri sevindirmek güzel adetlerdendir.
Halkımız arasında Pîri Türkistan olarak bilinen Hoca Ahmed Yesevi hazretleri Peygamber Efendimizi bu yüce mertebeye ulaştıran sırrı, Peygamber Efendimizin yetimlere, gariplere sahip çıkmasına ve onları sevindirmesine bağlar. Hoca Ahmed Yesevi Peygamber Efendimizin ulaşmış olduğu bu yüce mertebeyi Divani Hikmet adlı eserinde şöyle açıklar:
Sözü söyledim, kim isterse Allah’ı görmek
Canını canına bağlasın, damarlarını eklesin
Garip, yetim, fakirlerin gönlünü alsın.
Garip, fakir, yetimlerle Elçi ilgilendi
O gecede Mirac oldu Allah’ı gördü
Döndü geldi yine fakirlerin halini sordu.
Yüce kitabımız Kur’an-ı kerim bize, yetimlere, yolda kalmışlara, akrabaya, yoksula yardımda bulunanların Allah’ın rızasını kazanacağını ve O’nun cennette cemalini göreceğini birçok ayette müjdeliyor ve Rûm suresi 38. Ayette şöyle buyruluyor:
“Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa, (iyilik ve yardımla) hakkını verin. Bu, Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa ve murada erenlerin ta kendileridir. (Rum 30/38)
Bu ayetten anladığımıza göre Cenâbı Hakk,”Haydi akrabaya, yoksula, yol oğluna hakkını ver. Bu Allah’ın rızasını/cemali’ni dilemekte olanlar için hayırlıdır ve onlar korktuklarından emin, umduklarına nail olacaklardır” buyuruyor.
Ayete göre; Allah’ın rızasını, cemali’ni dileyenler, yani Allaha ulaşmak ve O’nu görmek isteyenler, yani kendileri için Mirac talebinde bulunanlar, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa haklarını vereceklerdir. Yüce Allah bu ayette “hak”larını ver diyor. Yani verilen bizim değil, bizim elimizdeki malda onların hakkı olandır. Yüce Allah böyle davrananlara güvence veriyor ve diyor ki: “Onlar korktuklarından emin olacaklar; umduklarına erişeceklerdir.”
Yine Yüce kitabımız Kur’an- kerimde el-İnsan ed-Dehr suresi sekizinci ayet ve devamında Mü’minlerin özelliklerinden söz edilir ve şöyle buyrulur:
“Yoksula, yetime ve esire, kendilerinin ‘arzu ve ihtiyaçları’ varken/‘seve seve’ yemek yedirirler: “Doğrusu biz sizi, sadece Allah’ın rızası için yediriyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür de istemiyoruz. Çünkü biz ‘yüzleri ekşiten ve asık suratlı yapan’ (dehşetli ve kara) bir günde Rabbimizden korkarız.” (derlerdi). (İnsan 76/8-9-10.) [bk. 59/9]
Pîri Türkistan Ahmed Yesevi Hazretleri de Hikmetli Divanı’nda şöyle sesleniyor:
Resul önüne bir yetim gelmişti
Garip ve müptelâyım demişti
Acıdı Resul onun haline
İstediğini verdi eline
Resul dedi ben de bir yetimim
Yetimlik ve gariplikle yetişdim
Muhammed dedi ki kim ki yetimdir
Biliniz o benim has ümmetimdir
Yetimi görseniz incitmeyiniz
Garibi görseniz küstürmeyiniz.
Kim Allah’a Ulaşmak İstiyorsa… Garip, Yoksul, Yetimlerin Gönlünü Alsın
Sevgili Peygamberimiz de ömrü boyunca hep öyle yaptı, yetimi ve yoksulu kolladı; çünkü kendisi de bir yetimdi ve yetimlerin halinden en çok O anlardı. Hoca Ahmet Yesevi’ye göre bu sayede ol Rasul Mirac’a ve Miraç’ta Allah ile görüşmek lütfüne ulaşmıştı.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti