Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

MÜHLET BİTMEDEN KIPIRDAYIN – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 17 Şubat 2017 Cuma 12:08:51
 

– 26-
Dün, “Dünya hikmet yurdu, ahiret kudret yurdudur” demiştik. Dünyanın hikmet yurdu oluşunun en önemli tek sebebinin dünyada insana verilen mühlet olduğunu, bu mühlet yüzünden dünyaya hikmet yurdu denildiğini ve bu mühletin bir hikmeti olduğunu paylaşmıştık. Mühlet ve insandaki Muhtariyeti Tercih Gücü birleşerek hikmet yurdunu oluşturuyordu. Burayı hikmet yurdu yapan şey, mühletin ve yetkinin varlığıydı. Yazımızı bunu anlatan şu hadisle bitirmiştik: “Dünya hesap değil iş yeridir; ahiret iş yeri değil hesap yeridir.”
Melek inseydi iş biterdi
Hadis tüm bu anlattıklarımız için bir kaynak, hepsini bize özetliyor. Efendimiz’in “Dünya iş yeridir” ifadesindeki “iş” mühlet demektir. Bu mânâsıyla mühlet ise fitne demektir, imtihan demektir, insanın yapısını fiilleriyle ortaya koyma süreci demektir, fiillerin karşılığının ne olacağının belirlendiği süreç demektir. Bu son tanım karşımıza çok çıkacağı için önemli. Burada “fitne” ve “imtihan” farklı bir açıdan yeniden tarif ediliyor: Bu süreç insanın yapısını fiilleriyle ortaya koyduğu süreçtir. O fiillerin karşılığının ne olacağı bu süreçte belirlenir. Sürecin nihayeti ise en son hesaptır. Hesap elbette “kudret” demektir. Dolayısıyla iş mühlettir, hesap kudrettir!
“Eğer Biz sana kâğıtta (yazılı) bir kitap indirseydik de ona kendi elleri ile dokunsalardı, elbette kâfir olanlar yine; ‘bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir’ derlerdi. ‘Onun üzerine bir melek indirmeli değil miydi?’ dediler. Eğer (öyle) bir melek inzal etseydik iş bitirilmiş olurdu. Sonra kendilerine bakılmaz ve mühlet de verilmezdi. Eğer onu (Hazreti Rasûlullah’ı) bir melek kılsaydık, yine de onu elbette bir beşer suretinde adam yapardık. Ve onları (içine) düşmüş oldukları iltibasa (ikileme) yine düşürürdük.” (En’am; 7-9)
Bu anlatılanlar, Efendimiz (SAV) tebliğini yaptığında ona yapılan itirazlardan bazılarıdır. Geçmiş rasûllere de benzerleri hep yapıldı: “Kur’an tümden indirilseydi. O sana bir bütün olarak gelseydi. Elinde Allah’tan gelmiş yazılı bir şey olsaydı…” gibi inkâr cümleleri hep söylenmiştir. Hatta: “Bu gelen tebliği yapan bir melek olmalı değil miydi? Niye bir beşer? Niye bizim gibi birisi?” bile demişlerdir. Ayetteki cevaptaki önemli olan mânâlardan birisi üzerinde konuştuğumuz “mühlet” ile ilgilidir. “Melek inseydi” ifadesi için bir parantez açıp konumuza döneceğiz:
“Melek inseydi” diyenler, melek inince ne olacağının farkında değiller. Düşündükleri gibi eğer melek indirilseydi iş bitirilmiş olurdu. Bu neden böyle? Bir kere, meleklerin gerçek suretlerini görmeye insanın yapısı dayanamaz, bu yüzden görünce işi biter. Cebrail aleyhisselam bu nedenle hep çeşitli suretlerde gözükmüştür. Efendimiz (SAV) Cebrail aleyhisselam’ı gerçek sureti ile birkaç kez görmüştür, fakat gerçek suretiyle gördüğü bu hal, normal insanların dayanabileceği bir hal değildir. Melek inince iş neden biter, onun bir diğer anlamı da şudur: Melek iner, iş biter, çünkü inen melek Azrail aleyhisselam’dır. Eğer Azrail’in inmesini istiyorsanız o iner ama işiniz de biter! “İş” mühletti değil mi? O inince mühletiniz biter; artık size bir fırsat kalmaz! Bir diğer mânâ da şöyledir: Eğer melek inecekse, bu iş bir beşerle olmayacaksa imtihana ne gerek var? Düşünün ki bir melek indi ve size de “meleklere iman edin” deniyor. İmtihan için bir sebep kalmadı ki. Mühlet’teki “imtihan” mânâsı için ayet diyor ki: Eğer böyle birşey olsaydı size mühlet verilmezdi! Yani o zaman imtihana (mühlete, işe) gerek kalmazdı. Bu yüzden sizin bu talebiniz bir kere dünyanın amacına uygun değil! Evet, Allah dilerse bunu yapar, bu Allah’ın kudreti içerisindedir, ama o zaman işiniz biter. Bütün bunlara rağmen, diyelim ki böyle birşey oldu ve iman ettiler; o iman kabul edilmiyor! Kur’an’da böyle örnekler vardır. En tipik örneği firavun’dur. Hazreti Musa aleyhisselam efendimizi yakalamak için peşine düşen firavun denizin kapandığını gördüğünde işin bittiğini anladı, son anda iman etti. Kur’an bu tür olaylar ve talepler için bir cevap verir:
“Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alametlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Bazı alametler geldiği gün, önceden iman etmemiş ya da imanında bir hayr kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz.” (En’am-158)
Müddetin/mühletin sonunu bekleyin, biz de müddetin sonunu bekliyoruz ama son andaki iman size fayda sağlamaz. Eğer kişi, daha önce kendisine hayr getiren bir imanı yaşamamışsa veya hiç iman etmemişse, “doğruysa getirin bakalım” deyip meydan okuduğu, olmasını istediği olay geldiği an iman ediyorsa o iman onun işine yaramaz. Neden işine yaramaz? İmanın işe yaraması için imanla ilgili bir amel yapmak lazımdır. İman fiile dönüşmediği zaman işe yaramaz. Ahirette de sizi kurtaracak olan imanınız değil, imanınızın amelidir! İmanınız dolayısıyla yaptığınız sâlih amel kurtarıyor. Sâlih amel için elbette iman şarttır, olmazsa olmaz şarttır. Kişi, “benim imanım var, o bana yeter” diye düşünüyorsa yanlıştır. Onu kurtaracak olan iman değildir. Fatiha’nın girişindeki yazılarımızda buralara hazırlık olmak üzere bunu ele aldık. Son andaki iman fiile dönüşemez, fiile dönüşemeyince sevaba da dönüşemez, yani bir karşılığı olmaz.
Kıpırdayın!
“Karşılık” sistemde o kadar önemli bir şeydir ki…
Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Yüzünüzü ateşten koruyabilmek için bir şey verin, bir hurma olsun verin.”
“Kıpırdayın” diyor.
Efendimiz bunu kime söylüyor? İman etmişlere! Onlar, iman etmiş ve Efendimize tâbi olmuşken neden kıpırdamalarını öneriyor? Demek ki ahirette lazım olan, kıpırdadığın zaman yaptığın şey; yanlışsa karşılığı, doğruysa karşılığı! Kıpırdayın; yüzünüzü ateşten koruyabilmek için hayrlı bir şey yapın. Bir hurma, bir güler yüz verin, bir şey yapın…
“Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiç bir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah, kullarını görmektedir.” (Fatır-45)
“Ancak bizden bir rahmet olarak ve belli bir vakte kadar meta (faydalanma) olarak (ömürlendirmemiz) hariç.” (Ya-Sin; 44)
“Kâfir olanların beldelerde tekallub etmesi (kişilikten kişiliğe girmeleri) seni aldatmasın.” (Al-u İmran; 196)
“Kâfir olanlar kendilerine mühlet vermemizin, kendi nefsleri için hayrlı olduğunu sanmasınlar. Onlar ancak günahça artsınlar diye mühlet veriyoruz. Onlara alçaltıcı azap vardır.” (Al-u İmran; 178)
“Az bir metadır (faydalanmadır o). Sonra onların varış yeri cehennemdir. O ne kötü yataktır.” (Al-u İmran; 197)
“Andolsun ki senden önceki rasûller ile de istihza edilmiştir. Ben o kâfirlere mühlet verdim. Sonra onları yakalarım. Ikab (azab) nasılmış!” (Ra’d-32)
“Onların dediklerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılış ile ayrıl. Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları (baş başa) bırak. Ve onlara mühlet ver.” (Müzzemmil 10, 11)
“Bu yüzden o kâfirlere mühlet ver; onlara az bir mühlet tanı.” (Tarık-17)
“İnsan, (mühlet veriliyor diye) başıboş olarak bırakılacağını mı sandı?” (Kıyamet-36)
“(Rasûlüm) Rabbin Ğafur ve ZürRahmet’tir. Eğer kazandıkları ile onları muaheze etseydi (hemen hesaba çekseydi) elbette azabı çabuklaştırırdı. Ama onlar için va’d edilen bir zaman vardır ki; dunihi (müstakilen var ve muhtar zannettiklerinden) bir sığınak bulamazlar.” (Kehf-58)
“Zalimlerin yapmakta olduklarından Allah’ı gafil sanma. Onları ancak, gözlerin dışarı fırlarcasına dehşetten bakacakları bir gün için te’hir ediyor.” (İbrahim-42)
Efendimiz (SAV)’e buyruluyor: “(Onlara de ki;) ‘Bilmiyorum, belki de (mühlet verilmesi) sizin için bir fitnedir ve muayyen bir süreye kadar bir meta’ (faydalanma)dır.” (Enbiya-111)
Ayet söylüyor; mühlet aslında bir fitnedir, bir imtihandır, ikilem sebebidir.
Mühletin bitişi ve akıbet
FİTNE ikilem ve kafa karıştırma demektir. Normal yaşantıda da kullanırız, “niçin fit veriyorsun, fitnelik yapıyorsun?” deriz. Bu ifade, “niye kafa karıştırıyorsun?” demektir. Bu ifadeyi işimize gelmeyen şeyler için kullansak da mana budur. Biz yerinde kullanımını örnek veriyoruz. Kur’an’da geçen fitne ifadesi, özellikle kulun Allah’a imanında halis/samimi olup olmadığının ayrıştırılması içindir. O fitneyle; eğer samimi ise imanı pekişir, değilse imanı bırakır. Bunların oluşmasını sağlayan olayların ismidir fitne. Bunu imtihan diye düşünürsek, imtihan sorularının tamamına verilen genel isim FİTNE’dir.
Küçük bir not: Mühletin hikmetini anlamayıp, mühleti zorlamak tehlikeli olabilir…
“Havariyyun: Ey, Meryemoğlu İsa! Senin Rabbin Sema’dan bizim üzerimize bir maide (sofra) indirebilir mi?” dediler. (O da): Eğer mü’minler iseniz Allah’tan ittika edin dedi.” (Maide-112)
“Allah buyurdu: Muhakkak ki onu sizin üzerinize indireceğim. Sonra sizden kim küfrederse, ben ona öyle azab edeceğim ki âlemlerden hiç kimseye böyle azab yapmadım.” (Maide-115)
Şeytan da mühlet istemişti ve dünya hayatının hikmeti gereği ona da mühlet verilmişti:
“(İblis) dedi: Rabbim! (İnsanların) ba’s olunacakları güne kadar bana mühlet ver.” (Hicr-36)
“Dedi ki: Şu benden üstün kıldığına bir bak!  Yemin ederim ki beni kıyamet gününe kadar yaşatırsan (mühlet verirsen), pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım.” (İsra-62)
“Kıyamet” gününe kadar mühlet istiyor.
İnsan için kıyamet aynı zamanda ölümüdür, insan için ilk kıyamet ölümüdür. Yani mühletin bittiği ilk son insan için ölümdür ve ölüm insan için ilk kıyamettir.
“Her nefs ölümü tadacaktır. Sonra bize rûcu’ ettirileceksiniz.” (Ankebut-57)
Müslüman bu ayeti okuyunca rahatsız olur mu? Bilakis mutlu olur, memnun olur.
Enfal 2. ayette buyrulur: “O mü’minlere Allah ayetleri okunduğunda imanları ziyadeleşir ve Rablerine tevekkül ederler.”
Ayetleri duyunca, dinleyince müminlerin kalbleri titrer, mutlu olurlar, birbirlerini müjdelerler, idrakları açılır. Çünkü, ayetlerde çok güzel şeyler var… Ama “Her nefs ölümü tadacaktır” ayetinden rahatsız olanlar var. Bu ayeti bazı yerlere yazarlar, kıyamet kopar, çok rahatsız olurlar. Kimler? Yalanlayanlar! “Ne gerek var, bunu buraya niye yazıyorlar?” gibi tepkilerle rahatsızlıklarını dışa vururlar, maalesef. Kur’an’ın anlattıklarını normal hayatta o kadar çok görüyorsunuz ki… Ayetten rahatsız olan, nefret eden, dayanamayanlar… Muhafaza buyur Ya Rabbi.
“Her nefs ölümü tadacaktır. Sonra bize rûcu’ ettirileceksiniz.” (Ankebut-57)
“De ki: Müvekkel melekül mevt sizi vefat ettirir. Sonra Rabbinize rûcu’ ettirilirsiniz.” (Secde-11)
Ve böylece, her nefs ölüm ile verilen mühleti tamamlamış olacaktır. Bunu ilk kıyameti olarak yaşayacak, sonra hesap gününde de mühletin sonuçları değerlendirilecektir. Aslında bu söylediğimiz işin kısa yoludur. Yani ölümle beraber mühletin bitmesi ve ba’s olduğu hesap gününde amellerin değerlendirilmesi mü’min içindir. İnkârcı için süreç böyle değildir, ayetle göreceğiz.
“Nefslerine zulmedenler oldukları halde kendilerini melaikenin vefat ettirdiği kimseler; ‘Biz hiç bir kötülük yapmıyorduk’ diyerek teslim olurlar. Hayır! Muhakkak ki; Allah, yaptıklarınızı Aliym’dir.” (Nahl-28)
“Melaike, kâfir olanları yüzlerine ve arkalarına darp ederek ve “tadın yangın azabını” (diyerek) vefat ettirirken bir görseydin.” (Enfal-50)
“Zalimleri ğamarâtil mevt’te (ölüm şiddeti içinde) bir görsen! Melaike de ellerini bast etmiş  (uzatmış, yaymış); ‘Nefslerinizi çıkarın haydi! Allah üzerine Hakk olmayanı söylemeniz ve O’nun ayetlerine kibirle (sözde tanrılık iddianızla) yaklaşmanız dolayısıyla bugün alçaklık azabıyla cezalandırılıyorsunuz’ (derken bir görsen).” (En’am-93)
“Yoksa uğraşları ve kazançları bâtıl olanlar, kendilerini iman edip sâlih amel işleyenler gibi kılacağımızı, (yani) hayatlarında ve ölümlerinde bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar.” (Casiye-21)
“Peki, ya o melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak kendilerini vefat ettirdikleri vakit nasıl olacak?” (Muhammed-27)
Onlar için ölüm böyle. Peki, ölüm manzarası mü’min için nasıl acaba?
“Melaike, tayyibler oldukları halde kendilerini vefat ettirdiği o kimselere (müttakiylere): “Selam’un aleyküm! Yaptığınız amellere mukabil girin cennete” derler.” (Nahl-32)
İkisinin hayatı ve ölümü işte bu kadar farklı. Yalanlayanların ölümü öyleyken, inanan ve sâlih amel işleyenlerin vefatı böyledir. Bu noktada Kasas-61’i hatırlamak iyi olacaktır inşaAllah:
“Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, bundan ötürü ona kavuşan kimse, dünya metası ile kendisini faydalandırdığımız, sonra da kıyamet gününde muhdarıyn’den (huzurda tutulacaklardan) olacak kimse gibi midir?” (Kasas-61)
Müminler için anlatılan ölüm  manzarası nasıl da farklı ve güzel değil mi?

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti